24 Eyl 2011 09:46
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:50
''REKLAM FİLMİNDE OYUNA GETİRİLMİŞ OLABİLİRİM'' DEDİ ROL ARKADAŞLARINI DEĞERLENDİRDİ!
Ahmet Hakan kendisinin de rol aldığı Hürriyet Pazar'ın yeni reklamını köşesinde değerlendirdi.
Reklam filminde oyuna getirilmiş olabilirim
HÜRRİYET Pazar’da yarın başlayacak olan “4 Yüz” projesi için çekilen reklam filmini televizyonlarda seyretmişsinizdir.
Senaryo şöyle bir şey:
Üzerinde bomba olan bir masa...
Etrafında da dört kişi: Enis Berberoğlu, Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve ben.
İlk üç isim gayet münasip tekliflerde bulunuyor:
Enis Berberoğlu “Kırmızı kabloyu keselim” diyor, Ertuğrul Özkök “Yeşil kabloyu keselim” diyor, Sedat Ergin “Mavi kabloyu keselim” diyor.
Ve sıra bana geliyor.
Ben de “Sarı kabloyu keselim” diyorum. Oysa bombanın üzerinde sarı kablo yok.
Ve bu durumu Genel Yayın Yönetmenimiz Enis Berberoğlu yüzüme vuruyor:
“İyi de Ahmet, burada sarı kablo yok ki.”
Yüzümde bir şaşkınlık, bir alıklık... Öylece kalakalıyorum.
Ve reklam bitiyor.
* * *
İşin perde arkası şöyle gerçekleşti:
Reklam filminin senaryosunu elime ilk aldığımda yönetmen arkadaşa, “Repliklerimizi değiştirebiliriz değil mi?” dedim.
Cevap gayet anlayışlıydı: “Tabii... Tabii... İstediğiniz gibi değiştirebilirsiniz.”
Sonra çekim başladı.
Ben sözlerimde yaptığım küçük değişiklikle “olmayan kabloyla uğraşan adam” rolünden inceden sıyrılmaya çalıştım.
Diğerleri ise olaya “daha artistik cümleler” ile dalmaya çalıştı.
Fakat senaryo dağıldı, bütünlük bozuldu.
Çekim uzadıkça uzadı...
Bir daha çekildi, bir daha çekildi, bir daha, bir daha...
Acayip yorulduk, acayip sıkıldık, “Bitse de gitsek” falan demeye başladık.
Durumdan istifade eden yönetmen arkadaşımız, işte tam bu noktada, “Kâğıt üzerindeki repliklere uyarsak daha iyi olacak” demesin mi?
Benim açımdan olay zaten “Yeter ki bitsin de olmayan kabloyla uğraşan adam durumuna düşmeye razıyım” noktasına çoktan gelmişti, hemen kabul ettim.
Üç isim de “daha artistik cümle kurma” hevesinden anında vazgeçti.
Böylece en başa dönüldü ve reklam filmi çekilebildi.
* * *
Ancak reklam filmini ekranda seyretmeye başladığım andan itibaren, “Korkarım ben bu işte oyuna getirildim / korkarım ben bu işte oyuna getirildim” diye sayıklayıp duruyorum.
Oyunculukları nasıldı?
ENİS BERBEROĞLU
Bir çekimde Robert De Niro performansı gösterirken, bir başka çekimde fena halde acemi kaçıyordu. Bir parça istikrarsızdı yani... Ama üzerine gider yoğunlaşırsa sonuç alabilir. Bir “star ışığı” var gibi... İyi bir yönetmenin elinde, mesela Nuri Bilge Ceylan’ın elinde “Bir Zamanlar Ankara’da” adlı bir filmde harikalar yaratabilir.
SEDAT ERGİN
Şundan eminim: O çekime gelmeden önce “oyunculuk” üzerine en az beş kitap karıştırmış, yedi telefon görüşmesi yapmıştır... Belki de bu nedenle oyunculuğu biraz “teorik” kaldı. Elindeki dosyayı masanın üzerine koyarken gösterdiği şiddet, bu alandaki hırsına delalet ediyor. Zeki Demirkubuz’un bir filminde “kaymakam” rolü, onun için ideal...
ERTUĞRUL ÖZKÖK
Tek kusuru var: Büyük oynuyor! Özellikle de eski Yeşilçam melodram oyuncularına öykündüğü anlarda... Allah’tan kendisine “Rezervuar Köpekleri”ni falan anımsattım da durumu toparlayabildi. Yoksa John Travolta olmak isterken Ediz Hun olacaktı. Kendisine bir Ferzan Özpetek filminde geniş ailenin koordinatör babası rolünü öneriyorum.
Ahmet Hakan/Hürriyet
HÜRRİYET Pazar’da yarın başlayacak olan “4 Yüz” projesi için çekilen reklam filmini televizyonlarda seyretmişsinizdir.
Senaryo şöyle bir şey:
Üzerinde bomba olan bir masa...
Etrafında da dört kişi: Enis Berberoğlu, Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve ben.
İlk üç isim gayet münasip tekliflerde bulunuyor:
Enis Berberoğlu “Kırmızı kabloyu keselim” diyor, Ertuğrul Özkök “Yeşil kabloyu keselim” diyor, Sedat Ergin “Mavi kabloyu keselim” diyor.
Ve sıra bana geliyor.
Ben de “Sarı kabloyu keselim” diyorum. Oysa bombanın üzerinde sarı kablo yok.
Ve bu durumu Genel Yayın Yönetmenimiz Enis Berberoğlu yüzüme vuruyor:
“İyi de Ahmet, burada sarı kablo yok ki.”
Yüzümde bir şaşkınlık, bir alıklık... Öylece kalakalıyorum.
Ve reklam bitiyor.
* * *
İşin perde arkası şöyle gerçekleşti:
Reklam filminin senaryosunu elime ilk aldığımda yönetmen arkadaşa, “Repliklerimizi değiştirebiliriz değil mi?” dedim.
Cevap gayet anlayışlıydı: “Tabii... Tabii... İstediğiniz gibi değiştirebilirsiniz.”
Sonra çekim başladı.
Ben sözlerimde yaptığım küçük değişiklikle “olmayan kabloyla uğraşan adam” rolünden inceden sıyrılmaya çalıştım.
Diğerleri ise olaya “daha artistik cümleler” ile dalmaya çalıştı.
Fakat senaryo dağıldı, bütünlük bozuldu.
Çekim uzadıkça uzadı...
Bir daha çekildi, bir daha çekildi, bir daha, bir daha...
Acayip yorulduk, acayip sıkıldık, “Bitse de gitsek” falan demeye başladık.
Durumdan istifade eden yönetmen arkadaşımız, işte tam bu noktada, “Kâğıt üzerindeki repliklere uyarsak daha iyi olacak” demesin mi?
Benim açımdan olay zaten “Yeter ki bitsin de olmayan kabloyla uğraşan adam durumuna düşmeye razıyım” noktasına çoktan gelmişti, hemen kabul ettim.
Üç isim de “daha artistik cümle kurma” hevesinden anında vazgeçti.
Böylece en başa dönüldü ve reklam filmi çekilebildi.
* * *
Ancak reklam filmini ekranda seyretmeye başladığım andan itibaren, “Korkarım ben bu işte oyuna getirildim / korkarım ben bu işte oyuna getirildim” diye sayıklayıp duruyorum.
Oyunculukları nasıldı?
ENİS BERBEROĞLU
Bir çekimde Robert De Niro performansı gösterirken, bir başka çekimde fena halde acemi kaçıyordu. Bir parça istikrarsızdı yani... Ama üzerine gider yoğunlaşırsa sonuç alabilir. Bir “star ışığı” var gibi... İyi bir yönetmenin elinde, mesela Nuri Bilge Ceylan’ın elinde “Bir Zamanlar Ankara’da” adlı bir filmde harikalar yaratabilir.
SEDAT ERGİN
Şundan eminim: O çekime gelmeden önce “oyunculuk” üzerine en az beş kitap karıştırmış, yedi telefon görüşmesi yapmıştır... Belki de bu nedenle oyunculuğu biraz “teorik” kaldı. Elindeki dosyayı masanın üzerine koyarken gösterdiği şiddet, bu alandaki hırsına delalet ediyor. Zeki Demirkubuz’un bir filminde “kaymakam” rolü, onun için ideal...
ERTUĞRUL ÖZKÖK
Tek kusuru var: Büyük oynuyor! Özellikle de eski Yeşilçam melodram oyuncularına öykündüğü anlarda... Allah’tan kendisine “Rezervuar Köpekleri”ni falan anımsattım da durumu toparlayabildi. Yoksa John Travolta olmak isterken Ediz Hun olacaktı. Kendisine bir Ferzan Özpetek filminde geniş ailenin koordinatör babası rolünü öneriyorum.
Ahmet Hakan/Hürriyet