Russel Crowe'dan Erdoğan'a gönderme! Avustralya'yı Müslümanlar keşfetmiş olabilir!
"The Water Diviner" filmi için Türkiye gelen Russell Crowe, bugün yayınlanan söyleşisinde Avustralya'yı müslümanların keşfetmiş olabileceğini söyleyerek ironik bir cevap verdi.
"The Water Diviner" filmi için Türkiye'ye gelen Hollywood'un ünlü
aktörlerinden Russell Crowe, son dönemde Amerika kıtasını
Müslümanların keşfettiği yönündeki tartışmalara farklı bir bakış
açısı getirdi. Crowe, Yeni Zelanda ve Avustralya'yı da
Müslümanların keşfettiği konusunda "Bazı haritalar görmüştüm ben
de... Tarih ilginç bir konu değil mi?" dedi.
Hürriyet gazetesinden Savaş Özbey, 26 Aralık'ta vizyona girecek
"The Water Diviner" filminin yönetmeni Russell Crowe ve Cem Yılmaz,
Yılmaz Erdoğan ve Olga Kurylenko ile konuştu. Esprili sorulara,
aynı şekilde karşılıkla verilen cevaplar ile farklı bir söyleşi
ortaya çıktı. Özbey'in "Aralarında bir seçim yapmam gerekseydi bu
üç erkeğin üçünü birden isterdim" başlığıyla yayımlanan (7 Aralık
2014) söyleşisi şöyle:
Aralarında bir seçim yapmam gerekseydi bu üç erkeğin üçünü
birden isterdim
Birlikte çok eğlenen dört yakın arkadaş Russell, Olga, Cem ve
Yılmaz’la basın gösterimi-gala arasında, bir sinema fuayesinin
keyifli koltuklarında, bir kahkaha bin ayıp örter kıvamında...
Başrol oyuncuları Russell Crowe, Olga Kurylenko, Yılmaz Erdoğan ve
Cem Yılmaz arasında paslaşmalar gırla, o pasları mükemmel
tekniklerle gole çevirmelerse, yılların dostluğu kıvamında. Her şey
Russell Crowe’un, yeni filminin tanıtımına gelenleri Türkçe
‘merhaba’ sempatisiyle avlaması... Ve Cem Yılmaz’ın da bu pası,
kalabalığa ‘Hello’ deme kurnazlığıyla karşılayıp, topu 90’dan en
gıdıklanan yerlerimize takmasıyla başladı. Kararını Cem Yılmaz ve
Yılmaz Erdoğan’da kıldı ama belli ki İstanbul’da 50’den fazla
oyuncuyla görüşen Russell Crowe, sadece ekibine cast değil,
sonradan iyi dost olabileceği, elektriğinin tutup, gerçekten
eğlenebileceği arkadaşlar da arıyormuş. Bulmuş da. Mevzuunun
özeti bizzat Crowe’dan: “Öyle iyi anlaşıyoruz ki arkadaş değil,
kabile gibiyiz.” Ve işte sonuç...
Yunanistan ayağa kalkacak
Endişeli yüreklere sular, ulusal kaygılara müsekkinler serpilsin:
Russell Crowe’un Çanakkale Savaşı için çektiği ‘The Water
Diviner-Son Umut’, sağ gösterip sol vuran James Bond’lardan, ters
köşeye yatıran ‘Taken’lardan fersah fersah uzakta, karış karış
Anadolu’da; hatta şaşırtacak kadar bizden/içimizden. Hatta Crowe’un
Kuvayı Milliyecilerle öyle bir kader yolculuğu, öyle bir silah
arkadaşlığı var ki, Yunanistan ayağa kalkacak, lobiler hop oturup
hop kalkacak! Onu artık Meriç’in batısı düşünsün; biz dönelim suyun
bu yakasına...
İçselleştiremedi bu çocuk!
Peki filmin Türk kahramanları için “Artık Batı’ya açıldılar,
Hollywood’dan aşağısı kurtarmaz” öngörüleri ne kadar doğru? Cem
Yılmaz’a sorsanız, hiiç de sanmıyor: “Beraber seti paylaştığınız
insanların kimler olduğu önemli tabii ama benim için, bir film
setinde olmaktan daha büyük bir hayal yok. O da zaten gerçekleşmiş
bir hayal.”
Böyle diyor ama Avustralya Akademisi’nin onu değil de Yılmaz
Erdoğan’ı ‘En iyi yardımcı erkek oyuncu’luğa aday göstermesi
mevzuuna pek bozuluyor, konu açılınca ortamları terk ediyor. O terk
ettikçe, Yılmaz Erdoğan arkasından röveşatayı çakıyor: “Yahu bir
türlü içselleştiremedi bu konuyu bu çocuk!”
Russell Crowe: Avustralya’yı Müslümanlar keşfetmiş
olabilir
Filminiz için iki Türk yıldız seçtiniz: Cem Yılmaz ve
Yılmaz Erdoğan. Birinin isminin diğerinin soyadı olması biraz tuhaf
gelmedi mi?
Russell: Bak bunu iki yıldır hiç fark edememişim.
Vay canına! Ne kadar şanslı bir adamım ki hayatımda senin gibi biri
var Savaş. (Olga kahkaha atıp Cem’in kucağına yıkılıyor)
Biz Türkler tarihimizle ilgili iyi filmler izlemeye pek
alışık değilizdir. Ya Türk seyircisi bu alışkanlığından vazgeçemez
de filme gitmezse?
Russell: Bana yansıyanlar onu göstermiyor. Bugün
görüştüğüm gazeteciler, Avustralya’da yaşayan Türkler, iş
ortaklarımız... Hepsi filmdeki bu ‘Türk perspektifi’nden etkilenmiş
durumda.
Bir gün siz de bir Yılmaz Erdoğan ya da Cem Yılmaz filminde
oynar mısınız?
Cem: İnanmazsınız, Russell da bayılır küçük
bütçeli prodüksiyonlarda oynamaya!
Russell: Ben bu tür gelişmelere hep açığımdır...
Ama ben sadece bütün kararları kendim aldığım zaman keyfim yerinde
hissediyorum.
Cem: E o zaman ver kararını Russell!
Casting için yeterince araştırma yaptığınıza gerçekten
inanıyor musunuz? Mesela Olga yerine Nurella daha çok yakışmaz
mıydı ‘The Water Diviner’a?
Olga: Nurella kim ki?
Bizim ulusal bir yeteneğimiz ve aynı zamanda eski bir
Metallica üyesi...
Cem: Hahhahha şaka yapıyor Russell, sakın cevap
verme buna.
Russell: Sanırım casting tercihlerimden son derece
memnunum. Dedim ya denge iyi kuruldu ve Türk sinemasının
efsaneleriyle çalıştım bu filmde.
Tamam son bir soru: Türk siyasetiyle ilgileniyor musunuz?
Mesela Yeni Zelanda ve Avustralya’yı Müslümanların keşfettiğini
biliyor muydunuz?
Cem: Ne? Yok artık!
Russell: Evet, olabilir. Bazı haritalar görmüştüm
ben de... Tarih ilginç bir konu değil mi?
Şimdi Olga’ya birkaç sorum olacak...
Russell: Duymak için sabırsızlanıyoruz. Baksana
Olga da çok heyecanlı senin tuhaf soruların için!
Bana uçakta bunu ezberletti: Yilmaz, Cem’dan dahha
yakijikli
Olga sen çok güzel bir kadınsın. Bu konuda otorite
sayılırsın. Sence üçü arasında en yakışıklısı hangisi?
Olga: Yılmaz, Melbourne’den İstanbul’a uçuşumuz
boyunca bunu Türkiye’de söylemem için şu cümleyi ezberletti:
“Yilmaz, Cem’dan dahha yakijikli...”
Cem: İteleye iteleye ancak bu kadar!
Olga: Biliyor musun bence üçü de tepedeki adamlar
ve eğer bir seçim yapmak zorunda kalsaydım, üçüne de yürürdüm.
Cem, Yılmaz ve Russell: Öhöööööö... Dur orada! Bir
sonraki soru lütfen!
Olga: Ya niye öyle diyorsunuz? Birden çok erkeği
olan kadınlar var. Hindistan’da galiba. Üçünü de isterdim.
Güzel olduğun kadar akıllısın da. Peki sence üçünün
arasında para kimde?
Olga: Cevap çok açık değil mi? (Gözünü Russell
Crowe’a deviriyor)
Kadınların kendilerini güldürebilen erkekleri seksi bulduğu
söylenir. Ya bu Cem, bize mi komik geliyor, yoksa yabancı gözüyle
sen de eğlenceli buluyor musun?
Cem: Ne sorup duruyorsun, birbirimizi seksi
bulduğumuz çok açık değil mi işte?
Olga: Bazen Türkçe konuştuğu, tek kelime
anlamadığım zamanlarda bile gülmekten öldürüyor beni. Şu surata
baksana!
Ailenin fala, senin de Türk kahvesine düşkün olduğunu
biliyoruz. Kahve falı bakmayı öğrenecek misin?
Olga: Tabii tabii araştırmalarım devam ediyor. O
şekillerin ne manaya geldiğini tek tek çözmem lâzım.
Cem: Hatırlasanıza İstanbul’a ilk gelen ekipte
Anna ve Janett diye iki makyöz vardı. Kahvenin telvesini de
dikmişlerdi kafaya. Dur n’apıyorsun diyemeden, istikbalini içti
kadın!
Olga: İstikbalini içti! Hahhahah... Aslında biz
Ukraynalılara Türk kahvesi yabancı bir şey değil. Evlerde herkes
yapar. Hatta özel bir pişirme aleti de vardır, cezve.
Cem: E ‘cezve’ bizde de cezve!
Olga: Aaa siz de mi cezve diyorsunuz! Şimdi
anladım nereden geldiğini.
Russell: Gördün mü Savaş? Osmanlı...
Olga, film için Türkçe dersleri aldığını biliyoruz. Ama
burası Türkiye. Hiç ayıp kelime öğretmediler mi sana?
Cem: Biz hiç öyle şeyler yapar mıyız?
Olga: Aslında hep güzel şeyler öğrettiler: Çok
guzeel, lisanı münaysip...
Russell: Pek de alışıldık bir durum değil. İnandın
mı bu cevaba?
Yılmaz: Aslında ben öğrettim ama hatırlamıyor.
Cem Yılmaz: Kadınlar söz konusu olduğunda benim
için en önemli şey yetenek
Filmin bir sahnesinde “Kavga arıyorsan, git, Kuvayı
Milliye’ye katıl!” diyorsun. Bu replik, oradaki halin o
kadar Cem Yılmaz ki... Acaba o dönemde yaşasan Kuvayı Miiliye’ye
katılır mıydın?
Cem: İşte bu yüzden beni filmine aldı adam.
Hissettiii benim ruhumun tam Kuvayı Milliye olduğunu.
Filmde söylediğin ‘Hey Onbeşli’ türküsünü kendin
seçmişsin...
Cem: Birkaç alternatif vardı ama bazıları daha
önce çok kullanılmıştı. ‘Onbeşli’ içlerinde hem en güçlüsü hem de
çok kullanılmamış olandı.
Dün gece 28 sayfa Cem Yılmaz-Russell Crowe’ google’ladım.
Yarısından çoğu Twitter’da birbirinizi unfollow (takibi bırakma)
ettiğinizle alakalıydı. Nedir bu Twitter meselesi? Şimdi asayiş
berkemal mi, herkes birbirini takip ediyor mu?
Olga: Tabii ki biz bir aileyiz.
Russell: Takip, aşk demektir...
Cem: Bunu bize daha ilk başta tembihlediler: Eğer
birini yürekten seviyorsan, onu takip edersin Twitter’da.
Yılmaz: Birbirinizi retweet’leyin dediler.
Russell, Hollywood’daki bütün güzel kadınları tanıyor değil
mi? Seni de tanıştıracak mı Nicole Kidman falan
hepsiyle?
Cem: Çoktan tanıştırdı bile. Ama sanatsal açıdan.
Biz Russell’la kadınlar söz konusu olduğunda yetenek açısından ele
alırız konuyu. Güzellik mi, yetenek mi sorusu söz konusu olduğunda
benim için akan sular durur: Yetenek! Russell da öyledir. Hep
yetenek konuşup durur.
Yılmaz: Benim bu röportajın nereye gittiğine dair
ciddi endişelerim var çocuklar!
Yılmaz Erdoğan: Buyur keyfine bak
Abi sen başrolsün ama sana dönücem... Önce Olga’ya bir
sorum var.
Yılmaz: Tabii keyfine bak Savaş.
(...)
Abi dönüyorum hemen sana. Cem’e şu Twitter’daki unfollow
mevzuunu bir sorayım...
Yılmaz: Tabii tabii, buyur...
(...)
Şahane bir röportajdı, vakit ayırdığınız için dördünüze de
çok teşekkür ederim.
Konu: Çocuklarını Çanakkale’ye savaşa gönderen bir
babanın, haber alamayınca onları bulmak için geldiği Türkiye’de
yaşadığı maceralar
Vizyon tarihi: 26 Aralık
Süre: 111 dakika
Tür: Savaş-drama