ŞAFAK PAVEY'DEN MECLİS'İ KARIŞTIRAN SÖZLER; ÖLEN BİZ MAĞDUR SİZ!
Genel Kurul'da CHP adına söz alan Şafak Pavey, TBMM kürsüsünde çok sert açıklamalar yaptı.
AK Partili 4 kadın milletvekili, bugün TBMM’ye türbanları ile
geldiler. Genel Kurul’da CHP adına söz alan Şafak Pavey, TBMM
kürsüsünde çok sert açıklamalar yaptı.
İşte Pavey’in tam konuşma metni
Sn Başkan, Değerli Milletvekilleri,
Size bu
konuşmayı; her şeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum....
Ortalama yaşın 50 olduğu bir mecliste su içmenin dahi yasak olduğu
bir genel kurulda çalışıyoruz. Yaşlı haklarının, hasta haklarının
bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum..
1. Turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda, Afganistan’da,
Yemen’de, İran’da, yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri
olarak yapıyorum. Mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil
tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. Olmayan
bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri
olarak yapıyorum. Ve artık AKP nin başı açık vitrin vekillerinin;
emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanının gelip
çattığını düşünüyorum. AKP’ yi iktidara taşımış asıl kadınlarının
meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum.
Elbette ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam
endişelerim var. Ama kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına
sıkıştırılmış semboller değildir.
2. Demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal
karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok
şaşırmıştım. Daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? Ben
polisin başındaki türbandan değil, bana vaat ettiği şiddet
geleceğinden korkarım.
Mecliste, Cem evi açmak için Diyanetten fetva isteyen anlayıştan
korkuyorum. Yani bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine
bağlayan anlayıştan korkuyorum. Hukukun karşısına dini koyan
anlayıştan korkuyorum.
Kadın özgürlüklerinden asla korkmam. Söylemek isterim ki; Özgür bir
hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.
Tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla,
Çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza,
özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak
istiyorum.
Türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. Bir yandan inanç
özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. Birçok kadın
inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile
güçleri tarafından zorla kapatılırlar.
Clinton, 2007 de “Kadın değişirse, gelecekte değişir, ”demişti.
Hatta Emine Erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde
konuşmasında kullandı. Sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden
çalınarak, birer birer imha ediliyor. Beş yaşında örtülen, on beş
yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım. Geleceğimiz gerçekten
kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor. Biz
kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük
bir sorumluluktur...
Türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; Mesela, ülkemin neden,
kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu
anlatmalarını bekliyorum. Neden, 57 İslam ülkesindeki toplam kadın
hakları ortalamasının, tek başına Birleşmiş Milletlerde bile yer
alamayan Tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.
Bundan böyle; mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı
küpeli olduğu için dövülen,dekoltesi bakanın hoşuna gitmediği için
linç edilen, oruç tutmadığı için öldürülen, Hıristiyan olduğunu
gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri, herkesten
çok bu kadın vekillere emanettir. Artık, türbanı bir insan hakları
ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların
sorumluluğudur..İnanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi
dini rehberlikle kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.
Ne demek istediğimi,
3. Seküler Norveç’te doğup, ülkemde vekil olanlar anlayacaktır.
Umarım ortak geleceğimize inanıyorlarsa hukuk ve sekülerizmin neden
elzem olduğunu taraftarlarına anlatırlar. Lütfen hatırlayın,
Ortadoğu da bizim seküler toplumumuz tek taş pırlanta gibi
ışıldıyordu..
Oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. İnanç gösteri için
kullanılabilir mi? Büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir
tevazu ile yaşanması emredilmiyor mu? Buraya gelmeden önce,
türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. Başkalarının
özgürlüklerine dair tek bir kelime kullandıklarına rastlayamadım.
Kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, Ruhban Okulu,
azınlık okulları, cem evleri, bir inanç biçimin mundar olarak ilan
edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim.
Mesela bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen YÖK hakkındaki fikirlerini
de bilmiyorum.
Ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “Başımı açarak, bir daha
kirlenmeyeceğim.” Bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir?
İnanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi
olabilir?
4. Görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. Kibirden
küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız?
Bir taraf, bir arada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek,
dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa; Bizi
yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?
Biz Sivas’ta yakılan, Gezi de vurulan, evlerine işaret konulan,
hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. Ama her nasılsa kronik
mağdur sizsiniz..
Azınlığın çoğunluğu ezmesi sürdürülemez. Ama çoğunluğun azınlığı
ezmesi sürdürülebilirdir.
Gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akıbete sürüklemekten kaçınmaya
niyetliyseniz; adaletle öç almak arasındaki farkı en kısa zamanda
öğrenmelisiniz.
Türkiye Cumhuriyetinin gelmiş geçmiş en otoriter hükümeti nasıl
oldu da, birkaç dakikasını almayacak olan iç tüzük değişikliğini
yapmadı. Acaba planladığı gösterinin kavgaya dönüşmesini hayal
ederek kazanacağı politik kar mı cazip geldi? Bunu bilemiyorum ama
bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon
giymeyeceğim.Bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum: Biz
çatışmıyoruz, var olmak için direniyoruz.
5. Tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz.
Kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslimalmasını; sadece
bizim var olma mücadelemiz önleyebilir.Bundan sonrasını arif
olanlara bırakıyorum..