SABAH BAŞYAZARI MEHMET BARLAS'TAN "PİŞTİ OLMAK" TEŞEKKÜRÜ
Yurtta ve cihanda pişti olan olana.Bu gerçekten yola çıkan Sabah yazarı Mehmet Barlas "Pişti olmak kavramını mecazi anlamda kullanarak, dilimize zenginlik kattılar" diyerek kimlere teşekkür etti?
Magazin haberlerini sayfalara yerleştirip başlık atan meslektaşlarımız, "Pişti olmak" kavramını mecazi anlamda kullanarak, dilimize zenginlik kattılar. Çevremdeki konuşmalara dikkat ediyorum. Günlük konuşmalara da yerleşti bu "Pişti olmak" söylemi.
Biliyorsunuzdur. Mesela iki ünlü hanım aynı terzide diktirdikleri, aynı renk ve modeldeki elbiselerle bir davette karşılaşınca pişti oluyorlar. Ya da iki eski sevgili, yeni sevgilileriyle gittikleri bir toplantıda karşılaşınca da pişti oluyorlar.
Madem bu kavram böylesine tuttu ve dilimize yerleşmeye başladı, bu durumda tarihe, ekonomiye ve siyasete de "Pişti olmak" açısından bakmayı neden denemeyelim?
Örneğin bizim iş hayatımızdaki girişimciler genellikle pişti olmazlar mı?
Eğer bir öncü girişimci bir alanda yatırım yapıp başarılı olduysa, bakarsınız hemen herkes, aynı alana hücum eder. Bir dönemde bir gazete, bir televizyon kanalı, bir de banka alıp pişti olanları hatırlamıyor musunuz? Bugünlerde de emlak ve inşaat işine girip pişti olanların sayısını kestirebilir misiniz?
Siyasette ise pişti olmamak istisnadır. Çünkü bizim siyasetçimiz kendi yapacağı icraatı ve vizyonunu anlatmak yerine, o anda kim iktidardaysa onun yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyerek, muhalefetteki diğer partilerle pişti olur.
TARİHİ PİŞTİLER
İktidar partileri ise geçmişte iktidar olmuş diğer partilerle tarih boyutunda pişti olmayı seçerler. İktidar olmuş bir parti, muhalefette ne söylediyse onun tersini yaparak, kendine yönelik eleştirilere tahammülsüzlük göstererek, hatta iktidar politikalarını onaylamamanın vatana ihanetle eş anlam taşıdığını ileri sürerek, geçmişteki tüm iktidarlarla pişti olur.
Bu açıdan bakıldığında seçmen de, geçmiş seçimlerde oy kullanmış diğer seçmenlerle pişti halindedir. Bir keresinde bir tanıdığımın "Toplum olarak hepimiz çolak kalacağız" diye dertlendiğini duymuştum. "Neden" diye sorduğumda da şöyle izah etmişti:
- Her seçimden sonra oy verip iktidara getirdiğim parti öyle şeyler yapıyor ki, "Buna oy vereceğime kolum kırılsaydı" diye kendi kendime beddua ediyorum. Sanırım bütün seçmenler benimle aynı durumdadır. Beddualar tutarsa, topyekun bir çolaklıkla karşı karşıya kalabiliriz.
Bir de tarih boyutunda global pişti olmak durumları vardır.
Örneğin bütün imparatorluklar büyürken aynı davranışları sergilerler. Ve büyümenin zirvesine ulaştıklarında, kendilerini büyüten "Rekabet", "Dünyaya açıklık", "Yenilikçilik" benzeri nitelikleri unuturlar. İçe dönüp, birer "Ulusal güvenlik" öncelikli polis ve asker devleti olurlar. Ülkelerindeki ve dünyadaki her olguyu, kendi ulusal güvenliklerine bir tehdit biçiminde algılayıp, herkesi terörize ederler. Artık onların temel içgüdüleri sadece kendi varlıklarını ve sistemlerini korumaktır.
Bu açıdan baktığınızda Roma veya Britanya yahut Sovyet imparatorlukları, kaderleri açısında hep pişti olmamışlar mıdır?
SON İMPARATORLUK
Bugüne baktığınızda da, Amerikan İmparatorluğu'nun geçmiş benzerleri ile pişti olmak üzere bulunduğunu hissetmiyor musunuz?
Sovyetler'in çöküşü üzerine itici güç olan "Rekabet" devre dışı kalmış, gelişmemiş dünyaya sunulan "Amerikan rüyası"nın yerini Amerikan bombaları ve ordusu almış, tüm dünyanın zinde beyinlerine açık olan Amerika, artık sınır kapıları kapatılmış bir imparatorluk konumunda değil mi?