08 Eyl 2014 13:10
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:39
Sabah okur temsilcisi isyanda; Söylesem tesiri yok sussam...
Sabah okur temsilcisi İbrahim Altay, "Yeri geldi yerdik gazetemizi, yeri geldi övdük. Bir nevi "söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" durumu" yorumunu yaptı.
Kara haberin mizacı başlıklı bir yazı ile gazetesinin Boğaziçi Köprüsündeki intihar vakası ile ilgili haberini eleştiren Sabah okur temsilcisi İbrahim Altay, "Yeri geldi yerdik gazetemizi, yeri geldi övdük. Bir nevi "söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" durumu" yorumunu yaptı.
İşte Altay'ın Kara haberin mizacı sadece anlatılana değil anlatana da sirayet eder dediği o haber için yazdığı yazı:
1 Eylül 2014, pazartesi... İşlerine gitmek üzere evden çıkan İstanbulluları her zamankinden daha yoğun bir trafik bekliyor. Nedeni, kentin iki boğaz köprüsünden birinde yaşanan bir intihar vakası...
Olay, ertesi gün neredeyse bütün gazetelerin ilk sayfalarında... Haberlerin iki boyutu var. Birisi: İntihar... İkincisi İstanbul trafiğinin 'felç' olması...
Felç kelimesini bilerek seçtim; çünkü gazetecilerimizin dilinde farklı bir anlam ve abartılı bir kullanım alanı kazanmış durumda... Her boşluğu dolduruyor sağolsun. Yoğun, durgun, karışık; felç olup olup duruyoruz.
Sabah'ın ilk sayfadaki anonsu da bu: Köprü'de İntihar İstanbul'u Felç Etti.
Eskiler, "Tekrarda yarar vardır" demişler; "yüz seksen kez olsa bile". İntihar haberleri hakkında daha önce de yazdık. Bulaşıcı olduklarını söyledik. Uyulması gereken temel ilkeleri belirttik. Yeri geldi yerdik gazetemizi, yeri geldi övdük. Bir nevi "söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" durumu.
TEMEL İLKELER
Sabah gazetesinin bu konudaki politikası "özendirmemek, büyütmemek, teşhir etmemek" yönünde... İlk sayfadan verilen ve içeride de ayrıntılı bir biçimde işlenen bu haberde sözünü ettiğimiz ilke önemsenmemiş görünüyor.
Geçelim Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen ve daha önce kısaca özetlediğimiz ilkelere. Önce ilkeyi belirtelim, sonra da haberdeki durumu.
İlke: İntihar eyleminin gerçekleştiği yer ve gerçekleşme biçimi hakkında ayrıntılı bilgi verilmemeli. Aksi takdirde o mekan ya da mahallin bir intihar merkezine dönüşme riski mevcut. Ve intihar biçiminin kopyalanması söz konusu...
Durum: Türk medyasının yıllardır süren sorumsuz yayınları nedeniyle köprü bir intihar merkezine dönüşmüş durumda. Bu olay da Boğaziçi Köprüsü'nde gerçekleşmiş. Kişi köprüden atlayarak intihar etmiş. Muhabir ve editörlerimiz haberi trafiğin felç olması bağlamında ele aldıkları için mekanı mecburen belirtmişler.
İlke: İntihar eden kişilerin isimleri açıkça yazılmamalı, fotoğrafları kullanılmamalı. Aksi takdirde üçüncü kişilerin mağduriyetleri söz konusu olabilir.
Durum: Hem ilk sayfada hem de içerideki haberde intihar eden kişinin adı yazılmış. İlk sayfada kullanılan görsel 90'lı yılların televizyon haberciliğini hatırlatıyor. İntihar eden kişinin köprüden atladıktan sonraki görüntüsü uzaktan yakalanmış. Havada olduğu için bir de yuvarlak içine alınmış.
İlke: İntiharın nedenleri konusunda indirgemeci bir yaklaşım sergilenmemeli. Kişiler ruh hastası gibi tasvir edilmemeli. Kulaktan dolma bilgilere dayanan psikolojik, sosyolojik, ekonomik gerekçeler belirtilmemeli.
Durum: Haberde geçen şu cümleyi dikkatinize sunuyorum: "İstanbul'da yaşayan Sadrettin Şaşkın'ın (35) ailevi ve maddi sorunları olduğu, daha önce de iki kez intihar girişiminde bulunduğu öğrenildi."
ODAK NOKTASI
Daha önce de belirtmiştik, yine söyleyelim: İntihar haberleri doğru bir biçimde yapılmadığında normalleştirme, bir olaya tepki gibi sunma, çare olarak gösterme tehlikeleri taşır.
Medyanın ve yazılı basının intiharı bir mesaj olarak algılaması ve yansıtması sonsuz bir döngü yaratır. Sorumlu yayıncılığın gereği bu döngüyü kırmak ve benzer durumda olan kişilere fırsat vermemektir.
Sabah'ın iç sayfadaki başlığı: Bir Kişi İntihar Etti, İstanbul Trafiği Durdu. Dolayısıyla bunun sadece bir intihar haberi olmadığı, çevre ve şehircilikle ilgili önemli bir soruna dikkat çekme arzusu taşıdığı iddia edilebilir. Ama insan hayatının söz konusu olduğu bir haberde odak noktasının başka bir sorun olması tartışılır.
Kaldı ki haberin odak noktası şehircilikle ilgili sorunlar olacaksa bile bunu daha rafine bir şekilde yapmak mümkündür. Müntehirin adını vermeden... İntiharın gerçekleşme biçimini ayrıntılı bir biçimde tarif etmeden... Ne kadar çarpıcı olursa olsun fotoğraf kullanmadan... En önemlisi büyütmeden, öne çıkarmadan...
Bir kez daha hatırlatalım: Kara haberin mizacı sadece anlatılana değil anlatana da sirayet eder.
İşte Altay'ın Kara haberin mizacı sadece anlatılana değil anlatana da sirayet eder dediği o haber için yazdığı yazı:
1 Eylül 2014, pazartesi... İşlerine gitmek üzere evden çıkan İstanbulluları her zamankinden daha yoğun bir trafik bekliyor. Nedeni, kentin iki boğaz köprüsünden birinde yaşanan bir intihar vakası...
Olay, ertesi gün neredeyse bütün gazetelerin ilk sayfalarında... Haberlerin iki boyutu var. Birisi: İntihar... İkincisi İstanbul trafiğinin 'felç' olması...
Felç kelimesini bilerek seçtim; çünkü gazetecilerimizin dilinde farklı bir anlam ve abartılı bir kullanım alanı kazanmış durumda... Her boşluğu dolduruyor sağolsun. Yoğun, durgun, karışık; felç olup olup duruyoruz.
Sabah'ın ilk sayfadaki anonsu da bu: Köprü'de İntihar İstanbul'u Felç Etti.
Eskiler, "Tekrarda yarar vardır" demişler; "yüz seksen kez olsa bile". İntihar haberleri hakkında daha önce de yazdık. Bulaşıcı olduklarını söyledik. Uyulması gereken temel ilkeleri belirttik. Yeri geldi yerdik gazetemizi, yeri geldi övdük. Bir nevi "söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" durumu.
TEMEL İLKELER
Sabah gazetesinin bu konudaki politikası "özendirmemek, büyütmemek, teşhir etmemek" yönünde... İlk sayfadan verilen ve içeride de ayrıntılı bir biçimde işlenen bu haberde sözünü ettiğimiz ilke önemsenmemiş görünüyor.
Geçelim Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen ve daha önce kısaca özetlediğimiz ilkelere. Önce ilkeyi belirtelim, sonra da haberdeki durumu.
İlke: İntihar eyleminin gerçekleştiği yer ve gerçekleşme biçimi hakkında ayrıntılı bilgi verilmemeli. Aksi takdirde o mekan ya da mahallin bir intihar merkezine dönüşme riski mevcut. Ve intihar biçiminin kopyalanması söz konusu...
Durum: Türk medyasının yıllardır süren sorumsuz yayınları nedeniyle köprü bir intihar merkezine dönüşmüş durumda. Bu olay da Boğaziçi Köprüsü'nde gerçekleşmiş. Kişi köprüden atlayarak intihar etmiş. Muhabir ve editörlerimiz haberi trafiğin felç olması bağlamında ele aldıkları için mekanı mecburen belirtmişler.
İlke: İntihar eden kişilerin isimleri açıkça yazılmamalı, fotoğrafları kullanılmamalı. Aksi takdirde üçüncü kişilerin mağduriyetleri söz konusu olabilir.
Durum: Hem ilk sayfada hem de içerideki haberde intihar eden kişinin adı yazılmış. İlk sayfada kullanılan görsel 90'lı yılların televizyon haberciliğini hatırlatıyor. İntihar eden kişinin köprüden atladıktan sonraki görüntüsü uzaktan yakalanmış. Havada olduğu için bir de yuvarlak içine alınmış.
İlke: İntiharın nedenleri konusunda indirgemeci bir yaklaşım sergilenmemeli. Kişiler ruh hastası gibi tasvir edilmemeli. Kulaktan dolma bilgilere dayanan psikolojik, sosyolojik, ekonomik gerekçeler belirtilmemeli.
Durum: Haberde geçen şu cümleyi dikkatinize sunuyorum: "İstanbul'da yaşayan Sadrettin Şaşkın'ın (35) ailevi ve maddi sorunları olduğu, daha önce de iki kez intihar girişiminde bulunduğu öğrenildi."
ODAK NOKTASI
Daha önce de belirtmiştik, yine söyleyelim: İntihar haberleri doğru bir biçimde yapılmadığında normalleştirme, bir olaya tepki gibi sunma, çare olarak gösterme tehlikeleri taşır.
Medyanın ve yazılı basının intiharı bir mesaj olarak algılaması ve yansıtması sonsuz bir döngü yaratır. Sorumlu yayıncılığın gereği bu döngüyü kırmak ve benzer durumda olan kişilere fırsat vermemektir.
Sabah'ın iç sayfadaki başlığı: Bir Kişi İntihar Etti, İstanbul Trafiği Durdu. Dolayısıyla bunun sadece bir intihar haberi olmadığı, çevre ve şehircilikle ilgili önemli bir soruna dikkat çekme arzusu taşıdığı iddia edilebilir. Ama insan hayatının söz konusu olduğu bir haberde odak noktasının başka bir sorun olması tartışılır.
Kaldı ki haberin odak noktası şehircilikle ilgili sorunlar olacaksa bile bunu daha rafine bir şekilde yapmak mümkündür. Müntehirin adını vermeden... İntiharın gerçekleşme biçimini ayrıntılı bir biçimde tarif etmeden... Ne kadar çarpıcı olursa olsun fotoğraf kullanmadan... En önemlisi büyütmeden, öne çıkarmadan...
Bir kez daha hatırlatalım: Kara haberin mizacı sadece anlatılana değil anlatana da sirayet eder.