Ruşen Çakır bir tweet attı, sosyal medya sallandı! Ekrem Dumanlı 3 yıl önce ne yazmıştı?
Zaman Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın bir yazısı, Habertürk yazarı Ruşen Çakır tarafından paylaşılınca gündeme oturdu…
Fuat Avni'nin Cemaatçi gazetecilere operasyon yapılacağını iddia
etmesi üzerine dün gece Gülen Cemaatine yakın gazeteciler kelimenin
tam anlamıyla ayaklandı.
Operasyon iddiası üzerine Zaman'ın önünde toplanan kalabalığa bir
açıklama yapan Ekrem Dumanlı, "Eğer öyle bir şey gerçekse ortaya
çıkar ve böyle bir teşebbüste bulunurlarsa bu büyük bir yeltenme
çok büyük bir cüret diye görürüm. Demokrasiye darbedir, basın
özgürlüğüne bir darbedir. İnsanları susturmaya, ezmeye, bezdirmeye
yönelik bir darbedir. Hukuku ayaklar altına alan bir darbedir.
Anayasayı askıya alan bir darbedir. Basın özgürlüğüne ve
demokrasiye yapılmış bir darbedir" dedi.
RUŞEN ÇAKIR O YAZIYI PAYLAŞTI
Habertürk yazarı Ruşen Çakır ise, Dumanlı'nın 2011 yılındati bir
yazısını paylaşarak, "Mesela şunlarla hâlâ yüzleşmediler. Sicilleri
her daim hatırlatmak şart" yorumunu yaptı.
Peki, Ekrem Dumanlı, 3 yıl önce kaleme aldığı ve tıpkı bugünü
anlatan o yazısında ne yazmıştı?
Ergenekon ve Odatv davalarında gazetecilerin tutuklanmasını savunan
Ekrem Dumanlı, "Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık... Bunlar
darbeci miydi, derin yapılarla gizli bağlantıları var mıydı,
psikolojik harbin birer parçası mıydı, bazı odakların
yönlendirmesiyle kara propaganda yapmışlar mıydı, ülkede kaos
oluşturacak bir atmosfere zemin hazırlamışlar mıydı?" diye
sormuştu.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ BAYRAKLAŞTIRARAK...
"Hafta içinde yapılan operasyonlarla bazı gazeteciler gözaltına
alınınca, medyanın önemli bir bölümü kıyameti kopardı" diyen Ekrem
Dumanlı, şöyle yazmıştı: "Basın özgürlüğü kavramını
bayraklaştırarak, gazetecilere baskı yapıldığını, Ergenekon
soruşturmasında ölçünün kaçtığını, Türkiye'nin polis devleti olmaya
doğru gittiğini vs. söyleyenler oldu. Bu kadar ağır eleştiri
yapanların elinde somut bir bilgi, belge, bulgu var mı?"
Ekrem Dumanlı'nın "Paniğe ve öfkeye gerek yok hukukî süreç işliyor"
başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KAVRAMINI BAYRAKLAŞTIRIP KIYAMETİ
KOPARDILAR
Hafta içinde yapılan operasyonlarla bazı gazeteciler gözaltına
alınınca, medyanın önemli bir bölümü kıyameti kopardı. Basın
özgürlüğü kavramını bayraklaştırarak, gazetecilere baskı
yapıldığını, Ergenekon soruşturmasında ölçünün kaçtığını,
Türkiye'nin polis devleti olmaya doğru gittiğini vs. söyleyenler
oldu. Bu kadar ağır eleştiri yapanların elinde somut bir bilgi,
belge, bulgu var mı? Hayır. Gözaltına alınan kişilerin gazeteci
olması, o kişilerle diğer gazeteler arasındaki arkadaşlık bağları,
onlara karşı beslenen itimat... Bunlar hukukî bir dayanak mıdır?
Hayır. Bir generalin, "Tanırım, iyi çocuktur..." lafı nasıl bir
komutana yakışmıyorsa, elinde hiçbir bilgi olmaksızın "Biz biliriz,
iyi çocukturlar..." nevinden duygusal yaklaşımlar da gazetecilere
yakışmıyor.
ÜLKEDE KAOS OLACAK ATMOSFERE ZEMİN HAZIRLAMADILAR
MI?
Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık... Bunlar darbeci miydi, derin
yapılarla gizli bağlantıları var mıydı, psikolojik harbin birer
parçası mıydı, bazı odakların yönlendirmesiyle kara propaganda
yapmışlar mıydı, ülkede kaos oluşturacak bir atmosfere zemin
hazırlamışlar mıydı? Bu soruların cevabına bir nefeste 'evet' ya da
'hayır' demek bu aşamada mümkün değil. Zanlılar hakkında somut
bilgilere ulaşıldığında manzara daha da netleşecek.
ERDOĞAN HEDEF TAHTASINDA
Ancak bu aşamada bazı prensiplerin hatırlanmasında fayda var:
Gazetelerin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle soruşturma
geçirmesine herkes (sadece gazeteciler değil) karşı çıkmalı; lakin
gazetecilik faaliyeti sayılmayacak eylemler söz konusuysa
gazeteciliğin bir zırh haline dönüşmesine de müsaade edilmemeli.
Türkiye, uzun bir zamandan beri yoğun bir psikolojik harekâtla
karşı karşıya. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan
başta olmak üzere bazı insanlar etki ajanlarının hedef tahtasında.
Şu ana kadar bu insanlar hakkında yalan, iftira, tezvirat, dedikodu
nevinden onlarca kitap yazıldı, binlerce yazı yazıldı, onlarca web
sitesi kuruldu. Bu amansız kara propagandanın tesadüf olmadığı,
derin bir ittifakın emriyle yapıldığı pek çok hadisede açığa çıktı.
Ergün Poyraz isimli kişinin bu tarz kitapları kimlerden emir alarak
yaptığını ve kimlerin nerede neler ürettiğini Ergenekon
soruşturması sayesinde öğrenmiş olduk. Bazı gazetecilerin cuntacı
generallerle nasıl bir araya gelip darbe planlarına stratejik
destek verdiğini, bu desteği manşetlere nasıl taşıdığını yine bu
davalardan öğrendik.
HER GAZETECİ GAZETECİ DEĞİL
Demem o ki bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil; her gazeteci
haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki
farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok.
Paniğe, hiç gerek yok. Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa
şeffaf toplum olmanın gereği, her şeyi ayan beyan göreceğiz. Bugün
üst perdeden atıp tutan ve duruşundan taviz vererek sağa sola
savrulan kişilerin mahcup duruma düşmesi de söz konusu.
ERDOĞAN DOĞRU SÖYLÜYOR
Başbakan, doğru söylüyor: "Bırakın yargı işini yapsın." Nasıl olsa
kısa bir zaman sonra herkes yargının elindeki belge ve bilgilerine
vâkıf olacak. Ya o vukufiyet alelacele konuşanları mahcup ederse?
Şu suçludur, şu suçsuzdur demek biz gazetecilerin görevi değil.
Bizim bildiğimiz somut bir şey var: Cunta ve darbeciliğin bir ayağı
medyadır. O ayak üzerine "hiçbir çalışma yapılmasın" demek, o
çerçevede yapılan her soruşturmayı meslekî alınganlıkla göğüslemek,
gerçekle yüz yüze gelmekten korkmaktır. "Bırakın..." ki, belgeler,
bilgiler, bulgular konuşsun...
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ