SABAH MUHABİRİ JAMES BOND SETİNE NASIL SIZDI?
Basının alınmadığı James Bond filminin setine Sabah muhabiri Olkan Özyurt, nasıl sızdı?
Sabah'tan Olkan Özyurt, basının alınmadığı James Bond setine figüran olarak sızmayı başardı ve izlenimlerini kaleme aldı.
Yıllarca, Hollywood gelsin Türkiye'de film çeksin diye az buz uğraşılmadı. Kaç kere açık davetler yapıldı ve sonunda, sinemanın en popüler ajanlarından James Bond da eski bir dost olarak davete icazet etti. Malum 007'nin son filmi Skyfall'un önemli bir kısmı Türkiye'de çekiliyor. Önce Adana, arkasından İstanbul'da çekimler büyük bir titizlikle yapılıyor. Ama James Bond, şu aralar hedef tahtasına oturtulmuş durumda.
Tarihi mekanlara zarar verdiği, ağaçları kestiği, esnafı mağdur ettiği gibi türlü iddialarla karşı karşıya. Gizli bir niyeti, bize yar olmayan kimseye yar olmasın diye gelip Kapalıçarşı'yı, Eminönü'nü talan etme gibi planı mı var! Anlamanın tek yolu, sete girmek. Ama mümkün mü? Değil, çünkü filmin seti basına kapalı. Lakin kıdemli bir set ziyaretçisi olarak, bir pratik çözüm üretmek de zor değil.
Yüzlerce figüran her gün sette çalışıyor. Neden biri de biz olmayalım? Hemen bir oyuncu ajansına kayıt ve birkaç gün sonraki telefondaki ses: Yarın saat sabaha karşı 04.30'da AKM'nin önüne gelin! Tabii işler sıkı tutuluyor. Hollywood prodüksiyonu ne de olsa. Bir sözleşme imzalıyorsunuz, fotoğraf çekmek, demeç vermek gibi şeyler yasak. Ama iyice baktım izlenim yazmakla ilgili bir madde yok. Yola devam...
Sabaha karşı 05.30'da Kapalıçarşı'nın önünde yüzlerce figüran toplaşıyorsunuz. Kırmızı bir bileklik takıyorlar, set alanında görevli olduğumuz anlaşılsın diye. İki de fiş veriyorlar, kahvaltı ve öğlen yemeği için. Kıyafet kontrolünü unutmayalım... Eğer üzerinizdeki uygunsa bir sorun yok, değilse kıyafet veriyorlar...
ÜÇ AMBULANS HAZIR BEKLİYOR
Kahvaltı sonrası 07.30'da set çalışmaya hazır. Motosikletli kovalamaca sahnesinde alışveriş yapan halkı canlandırıyoruz, yüzlerce figüran, çoğu yaşlı. Çünkü, gün ortasında yaşlıların boş vaktinin daha fazla olduğu düşünülerek, figürasyon karması ona göre seçilmiş. Adamların titizliği karşısında şapka çıkarmamak elde değil. Koca bir günü tek bir sahne için feda ettiler! Ama "Hollywood'da işler böyle yürür," derlerdi zaten. Para da, zaman da bol. Hedef iyi iş çıkartmak. Sette hem İngilizce hem Türkçe anonslar yapılıyor.
Figürasyonlardan sorumlu çalışanlar çok kibar. "Teyzeciğim, amcacığım, arkadaşım" gibi hitapların yanında en çok "lütfen" kelimesini işitiyoruz. Yorulanlara sık sık dinlenmeleri salık veriliyor.
Sette üç ambulans da hazır bekletiliyor. Bol bol deneme çekimi yapılıyor. Bizden istenilen motosiklet geçerken sağa sola kaçışmamız. En küçük ayrıntı bile şansa bırakılmıyor. Bu titizliği görünce, zarar verme meselesi konusunda adamların biraz günahını alıyoruz gibime geldi. Mesela deneme çekimlerinde motosikletin geçeceği yola plastik bir zemin yerleştiriyorlar. Belediyenin yolu zarar görmesin diye, gerisini siz düşünün. Akşama kadar yapılan deneme çekimleri sonunda sahne bir kerede çekiliyor. Tabii James Bond'u canlandıran Daniel Craig yok, onun yerine dublörü var. Akşam 19:30'da ise paydos... Ve bu yoğun, eğlenceli figürasyonluk görevi karşılığında 40 TL'yi size takdim ediyorlar.
JAMES BOND ÇANTA DEĞİL Mİ?
Sette içerden manzara iyi, ya dışarıdan. Ertesi gün 'Dışardan çekimler nasıl algılanıyor?' sorusunun cevabını arıyoruz. Yeni Cami'nin arkasında çekim yapılacak. Setin çevresinde turluyoruz. Hayatımda 'gavur' kelimesini bu kadar sık duymamıştım desem!
Setin çevresinde adeta güvenlik ordusu görev yapıyor. Günlük 40 TL'ye çalışan bu görevlilerin kimi üniversite öğrencisi, kimi askerden yeni gelmiş. Kibarlar. Her geçen merak duygusuyla kafayı sete şöyle bir uzatıyor. Bunu normal karşılıyorlar. Ama sabit birkaç dakika durunca onlar da "Arkadaşlar lütfen bekleme yapmayalım," diye uyarıyor.
Gelip geçenin attığı laflardan bezmişler. Çevreye kulak kabartınca güvenlik görevlilerine hak veriyorsunuz. Mesela "Baktım sarıklı kimse yok, yoksa dalardım sete. Bu gavurlara hiç güven olmaz", "Gavur, bunlar bizi üçüncü dünya ülkesi gibi gösteriyorlar," şeklinde yabancı düşmanlığının dile geldiği cümleler de duyuyorsunuz. "James Bond çanta değil miydi?" diye soranlara da denk geliyorsunuz. Kimi de rol çalıyor. Mesela fotoğraf çekmek isteyen ama "Lütfen çekmeyin!" karşılığını alan bir erkeğin sinirli sinirli feryadı: "Bu ülke bizim, ne yasağı, dağdan gelip bağdakini ne kovuyorsunuz." Bunu dedikten sonra çevredekilere sırıtarak "Çekseydim Facebook'a koyacaktım. Havamız olurdu," demesine bir teyzeden gelen tepkiye hak vermemek elde mi: "Evladım senin de ne dediğin belli değil."
ESNAFIN KAFASI KARIŞIK
Esnaf pragmatik bir ilişki kurmuş James Bond ile. Kafalar karışık. Mesela yiyecek ve içecek satan dükkanlar memnun. Çünkü ekip alışveriş yapıyor. Ama balıkçılık malzemesi satan ve tezgahta jean satışı yapan esnaf arkadaşlar "Yolu kapattılar, müşteri kesildi," diye şikayetçi. Kimi de "İyi oldu bak Türkiye'nin reklamı olacak, film vizyona girence bak sen gelen müşteriye," diyor. Ama tam da İstanbul'da çıkan fırtına sırasında iki esnaf arasındaki konuşmayı yorumsuz aktarmak istiyorum: "Gördün mü adamlar rüzgar bile yapmışlar," diğeri "Abi o rüzgar gerçek. Fırtına çıktı. İçeri gir istersen."