Sabah yazarı Engin Ardıç'tan olay Sevr yazısı! Anan kurtulmuş!
Sabah yazarı Engin Ardıç, Kurtuluş savaşı ve işgal dönemine ait söylenenler hakkında bir yazı kaleme aldı.
Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç, işgal yıllarına ait ezber bozan
açıklamalarıyla bazı çevrelerin şimşekleri üzerine çekecek.
İşgal döneminde camilerin kiliseye çevrilmediğini ve toplu tecavüz
kampanyasının görülmediğini yazan Ardıç, Sevr anlaşması hakkında da
ilginç ifadeler kullandı.
"Anan kurtulmuş" başlıklı yazısında Ardıç, "Atatürk olmasaydı ezan
sesi duyamayacaktınız" görüşünün nasıl mantık hatası olduğunu
anlatıyor. Yazara göre söylenenler hükümete çatmak için "enayi
propagandası"ndan başka bir şey değil.
İşte o yazı:
YA ÇERKEZ ETHEM GEÇSEYDİ?
"Dindarlara karşı sıkça ileri sürülen bir "argüman" vardır: "Eğer
Atatürk olmasaydı Anadolu'daki camileri kilise yapacaklardı,
kubbelere haç, minarelere çan takacaklardı, ezan sesi
duyamayacaktınız"... İlhan Selçuk bunu bir slogan haline
getirmişti, dönüp dönüp yazardı.
Yani örneğin milli kuvvetlerin başına Çerkes Ethem geçseydi, öyle
mi?
Ya da kurtuluş savaşı diyelim Kazım Karabekir önderliğinde
kazanılsaydı...
Demek ki mantık sakatlığını, bir kere, "kurtuluş savaşını
kazanamasaydık" diye düzeltmek gerekiyor.
İkincisi de, oturup düşünmek gerekiyor: Acaba öyle mi olurdu?
Sevres Antlaşması'yla Orta Anadolu bize bırakılmıştı, orayı
geçiniz, acaba Yunanistan İzmir ve çevresinde öyle bir uygulamaya
gider miydi?
İzmir'de büyük bir ortodoks katedrali vardı, Aya Fotini. (Biz bunun
yerine Büyük Efes Oteli'ni yaptık.) Ayrıca birçok kilise... Ayios
Polikarpos'tan, Ayios Yoannis'ten Saint- Antoine'a, Santa Maria'ya
kadar... Yunanlılar'ın İzmir'in Türk mahallesine dalıp camileri
kiliseye çevirmelerine gerek yoktu, ellerinde kilise boldu. Nitekim
üç yıl üç ay süren işgal boyunca böyle bir şeye hiç kalkışmadılar.
İstanbul camilerine hiç mi hiç bulaşamazlardı, acaba Ege'nin
Müslüman köylerindeki camilere el atabilirler miydi?
Bunu niçin yapsınlar?
ABARTILI ÖNYARGILAR
Müslüman nüfusu o köylerden koparıp Sevres'e göre belirlenmiş olan
"Anadolu'nun Türk bölgesine" zorla göndermedikleri sürece... Bu da
antlaşmaya aykırıydı.
Sevres Antlaşması'nı onlar çiğnemediler, biz çiğnedik, yırttık
attık! Öyleyse, "camileri kilise yapacaklardı" şeklindeki abartılı
önyargıyı şimdiki hükümete karşı kullanmaya çalışmaktan
vazgeçelim.
Bu bir. İkincisi, beddua etmeyelim. Beddua edenin kendisi gülünç
duruma düşüyor, alay konusu oluyor. Politikacı da "ölsün" demekle
ölmüyor. "Evi yıkılsın" diyorsun, köşke geçiyor.
Üçüncüsü de, küfür etmeyelim.
Dün postalcılardan birinin köşesinde bir şiir okudum. Neyzen
Tevfik'e atfedilen ama onun yazmadığı da bilinen bu çirkin
maskaralığın son dizeleri şöyle: "İşgaldeki hali sakın unutma...
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz... Sen anandan yine çıkardın ama...
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz!"
"BAKALIM KAÇ BUDALA ÇIKIP 'SEVRES'İ SAVUNUYOR'
DİYECEK"
Demek ki, İstanbul'daki İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri bütün
kadınlarımızın ırzına geçecekler... Doğacak çocukları da
tanımayacaklar, nüfuslarına almayacaklar... Aynı eylemi İzmir'de de
Yunan ordusu yapacak... Herhalde Ermeniler de doğuda...
Ama bunu mütareke sırasında değil, kuva-yı miliye yenildikten sonra
yapacaklar.
Allah Allah, niçin o kadar beklesinler? Bunu "ortalık karışıkken"
yapmak daha akılcı değil midir? Savaşta mı ırza geçmek daha
kolaydır, barışta mı?
Çünkü, birkaç münferit olay dışında, öyle topluca bir "tecavüz
kampanyası" da işgal boyunca görülmemiş.
Demek ki, hükümete çatmak için bu tür "erkeklik gururu gıdıklayıcı
enayi propagandasını" da bir kenara bırakmak gerekiyor.
Ben de şimdi merak ediyorum: Bakalım kaç budala çıkıp "Sevres'i
savunuyor" diyecek, sanal zevzeklik ortamlarında?"