13 Mayıs 2015 08:49
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:33
Reyhanlı kitabının önsözünü kurbanın kızı yazdı
Yaşananları kare kare belgeleyen gazeteci yazar Akın Bodur ile gazeteci yazar Erhan Palabıyık'ın kitabının önsözünü, katliam kurbanlarından Fehmi Karaca'nın kızı Gülen Karaca Kırdar yazdı.
Suriye sınırındaki Reyhanlı'da 53 kişinin hayatını kaybettiği Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısıyla ilgili belge fotoğraflardan oluşan Sessiz Çığlık isimli fotoğraf kitabı, katliamın ikinci yıldönümünde piyasaya çıktı.
Olayın ilk anından itibaren yaşananları kare kare belgeleyen gazeteci yazar Akın Bodur ile gazeteci yazar Erhan Palabıyık'ın kitabının önsözünü, katliam kurbanlarından Fehmi Karaca'nın kızı Gülen Karaca Kırdar yazdı.
Gülen Karaca Kırdar'ın kaleme aldığı yazı, bizi tekrar o günlere götürüyor ve başka söze gerek bırakmıyor. Öteki Adam Yayınları'ndan çıkan kitapta, resmen girmediğimiz bir savaşın Türkiye cephesinde öksüz kalan bir kızın kaleminden o anlar şöyle anlatılıyor:
"11 Mayıs 2013 Cumartesi sıradan bir gündü benim için. Hayatımızı değiştiren en acı bir gün olacağını bilmeden. Kız kardeşimden gelen bir telefonla Reyhanlı'da iki büyük bombalı saldırının olduğu haberini aldım... O anki hisleri kelimelerle anlatmam imkansız.
DIŞARIDA ALEV TOPU İÇERİDE BABAMIZ
Kız kardeşlerimin biri dershanede öğretmenlik yapıyor. Babam da market çalıştırıyor. İkisi de kendi halinde insanlar. O bombalardan birinin kardeşimin çalıştığı dersane ve hemen yanındaki babamın işyerinin önünde patladığını öğrendim. İşte o an yıkıldım. Telefonlar çekmiyor, kimseye ulaşamıyoruz... Sanırım tekrar bir patlama ihtimali olduğunu düşünerek, ulaşım engellendi. Ne babama ne de kız kardeşime ulaşmak imkansız. Kız kardeşim bir şekilde dersaneden aşağı inip, o anda oluşan alevleri görmüş ve marketin önündeki yangını izlemiş. Bir alev topu ve babamız içeride! Elinizden hiçbir şey gelmiyor. Kardeşim aylarca 'Ben babamı kurtaramadım, gözümün önünde yandı' diye ağladı...
Eşimle İskenderun'dan Reyhanlı'ya doğru yola çıktık. Yolda ne polis ne jandarma göremedik. Neden acaba?
MORGTAN ÇIKAN İNSANLARIN YÜZ İFADELERİ...
Reyhanlı'ya vardığımızda yakınlarımızdan gelen telefonda, devlet hastanesine gitmemiz gerektiği söylendi. Hastanede telaş var; İnsanlar panik halinde, koşuşturuyor... Her yer yanık ve kan kokuyor. O kokuyu unutmak imkansız.
İnsanlar yakınlarını bulabilmek için morga yönlendiriliyor ama morktan çıkan insanların yüz ifadeleri vahşetin boyutunu anlatıyor. Oradan çıkanlar haykırarak ağlıyor, bağırıyor, ağıtlar yakıyor... Ölenlerin çoğunun parçalandığı, kolunun, bacağının, kafasının koptuğu söyleniyor... Yakınını teşhis edebilen, şanslı sayılıyor.
Akşam olmuştu ama bulamamıştık. Babamı gecenin bir yarısına kadar aradık. Reyhanlı küçük bir yer. İnsanlar birbirini tanır. Hastanenin önünde beklerken yanıma gelen bir kişi, babamı ambulansla bir hastaneye götürdüklerini söyledi. Bir ümitle kent ve çevredeki hastaneleri aramaya başladık ama yine bulamadık...
Zaman ilerledikçe ümitler tükenmeye başladı... Artık "Allahım inşallah babamı tanınacak halde buluruz" diye dua etmeye başladım. Yakınlarımız dört kez morga girdi ve babam yoktu.. Bulamıyoruz... Morga giriyorlar ama bulamadan geri çıkıyorlar... Saatler ilerledikçe yakınlarını teşhis edebilenler, isimlerini yazdırıp hastaneden çıktı. Biz babamı bulamıyor, ölenlerin arasında teşhis edemiyoruz...
BABAMI NASIL TEŞHİS ETTİK BİLİYOR MUSUNUZ?
Gece bir telefon geldi. Morgta sadece birkaç teşhis edilmemiş cenazenin olduğu söylendi, bizi hastaneye çağırdılar. Yeniden morga girdik. Ve babamı orada bulduk... Nasıl teşhis ettik biliyor musunuz? Ayağından, çorabından, tırnağındaki izden..!
12 Mayıs, saat 11.00'da cenazemizi aldık. Babam son kez evinin önüne getirildi, ama biz onu son kez göremedik, helalleşemedik... Ölünceye kadar bunun eksikliğini duyacağım...
Mezarlık bir mahşer günü gibi... O kalabalık anlatılamaz, 52+1 cenaze var, hepsi defnedilecek.
O kadar çok cenaze olunca, birçok insan kendi imkanlarıyla cenazelerini mezara getirip, defnetti. Mezarlıkta yankılanan ağıtları, feryatları, çığlıkları unutamam...
Bir tanıdığım, ikinci ve büyük patlamanın babamın marketinin önünde olduğunu söyledi. Bu onun parçalanmasına yol açmış, sonradan öğreniyoruz... Bazılarının cesedi parça parça bulundu. Parçalar toplanıp teşhis için DNA testine gönderildi.
TEYZE VE YEĞENİ BİRBİRİNE SARILMIŞ HALDE BULUNDU
Ölenler arasında bir teyze ve yeğen de vardı... Patlamanın ertesi, Anneler Günü ve teyze-yeğen annelerine hediye almak için çarşıda gezinirken, patlama olmuş. Onlar, birbirine sarılmış halde bulundu!
Ölen insanların kimi ekmek parası peşinde, kimi annelerine hediye almanın çabasındaymış. Genç ve çocuklar üniversiteyi kazanabilmek uğruna dersanede bulunuyordu. Bu insanların suçu ne? Biz bu olayları neden yaşadık?"
Bu arada, katliamla ilgili dava iki yıldır devam ediyor. Patlamayla ilgili kamera kayıtları, mobese görüntüleri iki yıldır mahkemeye ulaşmadı.
Olayın ilk anından itibaren yaşananları kare kare belgeleyen gazeteci yazar Akın Bodur ile gazeteci yazar Erhan Palabıyık'ın kitabının önsözünü, katliam kurbanlarından Fehmi Karaca'nın kızı Gülen Karaca Kırdar yazdı.
Gülen Karaca Kırdar'ın kaleme aldığı yazı, bizi tekrar o günlere götürüyor ve başka söze gerek bırakmıyor. Öteki Adam Yayınları'ndan çıkan kitapta, resmen girmediğimiz bir savaşın Türkiye cephesinde öksüz kalan bir kızın kaleminden o anlar şöyle anlatılıyor:
"11 Mayıs 2013 Cumartesi sıradan bir gündü benim için. Hayatımızı değiştiren en acı bir gün olacağını bilmeden. Kız kardeşimden gelen bir telefonla Reyhanlı'da iki büyük bombalı saldırının olduğu haberini aldım... O anki hisleri kelimelerle anlatmam imkansız.
DIŞARIDA ALEV TOPU İÇERİDE BABAMIZ
Kız kardeşlerimin biri dershanede öğretmenlik yapıyor. Babam da market çalıştırıyor. İkisi de kendi halinde insanlar. O bombalardan birinin kardeşimin çalıştığı dersane ve hemen yanındaki babamın işyerinin önünde patladığını öğrendim. İşte o an yıkıldım. Telefonlar çekmiyor, kimseye ulaşamıyoruz... Sanırım tekrar bir patlama ihtimali olduğunu düşünerek, ulaşım engellendi. Ne babama ne de kız kardeşime ulaşmak imkansız. Kız kardeşim bir şekilde dersaneden aşağı inip, o anda oluşan alevleri görmüş ve marketin önündeki yangını izlemiş. Bir alev topu ve babamız içeride! Elinizden hiçbir şey gelmiyor. Kardeşim aylarca 'Ben babamı kurtaramadım, gözümün önünde yandı' diye ağladı...
Eşimle İskenderun'dan Reyhanlı'ya doğru yola çıktık. Yolda ne polis ne jandarma göremedik. Neden acaba?
MORGTAN ÇIKAN İNSANLARIN YÜZ İFADELERİ...
Reyhanlı'ya vardığımızda yakınlarımızdan gelen telefonda, devlet hastanesine gitmemiz gerektiği söylendi. Hastanede telaş var; İnsanlar panik halinde, koşuşturuyor... Her yer yanık ve kan kokuyor. O kokuyu unutmak imkansız.
İnsanlar yakınlarını bulabilmek için morga yönlendiriliyor ama morktan çıkan insanların yüz ifadeleri vahşetin boyutunu anlatıyor. Oradan çıkanlar haykırarak ağlıyor, bağırıyor, ağıtlar yakıyor... Ölenlerin çoğunun parçalandığı, kolunun, bacağının, kafasının koptuğu söyleniyor... Yakınını teşhis edebilen, şanslı sayılıyor.
Akşam olmuştu ama bulamamıştık. Babamı gecenin bir yarısına kadar aradık. Reyhanlı küçük bir yer. İnsanlar birbirini tanır. Hastanenin önünde beklerken yanıma gelen bir kişi, babamı ambulansla bir hastaneye götürdüklerini söyledi. Bir ümitle kent ve çevredeki hastaneleri aramaya başladık ama yine bulamadık...
Zaman ilerledikçe ümitler tükenmeye başladı... Artık "Allahım inşallah babamı tanınacak halde buluruz" diye dua etmeye başladım. Yakınlarımız dört kez morga girdi ve babam yoktu.. Bulamıyoruz... Morga giriyorlar ama bulamadan geri çıkıyorlar... Saatler ilerledikçe yakınlarını teşhis edebilenler, isimlerini yazdırıp hastaneden çıktı. Biz babamı bulamıyor, ölenlerin arasında teşhis edemiyoruz...
BABAMI NASIL TEŞHİS ETTİK BİLİYOR MUSUNUZ?
Gece bir telefon geldi. Morgta sadece birkaç teşhis edilmemiş cenazenin olduğu söylendi, bizi hastaneye çağırdılar. Yeniden morga girdik. Ve babamı orada bulduk... Nasıl teşhis ettik biliyor musunuz? Ayağından, çorabından, tırnağındaki izden..!
12 Mayıs, saat 11.00'da cenazemizi aldık. Babam son kez evinin önüne getirildi, ama biz onu son kez göremedik, helalleşemedik... Ölünceye kadar bunun eksikliğini duyacağım...
Mezarlık bir mahşer günü gibi... O kalabalık anlatılamaz, 52+1 cenaze var, hepsi defnedilecek.
O kadar çok cenaze olunca, birçok insan kendi imkanlarıyla cenazelerini mezara getirip, defnetti. Mezarlıkta yankılanan ağıtları, feryatları, çığlıkları unutamam...
Bir tanıdığım, ikinci ve büyük patlamanın babamın marketinin önünde olduğunu söyledi. Bu onun parçalanmasına yol açmış, sonradan öğreniyoruz... Bazılarının cesedi parça parça bulundu. Parçalar toplanıp teşhis için DNA testine gönderildi.
TEYZE VE YEĞENİ BİRBİRİNE SARILMIŞ HALDE BULUNDU
Ölenler arasında bir teyze ve yeğen de vardı... Patlamanın ertesi, Anneler Günü ve teyze-yeğen annelerine hediye almak için çarşıda gezinirken, patlama olmuş. Onlar, birbirine sarılmış halde bulundu!
Ölen insanların kimi ekmek parası peşinde, kimi annelerine hediye almanın çabasındaymış. Genç ve çocuklar üniversiteyi kazanabilmek uğruna dersanede bulunuyordu. Bu insanların suçu ne? Biz bu olayları neden yaşadık?"
Bu arada, katliamla ilgili dava iki yıldır devam ediyor. Patlamayla ilgili kamera kayıtları, mobese görüntüleri iki yıldır mahkemeye ulaşmadı.