12 Ağu 2010 09:36 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:32

RESİM OKUYOR ŞU ANDA, ''İNSAN MÜSVEDDELERİ'' ÇİZİYOR!

Yılmaz Özdil, 721 gündür tutuklu bulunan gazeteci Tuncay Özkan ile kızı Nazlıcan'ın yaşadıklarını bir hayli "duygulu" satırlarla köşesine taşıdı.

Evin direği... Burun direği


“İlk sevgili”dir kızlar için babaları.


Hayatındaki ilk erkek...

Günü gelince “Beni bir başka erkekle aldatabilirsin” diyebilen “tek erkek” aynı zamanda.

*


15 yaşındaymış Nazlıcan, babası Tuncay Özkan içeri tıkıldığında... 4 ay sonra 18’ine basıyor. “Aralıksız her gün mektup yazıyorum babama, o da bana her gün cevap yazıyor” diyor.

*


721’inci mektup, bugün.

*


“Her yemek yediğimde, denizi gördüğümde, yüzüme rüzgâr çarptığında... Öyle zor ki, seni orada bırakıp özgürlüğe dönmek” diyor, “gücüme gidiyor...”

*


Görüş var her çarşamba.
Saymış tek tek, 105 defa.
Kalın bi cam arada...
Sadece üç-beş dakika.

*


Sınavla girilen gözde bi lisede okuyormuş aslında, sanırsın arkadaşlarıyla sinemaya gitmek için kırıyor okulu, rahatsız olmuşlar, “her çarşamba gitmek zorunda mısın, dersler mi önemli, cezaevi mi?” demişler, bunu diyen dangalaklara hayatlarının dersini vermiş, aşkını, babasını tercih etmiş, bırakmış okulu... Resim okuyor şu anda, “insan müsveddeleri” çiziyor!

*


Gazetecinin kızı Nazlıcan.
Orgeneralin kızı Pınar.
Albayın kızı İrem.
Yarbayın kızı Gökçen.
Astsubayın kızı Aybüke.
Rektörün, sendikacının...
Başsavcının kızı Sıla.

*


7 yaşındaydı, şimdi 9 oldu... “Ben kalemini satmamış bir Atatürkçü’nün kızıyım” diye ilan vermişti Yağmur, Babalar Günü’nde okusun diye Mustafa.

*


Ve geçenlerde, “bir kişiyi tutukladığınızda, bir aileyi tutuklamış oluyorsunuz aslında” diyordu babası... “Siz hiç sevdiklerinize koşarken cama çarptınız mı?” diye soruyordu.

*


“Ben ayda üç kez çarpıyorum... Görüş günü cama koşuyorsunuz, elinizi sevdiğinizin kollarına uzatır gibi ahizeye uzatıyorsunuz. Kızım her şeyi sağlıklı algılıyor, beklediğimden sağduyulu hareket ediyor. Oğlum henüz iki yaşında, camın kıyısında pencere kolu arıyor, bulamayınca sinirleniyordu... Artık, böyle olduğunu kabul etti. Haziran görüşmelerinden birinde, bütün sevimliliği üzerindeydi, sesimi dinlerken bir buket gibi tuttu ahizeyi... Burun direği sızlamasının çok tarifi yapılabilir, biri de bu olsun, sesimi öpmeye çalışıyordu...”

Yılmaz Özdil/Hürriyet