Sabah'ın sosyolog yazarından Ekrem Dumanlı'ya 'İslamcı medya bitti' yanıtı!
Sabah gazetesinin sosyolog yazarı Fahrettin Altun bugün köşesinden Dumanlı'nın 'İslamcı medya bitti' yazısına yanıt verdi
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, pazartesi günü köşesinde "Siyasal İslamcılık bitti mi bitmedi mi; tartışılır. Peki İslamcı gazetecilik? Havuz medyasına bakarak net bir hüküm verebilirsiniz: İslâmcı gazetecilik bitti. Belki de hiç var olmamıştı. Hep bir taklidin, özentinin içinde debelenmişti" yazmıştı.
Dumanlı sözlerini, "İslamcılar, karşı çıktıkları devlete secde edecek hale geldi" şeklinde sürdürmüş ve şöyle devam etmişti:
PROBLEM İDEOLOJİLERİ OLMASI DEĞİL TERKİP YAPAMIYOR OLMALARIYDI
"İslamcı medyanın yöneticileri büyük çoğunluğu itibariyle gazetecilik mesleğinin felsefî arka planını, geçirdiği tarihî değişimi bilmiyordu zaten. Merak da etmiyordu. Bu nedenle çıkardıkları gazete “merkez medya” diye allanıp pullanmasına rağmen uluslararası gazetecilik standartlarından hayli uzaktı. Problem, bir ideoloji sahibi olmaları değil; bir türlü terkip yapamıyor olmalarıydı.
Gazeteciliğin arka planı ve felsefesi üzerine teorik tartışmaları ve somut gelişmeleri bilmedikleri uzun zaman hissedilmedi. Çünkü “siyasal İslam” çevrede konuşlanıp “merkez”i eleştiri bombardımanına tutuyor ve statükoyu -belli bir oranda- sarsıyordu.
EDİTÖR ELİ DEĞMEMİŞ, TEK YANLI HABERLER, SANSASYONEL BAŞLIKLAR...
İslamcı medya da tam orada mevzilendi. Yani muhalif görünmesi, yeni fikirler üretmesine, sistem sorgulamasına, bireyin demokratik haklarını savunmasına yol açmıştı. Bu haliyle “ezilenler”in yanında duruyor, “müstekbirîn”e meydana okuyorlardı. Bu duruşu oluştururken kendilerine mahsus bir dil, üslup, tarz oluşturamadılar. Ne var ki her biri popüler gazetelerin kopyası gibi sırıtan mevkutelerin kendi ruh köklerinden uzak bir yerde konuşlanması pek de dikkat çekmedi. Türkiye'ye mahsus acayip ve garaip piyasa gazetelerinin benzerini yapıyorlar; evrensel gazetecilik tecrübelerini görmezden geliyor ve vaziyeti idare ediyorlardı. Sansasyonel başlıklar, iri kıyım puntolar, zemin atılan rengarenk patlaklıklar, çatlaklıklar, tek taraflı bilgilendirmeler, çapraz kontrolden geçirilmemiş, editör eli değmemiş; dolayısıyla rafine haline getirilmemiş haberler… Millet de “herhalde gazetecilik bu olsa gerek” deyip sesini çıkarmadı.
MAL MÜLK EDİNMEYE, SERVET İÇİNDE KİBİR GÜTMEYE BAŞLADILAR
Ne var ki editör seviyesindeki kişiler büyük vebal alarak gazetecilik mesleğinin tarihî süreçlerine, medya modellerinden ve ortaya çıkan sentezlere kafa yormadı…
Ve beklenen felaket bir gün “İslamcı medya”nın kapısını çaldı. “Çevre”den “merkez”e doğru akın eden siyasal İslamcılar kısa süre içinde mal mülk edinmeye, servet içinde kibir gütmeye, halka “ırgat” gözüyle bakmaya başladı. Aslında İslamcıların tarihî serüveni tepetaklak olmuştu. İslamcılar vaktiyle devlete tağut diyor, birçok Müslümanı da “devletçi” olmakla suçluyorlardı. Oysa İslamcılara göre devlet cahiliye döneminde putperestlerin kendi elleriyle yaptığı putları acıkınca yemesi gibi bir şeydi. Devlet kavramına neredeyse “anarşist” düzeyde karşı çıkan siyasal İslamcılar, iktidara yürüyüp Ankara'nın sisli sokaklarında fenersiz yakalanınca “devlet”e secde edecek hale geldi.
SABAH GAZETESİNDEN DUMANLI'YA YANIT
Sabah gazetesinin sosyolog yazarı Fahrettin Altun bugün köşesinden Dumanlı'nın bu yazısına yanıt verdi. "Medya Kuramlarının Karşılaştırmalı Çözümlemesi" başlıklı doktora teziyle de tanınan Altun, medya, siyaset, İslamcılık gibi farklı alanlarda geniş perspektif sahibi bir kalem olarak Gülen Cemaati'nin daha önce Erdoğan'ı İslamcılık ile suçlayarak Batı'ya şikayet ettiğini anımsattı.
Şimdi İslamcılık bitti, tartışmasını gündeme getiren Cemaat medyasının "hükümete destek veren medyadaki ayrışmayı" da çarpıtarak yorumladığını ileri sürdü.
Altun şunları yazdı:
OPERASYON İMKANI OLARAK GÖRÜYORLAR
"Gülenistlerin yaptıkları okumanın ikinci kısmında ise şu var. Bir süredir hükümete destek veren medyada bir dizi kırılma, farklılaşma baş gösteriyor. Ve kendilerini İslamcı olarak niteleyen bazı medya figürleri ile yeni yükselen bazı medya yüzleri birbirleriyle çeşitli polemiklere giriyorlar. Bu durum, Gülenistler tarafından bir imkân olarak değerlendiriliyor.
Erdoğan'a, AK Parti'ye, Davutoğlu'na yakın duran medyanın türdeş bir medya olmaması onlar için bir operasyon imkânı olarak görülüyor. Özellikle AK Parti'nin tek başına iktidar olamadığı bir konjonktürde İslamcıların AK Parti'ye ve Erdoğan'a verdikleri toplumsal ve entelektüel desteği geri çekmeleri temin edilmek isteniyor.
İSLAMCILIĞIN ZENGİNLEŞMESİNİ DE FAKİRLEŞMESİNİ DE TARTIŞMALIYIZ
Türkiye'de 2002'den bu yana İslamcılığın yaşadığı zenginleşmeyi de fakirleşmeyi de tartışmalıyız. İslamcılığın değişen dinamiklerini, yaşadığı açmazları masaya yatırmalıyız. Fakat bu mesele Erdoğan'la ilgili bir mesele değil. Madem kendime atıfta bulunma günahı işledim, devam edeyim.
Ben başından beri AK Parti iktidarının İslamcı tahayyül açısından hem bir imkân hem de bir meydan okuma olduğunu düşündüm. Bunları tartışırız. Tartışmamız da gerekir. Ama ucuz siyasi hesapları olan, siparişle tartışma yürütenlerle değil.
ERDOĞAN İMAM HATİP AÇARAK MI İSLAMCILIĞI BİTİRDİ?
Bir de sormadan edemeyeceğim. Erdoğan, İmam-Hatip okullarının açılmasını teşvik ederek mi İslamcılığı bitirdi? Erdoğan, İslam dünyasında Müslüman liderlerin kendi kimliklerini gizlemeden ve yasal sınırlar içinde siyaset yapmalarını savunarak mı İslamcılığı bitirdi? Erdoğan, bütün dünyaya İslam dünyasının dertlerini açık ve net bir dille anlatıp yeni bir tahayyülün oluşmasına imkân tanıyarak mı İslamcılığı bitirdi? Erdoğan, Batıcı elit karşısında aşağılık kompleksi yaşayan dindar toplum kesimlerinin özgüven kazanabileceği yeni bir elit dönüşüm modeli inşa ederek mi İslamcılığı bitirdi?
NE ERDOĞAN İSLAMCI NE DE İSLAMCILIĞI ERDOĞAN BİTİRDİ
Listeyi uzatabiliriz. Ne "Erdoğan İslamcı!" diye Batı'ya şikâyet ederken haklıydınız, ne de bugün İslamcılara "Erdoğan İslamcılığı bitirdi" derken haklısınız. Erdoğan'ın öncülüğündeki sosyo-politik dönüşüm süreci, İslamcılar da dahil "sivil alanda" faaliyet gösteren bütün aktörler için bir imkân doğurdu.
Ve Erdoğan bunu "İslamcı bir siyasetçi" olarak yapmadı.