"Sabah programları ana haberlerden çok daha başarılı"
Son günlerin en çok dikkat çeken isimlerinden biri olan Star TV’nin başarılı sabah programcısı Seda Akgül, Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e verdiği röportajda hem çok cesur hem de samimi açıklamalarda bulundu.
Aşina olduğumuz o tanıdık sesi ve güler yüzü ile ailemizden biri gibi. Evlerimizin her sabah 06.45’ten itibaren en davetli, en içten sabah misafiri… Sabah kahvaltılarımızın tadı... Her sabah bize hayatın içinden, bizden haberler anlatıyor. O Star TV’nin en dobra, en sivri dilli program sunucusu…
Sivri dilli dediğime bakmayın, o dil kimi zamanda öyle tatlı oluyor ki onun yorumlarına kimse ne kızıyor, ne de güceniyor… Objektif duruşu, olaylara bakış açısıyla izleyici tarafından benimsenmiş. Bugün bu röportajla onu daha yakından tanıma fırsatı bulacaksınız…
“Haberden sıtkım sıyrıldı, artık istemem” diyor… Basın özgürlüğünde giderek bir rahatlama olduğunu söylüyor. Ona göre medyanın bir değil birden fazla sorunu var. 15 yıldır oto sansür yaptığını açık yüreklilikle itiraf ediyor. “Oto sansürsüz canlı yayın mı olur” diye de soruyor. Ona göre başkası sansür yapmasın da oto kontrol her zaman olsun… Ekranların huysuz ve tatlı kadını o… Farklı stili, tarzı, duruşu ile izleyiciyi ekran karşısına bağlıyor. Manşetler birbirini devirirken… Gündem baş döndürücü bir hızla değişirken o bize tüm samimiyetiyle “Günaydın” diyor, günümüzü aydın etmek içinde var gücüyle çaba sarf ediyor.
Star TV’nin sabah kuşağını emanet ettiği Seda Akgül’den bahsediyorum. Gündem ne olursa olsun, nasıl olursa olsun onunla havamız güzel oluyor. Çünkü o sadece haber sunmuyor, izleyiciyi de işin içine dahil ediyor… Ben yine sözü çok uzattım, daha fazla parazit yapmadan aradan çekiliyorum. Hep umutlu olun, sevgiyle kalın…
***********************************************
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter: @gazetecialev
Mail:
[email protected]
FOTOĞRAF: BÜLENT ÇAMCI
www.integralcms.com
*****************
Kendinize has yorumlarınız ve farklı stilinizle bambaşka bir sabah programı izliyoruz sayenizde. Maşallah nedir bu bitip tükenmeyen enerjinin sırrı?
Tamamen yalnız uyanmama borçluyum. (Gülüyor) Enerjimi çalan, emen bir adam yok hayatımda çünkü.
“ENERJİMİ EMEN HERKESİ SİLİYORUM HAYATIMDAN”
Çok ilginç. Özel hayatta birinin olması enerji kaybına mı yol açıyor?
Öyle tabii. Bugüne kadar benim hayatımda duygusal anlamda ne zaman biri olduysa enerji kaybına uğradım. Bir başka insanı mutlu etmeye çalışarak uyanmayla tek başına uyanıp kendini mutlu etmeye çalışmak çok başka. Tabii tüm bunlar işin şakası ama şu var ben hayatımda enerjimi emen tüm herkesi eledim. Benim için en önemli olan şey pozitif olmak ve bunu korumak. Benim hep candan, samimi dostlarım var. Yapmacıklıktan oldum olası hiç haz etmedim.
“YAPMACIKLIKTAN HAZZETMEM”
Yani hayatınızda özel biri yok mu?
Hiç kimse yok. Neden yok diyeceksin sen şimdi, onu da şöyle açıklayayım: Çünkü benim yarım kadar kararlı, yarım kadar güçlü bir erkeğe henüz rastlamadım.
Hiç âşık olmadınız mı?
(Gülüyor) 19 yaşında olmuştum. Yani bundan 20 yıl önce. Ama çok isterdim birine tüm kalbimle bağlı olmayı, birini delice sevmeyi. Ama karşı cins saygımı yitirdiğinde, zaafları ve kararsızlıklarıyla karşılaştığımda içimdeki o duyguyu yitiriyorum.
“GELENEKSEL BİR KADINIM”
Beyler çok şanssız, sizin gibi güzel, pozitif bir kadın şu an yalnız...
Bence onlar değil ben şanssızım. Benim gerçekten verilecek çok büyük sevgim, şefkatim, paylaşacak çok şeyim var. Bir kere her şeyden evvel geleneksel bir kadınım ben. Güzel yemek yapan, çok iyi misafir ağırlayan, ailesine kahvaltılar hazırlayan.
Yani sadece ekranda değil evde de iyiyim diyorsunuz?
Gerçekten iyiyim bak yanımda şahidim var. (En yakın arkadaşı yönetmen Vesile Sezer de bize röportajımızda eşlik etti) Bak arkadaşım söylediklerime şahit.
“ÂŞIK OLMAYI İSTERDİM”
Ben biliyorum ama izleyicilerinizin birçoğu bekâr olduğunuzu bilmiyor.
Bekârım ama bekârlık sultanlık mı onu inanın bilmiyorum. Bak aslında ben doğru yaklaşan insanlara tüm içtenliğimle, samimiyetimle şans veriyorum ama olmayınca olmuyor işte. Öyle burnu havalarda gezen bir kadın değilim. Ama beyaz atlı prens ya benim karşıma hiç çıkmadı ya da öyle bir prens sadece masallarda var (gülüyor)...
“BÜYÜK BİR BOŞLUĞUM VAR”
Derinlerde bir aşk acısı mı var ne?
Yok, Allah'a şükür hiç öyle bir acım yok. Olmasın da eminim çok zordur. Ama biliyor musun bazen acılı şarkılar dinlerken "Ya keşke aklıma biri gelse" dediğim çok oluyor. Öyle de büyük bir boşluğum var.
Talipleriniz çok aslında. Ekrandan bile her gün evlenme teklifi alıyordunuz, devam ediyor mu?
Almam mı, sürekli alıyorum. Almakla kalmıyor birde üstüne üstlük aranıyorum. “Kimse yok mu beni alan” diye zaman zaman soruyorum. (Gülüyor)... Barış (yönetmeni) ile atışmalarımızda çok vurgu yapıyorum.
Böylesine samimi, içten ve dahası güzel bir kadının yalnız olmasına anlam veremedim?
Çok teşekkür ediyorum. Güzellik herkes de var ama ben içtenim, vericiyim, benimle olan erkekler bir süre sonra şaşırıyor. Onlardan daha az havalıyım. Benim yanımdaki bir erkek benden daha çok kabarıyor. Ayaklarım çok daha sağlam yere basıyor. Şu an özel hayatımda kimse yok, yalnızlık konusunda gelecek olursak öylesine güzel dostlarım var ki onların arasında hiç mi hiç yalnız hissetmiyorum kendimi.
“EKRAN SADECE GÜZELLİKLE
OLMAZ”
Samimiyet güzellikten daha önemli sanki; ekranda da mı bu durum geçerli?
Ekranda güzellik önemli olsaydı dünyanın en güzel kadınlarına mesela Angelina Jolie, Sharon Stone gibi isimlere senaryo yazılmaz, alır direkt ekran önüne koyarlardı. Demek ki güzellikle olmuyor bu iş.
"SAMİMİYET VE SAHİCİLİKTEN KAZANIYORUM"
Ekranda başarılı olmak için neler gerekiyor, nedir bunun kıstasları?
Tamamen tek bir kıstas var samimiyet. Çok çirkin bile olsanız o samimiyet sizi sempatik kılar, izletir. Sevilirsiniz. Ben samimiyet ve sahicilikten kazanıyorum. Samimi ve sahici olmak içinde içinin dolu olması lazım.
Hem güler yüz... Hem dobralık, zaman zamanda çok sert çıkışlar izleyici sizi galiba bu nedenle çok seviyor?
Emin ol izleyici de çok samimi. Düşünsene insanlar evinde hiç bağırmıyor mu? Anasına, çocuğuna, eşine hiç kızmıyor mu? Ben işte ekranda bunu yapıyorum ama dozunda. Zaman zaman gülüyor, zaman zaman kızıyorum. Doğalım; evde nasılsam kamera karşısında da öyleyim işte.
“İZLEYİCİ DE EKİBİM DE YAYININ BİR PARÇASI”
İzleyiciyle ne güzel konuşuyorsunuz sanki yan yana gibi... Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Ben uzaydan yayın yapmıyorum sonuçta. İzleyici için oradayım ve elbette onlara hitap ediyorum, onları da yayınıma dâhil ediyorum ekibimi de… Sabahın köründe kameramanlar işe geliyor. O kameramanları normalde parayla bile orada tutamazsın, ama onların hepsi benim o kadar iyi dostum ki, onlar beni, bende onları o kadar çok seviyoruz ki inanın çok eğleniyoruz. Kameramanlarım bile çok mutlu oluyor. O stüdyodaki, rejideki arkadaşlarım da katılır programa. Takılırız birbirimize, laf yetiştiririz. Onları bile içimize almak o kadar önemli ki. Ben kameraları yok saymıyorum, onlar orada yokmuş gibi davranıyorum. Orada sadece ben yokum ki neden bir tek kendim orada sadece gazete okuyayım ya da haber sunup gideyim. Ben uzayda mıyım? Orada 3 kameraman, bir stüdyo şefi, beni yöneten bir reji ve onların da emekleri var.
Sahi sürekli Barış Barış diyorsunuz, takılıyorsunuz kendisine… Barış'ı da herkes merak eder oldu?
Kulağımın ucundaki ses o (Gülüyor). Barış benim yönetmenim. Çok seviyorum kendisini ve bolca takılıyorum, o da bana laf yetiştiriyor. Birbirimizi tatlı tatlı yiyoruz.
Bazen izleyici stüdyodaymış havası da veriyorsunuz? Sadece haberleri okumakla kalmıyor birde sorguluyorsunuz. Gazetecilik sorgulamak gerektiriyor değil mi?
Sormak, sorgulamak ve hatta sorgulatmak, merak etmek ve sorunun cevabını bulmak.
“KİMSEYE YARANMA DERDİM YOK”
Zaman zaman okuduğunuz bazı haberlere de sert yorumlar yapıyorsunuz, dilinizin kemiği yok gibi...
Ben sempati uyandırmaya çalışmıyorum. Ben neysem oyum. Kendimi zorla sevdirmeye ve bir taraflara yaranmaya çalışmıyorum. Ekranda herkesi mutlu etmeye de çalışmıyorum çünkü öyle bir zorunluluğum yok. Olduğum gibi ekrana çıkıyor sorguluyorum, herkes bana katılmasa da kendinden bir şey bulup izleyebiliyor. Bakın size bir şey anlatacağım, bir gün 4 dakika ara ile bana aynı kişiden iki ayrı mail gelmişti. Bir tanesinde bana diyor ki "İktidar sözcüsüsün sen, iktidarı amma da yağladın." İki dakika sonra attığı bir başka mailinde ise "Sen git de muhalefetten adaylığını koy" diyor. Demek ki ben dört dakika içinde iki ayrı siyasi görüşüm varmış gibi görülüyorsam ortadan gidiyorum demektir. Doğru bir şey yaptığımı düşünüyorum, ortadan gitmesem böyle bir mail gelmez. Demek ki doğru neyse onu söylüyorum, kimsenin tarafında değilim sadece işimi yapıyorum. Kimseyi yüceltmenin anlamı yok ne iktidarı ne muhalefeti kimse de benim babamın oğlu değil...
"EKRANDAKİ KADINLARDAN FARKLIYIM"
Farklı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Elbette düşünüyorum. Ben ekranın karşısına geçip sağdan mı güzel görünüyorum, soldan mı güzel görünüyorum, soldan mı zayıf ya da sağda mı diye dert eden, hoş görünmeye çalışan o havalı kadınlardan değilim.
"SABAH PROGRAMLARI ANA HABERLERDEN ÇOK DAHA
BAŞARILI"
Tarzınız, diğer sabah programlarından çok farklı. Peki siz diğer programları nasıl buluyorsunuz? Gerçi pek izleme şansınız olmaz ama aynı saate denk geliyorsunuz...
Aslında hepsinin farklı bir tarzı var. Bence şu anda Türkiye'de sabah programları artık akşam programlarından daha özel ve çok daha iyi. Bütün kanallardaki Ana Haber spikerlerini sıradan ve düz spiker olarak görüyorum.
"ANA HABER BÜLTENLERİ ÇOK SIRADANLAŞTI"
Sizde mi Birand, Uğur Dündar ve Ali Kırca gibi efsanelerin ardından artık Ana haberlerin eski tadının kalmadığını düşünenlerdensiniz yoksa?
Birand'ın kendine has bir haberciliği, yorumculuğu vardı. Uğur Dündar bir markaydı, özel haber denince aklına o gelirdi, Arena'yı bilmeyen yoktu. Ali Kırca da yine binlerin sevdiği bir isim olarak artık evlere girmişti. Onların habere kattığı bir şeyler vardı, yorumları vardı. Kendilerinden de bir şey katıyorlardı, habere bir bakış açısı vardı. Şu an ana haber spikerleri sadece ekranda gördüklerini okuyorlar. Dümdüz. Sanki ara haber gibi sıradan ve heyecansız. Bülten okuyorlar sadece.
Sabah programlarını başarılı bulma nedenlerinizi çok merak şimdi iyice?
Sabah haberlerinde daha cesur ve daha alt yapılı yorumcular var.
Rakibiniz var mı?
Olmaz mı? Herkes benim rakibim o ekrandaki.
"İRFAN DEĞİRMENCİ VE İSMAİL KÜÇÜKKAYA BAŞARILI"
Kimleri başarılı buluyorsunuz sabahta en çok?
İrfan Değirmenci çok başarılı ve benden çok daha eski. Aynı okuldan mezunuz. Konuya hakim olduğu çok net belli oluyor ve izleyiciyle benim kurduğum o bağı o da çok güzel kuruyor. Cesur yorumları var. Tarzımız farklı ama İrfan çok cesur bir çocuk. Bak İsmail Küçükkaya'yı da çok beğeniyorum. Çok dürüst bir adam ve haberci... Genel Yayın Yönetmenliğinden gelip o koltuğa oturmayı hiç de hafife almayın. Cesur da çıkışları var.
"KADINLARI RAKİPTEN SAYMIYORUM"
Peki ya kadınlardan kimler?
Hangi kadınlar? Yok ki. Kadınlar kadın olmakla o kadar meşgul ki onları rakipten bile saymıyorum. Güzel bir iki kız var ama onlar daha çok yeni, yaşları küçük. Habere kendilerinden kattıkları bir şey yok.
“HABER BAHANE SOHBET ŞAHANE”
Kendinizi rakiplerinizden daha başarılı buluyor musunuz peki?
Benim yaptığım iş çok farklı. Ben şovla haberi birleştiriyorum. Benim için haber bahane sohbet şahane. Ben orada bir VTR'nin üzerine kurmuyorum haberi. Ben VTR'min olmadığı, serverımın patladığı yani tekniksel sorunlar olduğu anlarda bile bir gazete ile iki buçuk saat giderim. Konuk gelmiyor 45 dakikayı ben kendi sohbetimle doldurabiliyorum ve reytingim yine de hiç düşmüyor. Bu başka bir lüks... Beni Beyaz Show'dan tutun, Enver Aysever, Mesut Yar'a kadar bütün programlar çağırıyor neden; çünkü reytingi çok bol bir insanım. Birçok programa da katılmamaya gayret ediyorum. Aynı şekilde mesela ünlü isimler beni arayıp kendileri benim programıma katılmak istiyor. Mesela Elif Şafak aradı, Enver Aysever aradı. Yayın esnasında Demet Akalın’dan tutun Hülya Avşar, Huysuz Virjin ve Gönül Yazar’a kadar birçok isim benimle interaktif olarak temasa geçiyor.
“HABERCİLİĞE OYNAMIYORUM”
Star Ana Haber’le başa baş gidiyorsunuz sanırım?
Ana Haberin misyonu çok başka, zaten Ana Haber’de bambaşka bir şey. Ben haberciliğe oynamıyorum. Çünkü ben haber istemiyorum.
“HABER BENİM İÇİN BİTMİŞTİR”
Bir gün Ana Haber sunarken göremeyecek miyiz yani Seda Akgül’ü?
Hiçbir zaman. Habercilik benim için bitti. Bana deseler ki “Gel Talk Show yap” hiç düşünmem yaparım. Başka türlü bir kuşak, gece programı hepsi olur ama haber olmaz.
‘İNCE BİR BUZ ÜSTÜNDE DANS ETMEK BENİ ZORLUYOR’
Neden ama şu an da haberin bizatihi içerisindesiniz?
Artık sıkıldım, yoruldum. Şu anda bile zorlanıyorum ince bir buz üstünde dans etmekten. Bunu birde akşama taşımak istemiyorum öyle büyük bir strese gerek yok.
“HABER İSTEMİYORUM ÇÜNKÜ…”
“İnce bir buz üstü”nden kastınız nedir?
Her gün değişen bir gündem ve politik konjonktür var. Zor bir gündem, gazeteciler için ise zor bir ortam var. O nedenle istemiyorum haber.
“HEM DOBRA HEM DE KONTROLLÜYÜM”
Hele de dilinin kemiği olmayanlar için çok daha zor olmalı değil mi?
İnan benim dilimin kemiği var. Dobralığın ekmeğini yiyorum şu an belki ama çok ciddi kontrolüm var.
“OTO SANSÜRSÜZ YAYIN MI OLUR?”
Peki hiç oto sansür uyguladığınız oluyor mu, zira Türkiye hassas bir süreçten geçiyor?
Elbette hem de her zaman. Oto sansürsüz canlı yayın mı olur mu ya? O kadar uzun soluklu yayın yapıyoruz. 15 yıldır canlı yayın yapıyorum oto kontrol olmadan mümkün mü yapmak o yayınları. Benim ağzımdan kaçmış gibi yaptığım şeylerin çoğu bile kaçmamıştır, kaçmış gibi yapmışımdır.
“OTOSANSÜR OLSUN DA SANSÜR OLMASIN”
Türkiye’de bugün medyanın en büyük sorunlarından biri olarak gösteriliyor ama oto sansür?
Boş ver, sansür oto olsun ama başkası yapmasın.
“HİÇ SANSÜRE UĞRAMADIM”
Siz hiç sansürle karşı karşıya kaldınız mı?
Çok şükür hiç olmadı ve bunun için Star TV yönetimine ne kadar teşekkür etsem azdır. Beni TV 8’den transfer ederlerken bile “Gel daha beter ol” diye almışlardı. Benim tarzımı seviyorlardı. Benim “Delidir ne yapsa yeridir” şeklinde bir imaj belirlediğim için büyük şansım var. Deliliğe verip, yırtıyorum. Kaldı ki zaten benim ağzımdan bir şey kaçsa insanlar gülüp geçiyor.
“HİÇBİR TARAFA YARANMAK GİBİ BİR DERDİM YOK”
“Huysuz ve tatlı kadın” diyorum ben size. Kızmadınız değil mi?
(Gülüyor) Hiç kızmadım, doğru bir benzetme. Huysuz Virjin de öyle diyor bana. Bende kendinden bir şeyler bulduğunu söyle hep. Vallahi o huysuz yönümü de seviyorum çünkü ne demişler, “Başarının sırrının bilmiyorum ama başarısızlığın sırrı herkesi memnun etmekten geçer.” Ben buna katılıyorum. Sağa-sola yaranmak gibi bir derdim yok. Her aldığı konuğu 15 dakika yağlayan ballayan biri de değilim. Gelene paşam, gidene ağam diyen biri değilim, olmadım olmayacağım. Bir duruşum olduğuna inanıyorum hem de en dik cinsinden.
“BAZI KONULARDA TARAF OLMAK ŞART”
Sanırım gazeteciliği öldüren en büyük etkenlerden biri de bir taraflara yaranma-şirin görünmeye çalışma çabası?
Bak ben zaten bazı konularda taraf olduğumu zaten söylüyorum. Mesela kadın-erkek ikili ilişkilerinde tarafım çünkü ben kadınım. Neden tarafsız olayım ki? Mesela Türk-Kürt- Milliyetçilik konularında da tarafım.
“MİLLLİYETÇİYİM VE SONSUZA DEK TÜRKÜM”
Milliyetçi misiniz?
Evet milliyetçiyim ve Türk’üm ben.
“BAZI KONULAR TARAFSIZLIĞI KABUL ETMEZ”
Son zamanlarda insanlar Türk ifadesini kullanmaktan bile çekinir oldu, çok cesursunuz?
Ben TC vatandaşıyım bunu söylemekten niçin çekineyim? Olsa olsa gurur duyarım. Tarafsız olmayı kabul etmez bazı şeyler. Ben bu tarz konularda tarafsız değilim, olmam da.
“ASKER GİBİ YAŞIYORUM”
Türkiye gibi bir ülkede güne günaydın diyerek başlamak gerçekten mümkün mü, zira pek öyle günü aydınlatacak haberler veremiyoruz?
Benim sloganım şu: “Olayları değiştiremiyorum ama bakış açımızı değiştiriyorum, gülüyorum” diyorum. Bunu da ilk başlarda yadırgayan çok oldu. Bizim millet aşkını bile fısıldayarak ya da haykırarak ya da cinayetle dayakla, işkenceyle belli ediyor. Bizim insanımıza gülmek lüks geliyor. Oysa ki hepimize en güzel gelen, günü iyi başlatan şey gülmek. Ben ekranda çok güldüğümde önceleri epeyce yadırgandım. Ama dünyanın yüz bin türlü hali var güleriz de ağlarız da. Ben 2 saat 15 dakikalık yayında ağlayamam çünkü buna hakkım yok. İçim kan ağlayarak o ekrana çıktığım da oldu ama bu duyguyu izleyiciye yansıtmadım, yansıtmam da. İşimi çok ciddiye alıyorum her zaman erken yatarım, içki-sigara kullanmam. Kendime çok iyi bakarım; asker gibi yaşıyorum.
Asker gibi yaşamak dediniz de, merak ettim sabah haberlerini sunmak çok zor olmalı, sanki hayatı tersten yaşıyorsunuz, bizler uyurken sizler ayakta oluyor veya bizler ayaktayken sizler uyuyorsunuz. Çünkü programın ön hazırlığı da var. Uyku düzenlerimiz bile bambaşka… Hayatınızı nasıl düzene soktunuz? Kaçta uyanıyorsunuz mesela?
“Sabah yayını yaparsam bir gün istifa ederim” derdim. Düşün o kadar sevmezdim. Fakat büyük konuşmayacaksın. Sabah yayını yapmaya başladım ve gördüm ki benim enerjimin en yüksek olduğu zaman sabahmış. Dört gibi kalkıyorum beşte de işe geliyorum. Çok da memnunum. Normal bir bankacı 6’da kalkıyor akşam 6’ya kadar, ona yazık değil mi? Ben hiç olmasa sabah 10’dan sonra serbestim. Çok mutluyum, Allah iş versin ben çalışayım.
Anladım ben sizi, çalışmayı çok seviyorsunuz…
Hem de çok. Sabah olmaz akşam olur akşam olmaz hafta sonu olur ben medyadaki bu hareketliliği de çok seviyorum. Hayatı biraz akışına bırakmak lazım. “Şekil aradan tezahür yaradan” diye bir söz var ona bayılırım. Bazen kendi ettiğin dualar değil de Tanrı’nın senin için seçtikleri daha önemlidir.
“BİR TEK KENDİMLE YARIŞIRIM”
Yarışmayı seviyor musunuz?
Severim hem de çok. Ben en çok kendimle yarışırım ve bu yarışı severim. Aman onun kaşı gözü benden güzel, aman şunu yaptı gibi şeylerim hiç olmadı. Anlamsız kıskançlıklara yer yok benim hayatımda…
“ERKEKLER GÜZEL BACAK VE SARI SAÇLARI OLMADIĞI İÇİN REYTİNG SIKINTISI ÇEKİYORLAR”
Kadınlar mı yoksa erkekler mi ekran önünde daha başarılı sizce?
Erkekler çok daha güzel noktalara değinebiliyor ama bir çift uzun güzel bacakları ile sarı bukleli saçları olmadıkları için reyting sıkıntısı yaşadıkları oluyor. Kadınlar da akıllı olsalar, başka şeylerle izleyiciye kavuşmak isteseler bile cinsel obje olarak algılandıkları için bluzunuzun rengi, saçının rengi daha ön planda oluyor. Mesela bana diyorlar ki “Seda Hanım saçınız bugün şöyle güzel, yok kıyafetiniz bugün çok farklı” vs. gidip İsmail Küçükkaya’ya bunu söyleyebiliyorlar mı hayır. Tüm bunlar kadın olmanın dezavantajı. Kadın cinsel obje olarak görülüyor, aslında erkeğin şanssızlığı da burada başlıyor. Çok cinsel veya görsel bir haz vermedikleri için izleyici daha az izliyor. Hepimizin dezavantajları var.
“KADINLARIN RAF ÖMRÜ KISA”
Mesela kadınların dezavantajı ne?
Raf ömürlerinin kısa olması. Aslına bakarsan Türkiye çağ atladı. Bundan beş sene önce 30’un üzerinde Ana Haber spikeri yoktu. Genç, çıtır kızlardı hepsi, peki ama bunlar ne gördü, ne yaşadı, kimi hatırlıyor, kiminle röportaj yaptı da Ana Haber okuyor? Gencecik kızları önceden Ana Habere spikeri yapıyorlardı ama şu anda bakıyorsun kadın kuşaklarına her biri belli bir yaşta. Seda Sayan, Melek Baykal, Derya Baykal gibi olgun yaşta insanların ekranda olması benim hoşuma gidiyor. Çünkü bende kendimi uzun soluklu bu piyasada görmek istiyorum. Bu benim kendimi geliştirdiğim, yaşam biçimi haline getirdiğimi meslek dalı. ABD’ye bakıyorsun 69 yaşındaki kadını transfer ediyorlar 10 sene daha iş yapar diye.
Kameraların ve ekranının başka bir büyüsü var. Bir başlamaya gör; bir gün bu meslekten kopmak zorunda kalırsanız başka bir iş yapabilir misiniz?
Yaparım elbette. Ben aslında İngilizce öğretmeniyim, öğretim görevlisiyim. İkinci olarak en sevdiğim iş öğretim görevliliği ve sanırım bu işi yaparım.
“ÇOCUKLUĞUMU ÖZLÜYORUM”
Geçmişe dönersek en çok özlediğiniz ekran yüzler kimler?
Hiçbirini özlemiyorum. Ben eski televizyonda Pazar günleri TRT 1’in küçük evi ile uyanmayı, kovboy filmlerini özlüyorum. Adile Naşit’in Uykudan Öncesi’ni özlüyorum. Bunlar benim çocukluğum ve ben çocukluğumu özlüyorum.
“STAR TÜRKİYE’NİN EN MEDENİ KANALI”
Star TV’den memnun musunuz?
Hem de çok memnunum. Bence Türkiye’nin en medeni kanalı… İnsana insan gibi davranan bir yönetim var. Bina, hijyen, güvenlik, gülen yüz, çalışana değer her şey var. Yılbaşında en tepedeki kişiden, kanalın sahibine kadar hepsinden tek tek tebrik mesajı aldım. Hakikaten insana ve çalışanına değer veren, uluslararası seviyede batılı dünya görmüş insanların yönettiği bir yer ve orada olmaktan gurur duyuyorum.
“ACUN’UN TV8’İ ALMASI DAHA HAYIRLI OLDU”
Yıllarca çalıştığınız ve hatta yerlerini bile süpürdüğünüz TV8’i sormazsam olmaz. Kuruluşundan itibaren TV8’de görev almıştınız, şimdilerde o TV8’den eser yok. Kanalın yeni sahibi Acun Ilıcalı haberler ve tüm programları kaldırdı, ne hissettiniz, bir burukluk oldu mu?
Acun Ilıcalı almadan önce zaten o kanalın içi boşaltılmış, son yönetimle garip bir hal almıştı. Bence Acun’un kanalı satın alması hayırlı oldu.
Beklemediğim ilginç bir cevaptı, hiç üzülmediniz mi?
Yoo... Ben değişimlere üzülmem.
Çok sayıda meslektaşımızın işsiz kalmasına rağmen mi?
Hepsinin çok daha iyi yerlerde iş bulacağına eminim. Onlar için daha hayırlı işler olur umarım.
“TV8’DE İNSANA VE EMEĞE SAYGI YOKTU”
Kızgın mı ayrıldınız oradan bana mı öyle geliyor?
Ben TV8 ve kanalın eski sahibi Mehmet Nazif Günal’a çok şey borçluyum. Çok zeki ve özel bir adamdır, kendisine büyük saygı duyarım ancak son dönemde işimde çok başarılı olmama rağmen yaptığım işten çok da zevk aldığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü insana değer verme konusundaki zafiyet beni çok üzdü. Son yönetim döneminde insana ve emeğe saygı yoktu. Bence Acun’a satılmadan çok önce TV8 eski TV8 olmaktan çıkmıştı. Bence değişim hareket berekettir.
Acun’u başarılı buluyor musunuz?
Elbette başarılı buluyorum. Bu kadar genç yaşta böyle büyük projelere imza atan ve bir kez olsun başarısız olmayan hep başarıya koşan bir adam. Ben TV8’in reytinglerde artık çok daha iyi olacağını düşünüyorum. İşsiz kalan arkadaşlarımın da hepsi çok kaliteli çok daha iyi yerlerde olacaklar, bizim meslekte kim zaten çalıştığı bir yerden emekli olmuş ki?
‘MEDYADA SORUN TEKELCİLİK”
Medyanın genel durumunu nasıl buluyorsunuz?
Bir kere tekelcilik var. Çalışabileceğimiz, hareket edebileceğimiz yerler çok sınırlı. Ücretlendirmede adaletsizlik var. Çok kazananlar ile çok çok az kazananlar var, ortası yok. Medyaya giripte çalıştığı yerden emekli olan kimseyi duymadım ben. Medyanın çok ciddi sorunları var.
Basın özgürlüğü konusunda fikriniz ne?
Daha iyiye gittiğimize inanıyorum. Son günlerdeki kıpırdanmalarla birlikte insanlar biraz daha cesaretlendi.
“İNSANLAR KENDİ SANSÜRÜNÜ YARATIYOR”
Bir baskıdan söz ediliyor, sansür, oto sansür deniyor…
İnsanlar sansürünü birazda kendi yaratıyor. Bugün bir bakan bir sunucunun kıyafetine laf ettiği zaman kaldı ki o bakan belkide gerçekten şahsi görüşünü paylaştı ama kraldan çok kralcı olanlar hemen harekete geçiyor. Ben işte o kraldan çok kralcılara tahammül edemiyorum. Daha kimse yaptırım uygulamadan, bir şey demeden ‘Aman biz önlemimizi alalım’ zihniyeti var işte onlar medyayı bitiriyor. Elemanına sahip çıkmak yerine bir yerlere yaranmaya çalışmak üzücü.
Siz hala gerçekten habercilik yapılabildiğini düşünüyor musunuz? Mesela yolsuzluk operasyonu haberlerini bir düşünün ve kanalların her birinin veriş tarzını?
Valla onu bunu bilmem ama biz verdik. Önemli olan gerçekten iyi niyetli ve tarafsız olmak... Veriyorum bütün haberleri alın yorumu siz yapın diyorum. Bu şartlarda size kim ne diyebilir ki?
Hiç uyarı aldığınız oldu mu?
Olan bir haberi verdiğinde ve yorumsuz, tarafsız verdiğimde neden uyarsınlar. Benim bir lafım var, İngilizceden çevirme atasözü: Odada bir film var, görmezden mi gelelim? Ben gazetelerin hepsini alıyorum ve izleyiciye gösteriyorum, diyorum ki, “Bunların hepsi Türkiye’de yaşanıyor ama gazetelerin her biri sanki başka ülkelerin gazeteleri.” Mesela bir haberi biri manşet ya da sürmanşetten görüyor diğer ise ya hiç görmüyor ya da kenarda küçücük görüyor.
Çok hassas bir dönemden geçiyoruz, zor olmalı bu şartlarda ekranda olmak.
Ben artık ekran yüzü değil ekran kişiliği olduğuma inanıyorum. Bana güvenen bir izleyici kitlesi var. İnsanlar bana güveniyor. Benim bilinçli bir izleyicim var zaten. Yazarlar kitaplarını bizzat kendisi yoluyor. Siz okuduğunuzu söylerseniz herkes okur diyorlar.
Şu an Türkiye’nin en önemli gündem maddesi ne?
Yolsuzluk operasyonu ve devamında seyreden gelişmeler.
Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Olacak iş değil diye düşünüyorum. 5 bakanın ve yakının ismi bu operasyonda geçiyorsa ortada çok ciddi bir durum var demektir ve bizim bunun dışında başka hiçbir şey konuşmuyor olmamız lazım aslında şu anda.
AK Parti’yi etkiledi mi sizce bu operasyon?
Hiç bilmiyorum. Türk milleti olayları çabuk unutur. Yerel seçimlere yansımaz çünkü mahalli idareler çok başka bir şey, orada insanlar hizmete oy veriyor. Genel seçimleri ise hiç kestiremiyorum. Siyasette bir saatte bile neler değişir neler... 1,5 yıla kim öle kim kala!
Başbakanı başarılı buluyor musunuz, iyi bir lider mi?
İyi bir lider mi bilmiyorum ama başarılı.
Aynı soruyu muhalefet içinde sorsam?
Ana muhalefet lideri iyi bir adam ama iyi bir lider değil. Muhalefetin güçsüzlüğü iktidarı güçlendirir. Her zaman iyi insan olmak, dürüst olmak iyi bir lider olmak anlamına gelmez ama iyi lider olmak da iyi ve dürüst lider olmak anlamına gelmeyebilir. Sonuçta Abdullah Öcalan da bir lider. PKK’nın lideri.
“ÇOCUKLARIN ACI HABERLERİ BENİ DAĞITIYOR”
Son zamanlarda sunduğunuz ve sunarken en çok zorlandığınız haberler neydi?
Valla yolsuzluk vs. hikâye ben en çok çocukların haberlerini sunarken mahvoluyorum. Gözüm doluyor, karnım şişiyor, yutkunamıyorum. Çocuğum yok ama şu yüreğimde hissediyorum onların acısını. 1,5 yaşında babasının döverek öldürdüğü çocuk, 6 yaşında kâğıt toplayan çocuğun minibüs altında kalması rüyalarıma kadar girdi. O terk edilen bebekleri gördükçe dağılıyorum.
Çocuğum yok dediniz ama sanırım bu tatlı şeyi çocuğunu kadar seviyorsunuz. Bu güzelliğin adı ne? (Köpeği de röportajda bize eşlik etti)
Coco. O benim artık çocuğum oldu. Kızım, evladım, sevgilim, her şeyim oldu. Baksana ne kadar sakin ve sevimli...
İyi bir hayvanseversiniz siz değil mi?
Ben istiyorum ki hayvanları en az ben seveyim herkes benden çok sevsin. Çünkü o zaman herkes çok mutlu olur. Bunların kime ne zararı var? Birde “İnsanlar bitti hayvanlar mı kaldı” diyenlere de sinir oluyorum. Hayvanları sevmek insanları sevmeye mani mi? Mazlum diye bu hayvanları sevenin insan sevgisi bin katı olur. Bunların ağzı yok dili yok. Bak röportajımızda bize eşlik eden en yakın arkadaşım yönetmen Vesile Sezer’i de kedi sahibi yaptım ben.
Kıyafet seçimleriniz, saçınız hakikaten çok iyi oluyor, bir imajmakerınız var mı?
Yok nerde, makyajımı bile kendim yaparım. Metin Bahçecik kuaförüm. Saç rengime bütün izleyicilerim bayılır. Sürekli rengini ve kimin yaptığını sorarlar.
Aileniz nerede ne yapıyor?
Onlar Ankara’da yaşıyor ama çok sık görüşürüz. Ailemi çok severim. Biz birbirine çok bağlı geniş bir aileyiz.
“NEGATİFLİĞE TAHAMMÜLÜM YOK”
Hayat felsefeniz ne?
“Olayları değiştiremezsen bakış açısını değiştir” benim felsefem. Hep olumlama yaparım. Olayları yumuşatırım, negatifliğe tahammülüm yok. Birde iş felsefem var Mevlana’dan “Kapı açılır yeter ki vurmayı bileceksin, ne zaman açılır bilmem sen o kapıda durmayı bileceksin”
Hırslı mısınız?
Hırslıyım ama kendimi yiyip-bitiren ve yahut başkalarına zarar veren türden değil.
Kadın olmanın verdiği pozitif ayrımcılığı yaşadınız mı?
Genç kadın olmanın verdiği negatif ayrımcılığı yaşadım. Özellikle İstanbul’a ilk geldiğim ve medyaya ilk girdiğim yıllarda çok zorlandım. Belki de o yüzden biraz böyle erkeksi yanım var. Erkeklerle dost olmayı ve onlarla aynı dili konuşmayı öğrendim.
Medyada hırslar, ezeli rekabetler vardır, zemin de çok kaygandır size de hiç denk geldi mi hiç bu kişiliksiz kişiler ve mücadele etmek zorunda kaldınız mı?
Gelmez olur mu hiç, elbette geldi. Bana daha çok Küçük insanlar denk geldi. Küçük insanlara büyük mevkiler verilmişti, çok şükür zarar görmedim, zekâm onlardan üstün geldi.
En büyük ekran gafınız ne?
Vallahi sürekli oluyor o dediğinden (Kahkaha atıyor) Canlı yayında daha yeni gribal enfeksiyon yerine gribal ereksiyon dedim, yayında dilim sürçtü epeyce kızardım. (Gülüyor)
Hayatta sizin için en önemli şey ne, neyi kaybetmek istemezsiniz?
Sahicilik elbette. Ekranda yeni bir soluk getirdiğimi düşünüyorum bunun nedeni de sahici olmam. Kaybetmeyi hiç istemem bunu. Çünkü sahiciliğimi yitirirsem benliğimi de yitiririm.
Kıskanıldığınızı düşünüyor musunuz?
Kıskanıldığımı sanmıyorum ama imrenildiğimden yüzde 100 eminim. Mesela nostalji müziğe vurgu yaptım herkes nostalji köşesi koydu. Hayvan kliplerini de insanlara hayvanseverliği aşılamak için koydum. Hayvanlar da hayatımızın bir parçası mesajını vermek istedim. Şimdi herkes kullanıyor bunları.
O kadar keyifliydi ki sizinle sohbet bana kalsa sabaha kadar devam ederim ama okuru da düşünmeliyim :) Son olarak size Medyaradar’ı sorayım, nasıl buluyorsunuz bizi?
Süpersiniz tabii ki. Medyaradar benim yıllardır takip ettiğim en önemli üç haber kaynağından biri. Bütün haberleri okuyorum ve şimdi orada kendi röportajımı okumakta benim için çok keyifli olacak.
Çok teşekkür ediyorum. Ne mutlu bize o halde…