01 Ara 2010 13:54
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:50
RUŞEN ÇAKIR WIKILEAKS FIRSATINI KAÇIRMADI, TARAF'A VE MEHMET BARANSU'YA ÇAKTI!
Bazı insanların ele geçirilen veya servis edilen her belgenin tek başına haber olmadığını anlamış olması gerekir.
Sadık Albayrak’ın çiğnenen onuru
Bazı Amerikalı diplomatlar, her kimden duymuşlarsa (ki AKP içinden veya yakınından birileri olma ihtimali bence yüksek) Sadık Albayrak’ın, Antalya Büyükşehir Belediyesi AKP’nin elindeyken raylı sistem ihalesine girmek istediğini, bunun için dünürü Başbakan Erdoğan’ın nüfuzunu kullandığını duymuş, buna inanmış veya önemsemiş, sonunda Washington’a rapor etmişler.
Sadık Albayrak’ı tanıyanlar için bu akla hayale sığmayacak bir iddia, dolayısıyla bir iftiradır. Ben de böyle düşünüyorum ve kendisinin, benim gibilerini mahçup etmeyecek birisi olduğuna inanıyorum, kısacası kendisine kefilim!
Bu noktada kendisini nasıl bildiğimi de açıklamam gerekebilir: Sadık Albayrak ile ilk kez 1980 ortalarında tanıştım. RP’nin yayın organı durumundaki Milli Gazete’nin başyazarlığını yapıyordu. Bir zamanların meşhur Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesinden dolayı hapis yatmış, nice çileler çekmiş İslamcı bir gazeteciydi. Tipik bir Trabzonlu, Karadenizliydi: Açıksözlü, dost canlısı, mert biriydi, ki hâlâ öyle olduğunu biliyorum.
Wikileaks-gazetecilik ilişkisi
Tabii iş burada kalmadı. Söz konusu rapor Wikileaks’in Türkiye’den gelen binlerce belge arasında ilk açıkladıkları arasında yer alınca bazı “gazeteciler” buna balıklama atladı ve bir dizi siyasetçi ve devlet adamı arasında Sadık Abi’yi de hedef tahtasına oturttular.
Tam burada bir soluklanıp, Sadık Albayrak vakası üzerinden Wikileaks-gazetecilik ilişkisine odaklanabiliriz. Wikileaksçiler gazeteci değiller, böyle bir iddiaları da yok. Onlar hakikaten insanlık için çok hayırlı bir iş yapıp, büyük iktidar odakların gizli belgelerini tüm dünya kamuoyunun dikkatine sunuyorlar.
Ama gazetecilik farklı bir meslek. Özellikle herhangi bir “belge”yi ham haliyle yayınlamak hiç değil. Hiç kuşkusuz Wikileaks’in yayınladıkları belgelerin herbiri biz gazeteciler için birer servettir. Fakat işimizi layıkıyla, yani gazeteciliğin evrensel kurallarına harfiyen uyarak yapmamız şartıyla. Nitekim Wikileaks’le önceden anlaşan New York Times, Le Monde, El Pais, Guardian gibi gazeteler yayınlanması aylarca, etkisi yıllarca sürebilecek bu belgeleri çok serinkanlı bir şekilde değerlendiriyorlar. Bizdeyse, Ragıp Duran’ın deyimiyle “Acele Posta Servisi gazeteciliği”ni benimsemiş, yani kendilerine gelen (ya da geldiğini söyledikleri) paketleri açıp olduğu gibi yayınlamakla yetinen meslektaşlarımız ortalığı tam bir “çiğnenen onurlar cehennemi”ne çevirmiş durumdalar. Tıpkı Ergenekon, Balyoz ve benzeri süreçlerde yaptıkları gibi.
Ayıklama değil gazetecilik özeni
Taraf Gazetesi’nden Mehmet Baransu’nun telefonda bana, “yarın gazetede belgelerini yayınladığımızda Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin nasıl düşmüş olduğunu göreceksiniz” demesi hâlâ kulaklarımda. Nitekim sözümona belgeyi yayınladılar da. Ama sonrası malum, GMT saati denen kavramı bile bilmiyorlarmış, filan...
Sırf o olaydan, ele geçirilen (veya servis edilen) her belgenin tek başına haber olmadığını anlamış olması gereken bazı insanların, her Amerikalı diplomatın karaladığı her spekülasyona “kesin doğru” muamelesi yapması nedeniyle Wikileaks’in kopardığı son kıyamet ülkemizde hayırlara değil tam tersi sonuçlara vesile olabilir.
Kesinlikle Wikileaks belgelerinde şu ya da bu nedenle herhangi bir ayıklamaya gidilmesini savunmuyorum. Tam tersine tüm belgeler yayınlanmalı. Ama biz gazeteciler bu belgelere ek olarak dersimizi çalışmalı, belgelerde adı geçen ve özellikle de itham edilen kişilerin görüşlerini almalı; artı olarak sözü edilen kişiler ve konular hakkında ayrıca araştırma yürütüp bunları da okuyucu/izleyiciye sunmalıyız.
Yine Sadık Albayrak örneğinden hareketle derdimi anlatmaya çalışayım: Bir gazete, bir Amerikan belgesinde yer alan Sadık Albayrak hakkındaki suiistimal iddiasını tabii yayınlayabilir, yayınlamalı da. Fakat söz konusu olayı (burada raylı sistem) derinlemesine araştırmalı, Albayrak’ın kendisine ve dönemin belediye başkanına, hatta mümkünse nüfuzunu kullandığı söylenen Başbakan’a ulaşıp onların görüşlerine muhakkak yer vermelidir. İlk gün haberi patlatıp, ertesi gün suçlanan kişinin (örneğimizde Albayrak’ın oğlu Berat Albayrak ve dönemin Belediye Başkanı Menderes Türel’in) açıklamalarına bir kenarda yer vermekle gazetecilik yapılmış olmuyor.
Ve çok ayıp oluyor.
Ruşen Çakır/Vatan
Bazı Amerikalı diplomatlar, her kimden duymuşlarsa (ki AKP içinden veya yakınından birileri olma ihtimali bence yüksek) Sadık Albayrak’ın, Antalya Büyükşehir Belediyesi AKP’nin elindeyken raylı sistem ihalesine girmek istediğini, bunun için dünürü Başbakan Erdoğan’ın nüfuzunu kullandığını duymuş, buna inanmış veya önemsemiş, sonunda Washington’a rapor etmişler.
Sadık Albayrak’ı tanıyanlar için bu akla hayale sığmayacak bir iddia, dolayısıyla bir iftiradır. Ben de böyle düşünüyorum ve kendisinin, benim gibilerini mahçup etmeyecek birisi olduğuna inanıyorum, kısacası kendisine kefilim!
Bu noktada kendisini nasıl bildiğimi de açıklamam gerekebilir: Sadık Albayrak ile ilk kez 1980 ortalarında tanıştım. RP’nin yayın organı durumundaki Milli Gazete’nin başyazarlığını yapıyordu. Bir zamanların meşhur Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesinden dolayı hapis yatmış, nice çileler çekmiş İslamcı bir gazeteciydi. Tipik bir Trabzonlu, Karadenizliydi: Açıksözlü, dost canlısı, mert biriydi, ki hâlâ öyle olduğunu biliyorum.
Wikileaks-gazetecilik ilişkisi
Tabii iş burada kalmadı. Söz konusu rapor Wikileaks’in Türkiye’den gelen binlerce belge arasında ilk açıkladıkları arasında yer alınca bazı “gazeteciler” buna balıklama atladı ve bir dizi siyasetçi ve devlet adamı arasında Sadık Abi’yi de hedef tahtasına oturttular.
Tam burada bir soluklanıp, Sadık Albayrak vakası üzerinden Wikileaks-gazetecilik ilişkisine odaklanabiliriz. Wikileaksçiler gazeteci değiller, böyle bir iddiaları da yok. Onlar hakikaten insanlık için çok hayırlı bir iş yapıp, büyük iktidar odakların gizli belgelerini tüm dünya kamuoyunun dikkatine sunuyorlar.
Ama gazetecilik farklı bir meslek. Özellikle herhangi bir “belge”yi ham haliyle yayınlamak hiç değil. Hiç kuşkusuz Wikileaks’in yayınladıkları belgelerin herbiri biz gazeteciler için birer servettir. Fakat işimizi layıkıyla, yani gazeteciliğin evrensel kurallarına harfiyen uyarak yapmamız şartıyla. Nitekim Wikileaks’le önceden anlaşan New York Times, Le Monde, El Pais, Guardian gibi gazeteler yayınlanması aylarca, etkisi yıllarca sürebilecek bu belgeleri çok serinkanlı bir şekilde değerlendiriyorlar. Bizdeyse, Ragıp Duran’ın deyimiyle “Acele Posta Servisi gazeteciliği”ni benimsemiş, yani kendilerine gelen (ya da geldiğini söyledikleri) paketleri açıp olduğu gibi yayınlamakla yetinen meslektaşlarımız ortalığı tam bir “çiğnenen onurlar cehennemi”ne çevirmiş durumdalar. Tıpkı Ergenekon, Balyoz ve benzeri süreçlerde yaptıkları gibi.
Ayıklama değil gazetecilik özeni
Taraf Gazetesi’nden Mehmet Baransu’nun telefonda bana, “yarın gazetede belgelerini yayınladığımızda Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin nasıl düşmüş olduğunu göreceksiniz” demesi hâlâ kulaklarımda. Nitekim sözümona belgeyi yayınladılar da. Ama sonrası malum, GMT saati denen kavramı bile bilmiyorlarmış, filan...
Sırf o olaydan, ele geçirilen (veya servis edilen) her belgenin tek başına haber olmadığını anlamış olması gereken bazı insanların, her Amerikalı diplomatın karaladığı her spekülasyona “kesin doğru” muamelesi yapması nedeniyle Wikileaks’in kopardığı son kıyamet ülkemizde hayırlara değil tam tersi sonuçlara vesile olabilir.
Kesinlikle Wikileaks belgelerinde şu ya da bu nedenle herhangi bir ayıklamaya gidilmesini savunmuyorum. Tam tersine tüm belgeler yayınlanmalı. Ama biz gazeteciler bu belgelere ek olarak dersimizi çalışmalı, belgelerde adı geçen ve özellikle de itham edilen kişilerin görüşlerini almalı; artı olarak sözü edilen kişiler ve konular hakkında ayrıca araştırma yürütüp bunları da okuyucu/izleyiciye sunmalıyız.
Yine Sadık Albayrak örneğinden hareketle derdimi anlatmaya çalışayım: Bir gazete, bir Amerikan belgesinde yer alan Sadık Albayrak hakkındaki suiistimal iddiasını tabii yayınlayabilir, yayınlamalı da. Fakat söz konusu olayı (burada raylı sistem) derinlemesine araştırmalı, Albayrak’ın kendisine ve dönemin belediye başkanına, hatta mümkünse nüfuzunu kullandığı söylenen Başbakan’a ulaşıp onların görüşlerine muhakkak yer vermelidir. İlk gün haberi patlatıp, ertesi gün suçlanan kişinin (örneğimizde Albayrak’ın oğlu Berat Albayrak ve dönemin Belediye Başkanı Menderes Türel’in) açıklamalarına bir kenarda yer vermekle gazetecilik yapılmış olmuyor.
Ve çok ayıp oluyor.
Ruşen Çakır/Vatan