SABAH YAZARI MEHMET BARLAS DÜNYANIN YENİ EKONOMİK DÜZENİNDE GAZETECİLİK İÇİN TEHLİKE ÇANLARI ÇALDIĞINI YAZDI...
Tabii ki bu yeni dünyada biz gazetecilerin işi de zorlaşıyor. Daha çok okumak, araştırmak, anlamak, dinlemek zorundayız. Eski söylemleri arşivden çıkartıp, ısıtarak okura sunmak kolay olsa da çok tehlikeli. Çünkü okur sizi her an geçiyor.
Gazeteler okurlarının gerisinde kalmamalı
Dünyadaki bütün ulusların ve bireylerin her yıl, mal ve hizmet olarak ürettikleri "Kayıtlı" değerlerin toplamı, 50 katrilyon dolar civarında.
Örneğin bir marketten satın aldığınız bir kavanoz reçel de, evinizde kullandığınız elektrik de, çocuğunuzun eğitimi için okula ödediğiniz paralar da, bu "Kayıtlı ekonomi" nin kapsamına giriyor.
Ama bir de kayda girmeyen ekonomi var.
Örneğin evinizde yaptığınız reçelin üzerindeki katma değeri kimse ölçmüyor. Eğer evinizin damına yerleştirdiğiniz plakalar sayesinde güneş enerjisini elektriğe dönüştürüp suyunuzu ısıtıyorsanız, bu da kayıtlı ekonominin rakamlarına girmiyor.
Çocuğunuzu okullara gönderip eğitiyorsunuz ve sonra bu eğitimli çocuk, sahip olduğu bilgiler sayesinde bir işyerinin çalışanı veya yöneticisi oluyor.
TEMEL EĞİTİM
Hiç düşündünüz mü o çocuğun asıl eğitiminin nerede ve kimler tarafından verildiğini? O çocuğa yemek yemeyi, tuvalete gitmeyi, yolda yürümeyi, trafik kurallarına uymayı, başkalarıyla birlikte yaşamayı, paylaşmayı öğreten annesi ve babası olmasa, yani evde ve ailede "Temel eğitim" verilmese, o çocuk ne okulda ne de bir işyerinde barınabilirdi.
Acaba annelerin çocuklarına verdikleri eğitim hizmetinin ekonomik değerini kim ölçebiliyor?
Eğer ekonomiye bu açıdan bakabilirseniz, hayatımıza giren yeni olguların çapının ne kadar çarpıcı olduğunu da görürsünüz.
Alvin-Heidi Toffler'ler "Revolutionary Wealth" (Devrimci Servet) kitabında, bunun ipuçlarını veriyorlar.
Hatırlayın birkaç yıl öncesini. Tansiyonumuzu ölçtürmek için ya doktora, ya eczaneye giderdik. Kan ya da idrar tahlili için laboratuara gitmekten başka çare yoktu.
Şimdi bunların hepsini, satın aldığımız minik elektronik aygıtlarla evde yapabiliyoruz. Hastaysak ve hastalığımızın ne olduğunu biliyorsak, internette Google'a hastalığın adını yazarak bu hastalıkla ilgili binlerce araştırmaya ve yayınlara ulaşıp, bilgi sahibi oluyoruz.
Yani bir ölçüde sağlık hizmeti de, "Kayıtsız ekonomi" nin kapsamında, her evde üretilmeye başlandı.
PROSUMER
Başka bir örnek bankacılıktan verilebilir. Mesela geçen yıl Amerikalılar, otomatik para çekme makinelerinde (ATM) 1.4 trilyon işlem yapmış. Eğer bu işlemler ATM'lerle değil banka veznelerinden yapılsaymış, Amerikan bankalarının 200 bin ekstra veznedar istihdam etmesi gerekecekmiş.
Dünyadaki (Ve Türkiye'deki) 800 milyon bilgisayar aracılığıyla yapılan on-line işlemleri bir hesap edin. Uçakta, otelde yer ayıranları, banka işlemlerini, borsadaki alım satımlarını online yapanları düşünün. Veya marketlerde tezgahtara başvurmadan alımlarını raflardan kendileri yapanları.
Neticede "Yeni ekonomi" böyle bir şey. Toffler bu ekonominin giderek ağırlık kazanan aktörlerine "Prosumer" diyor. Bu kavram "Üretim" (Production) ve "Tüketim" (Consuming) kavramlarının birleştirilmesinden oluşmuş. Bu konuma bazen tam olarak, ya da bir büyük üretici tarafından farkında olmadan istihdam edilerek giriyor ve kendi üretiminizi tüketerek "Prosumer" oluyorsunuz.
Örneğin İstanbul'daki IKEA'dan aldığınız bir mobilyayı evinizde kendiniz monte ederken veya bir bankanın ATM'sini kullanırken yahut evinizde kendi reçelinizi üretirken böyle oluyor.
Bütün bu olguları siz sayın okurlarıma aktarmaktaki amacım şu.
Türkiye'yi de, dünyayı da, ekonomiyi de, siyaseti de eski kavramlarla anlamak çok kolay değil.
İŞİMİZ ZOR
Bugün İspanya'nın Cos