"REHİN ALAN,REHİNESİNİN DE REHİNESİ OLUR!"...SABAH YAZARI UMUR TALU'DAN AĞIR BİR SİYASET-MEDYA ANALİZİ!..
Sermayeleriyle,akıllarıyla,işbilirlikleriyle (ve işbirlikleriyle) kurdukları,aldıkları, büyüttükleri gazeteleri,TV'leri;ihtirasları coşarken,birbirlerine de düşerken bu hale düşüren patronların büyük utancıdır.
Belki yanlış düşünüyorumdur!
AKP "medyaya rağmen" iktidar olmuştu.
"Büyük medya"; banka, ihale, RTÜK gibi işlerini gördürdüğü "Ecevit, Bahçeli, Yılmaz" iktidarını sıkı sansür, otosansürle desteklemişti.
Sevdiğimiz nice "cesur, demokrat, Atatürkçü, cumhuriyetçi, ikinci cumhuriyetçi, muhafazakar, laik, liberal, AB'ci, ulusalcı, milliyetçi, isyancı, sert, romantik, sivri..." kalem o günlerde esastan tükenmişti.
Eller, parmaklar, zihinler, yürekler donmuştu. Katibimin eteği çamur, gözleri mahmurdu.
İşleri bitince, krizin ardından, koalisyonu çöpe atıp "Yeni Türkiye Partisi" imaline giriştiler.
İstediğiniz kadar eski, yeni deyin; bir de esas "Türkiye" var. Hatta birkaç tane.
Seçimler, büyük medyayı fenersiz yakaladı.
Medya siparişlerine koşturmaktan bitap iktidarda baraj geçecek mecal kalmamıştı.
"Erdoğan'ın partisi", büyük medyanın küfür kıyametine rağmen iktidar, medyaya yapışmış diğerleri tasfiye oldu.
Fakat, gazeteciliğe ihanet bir yana, yanılgıdan yanılgıya düşen büyük medya yönetimleri tasfiye filan olmadı.
Utanmadılar. Aynen kaldılar.
Daha büyüdüler.
Hep itibarlılar!
AKP iktidarı işe "medya oyunları" ile başladı.
Ticaretin dehlizleri, kiri, çamuru bir yana, siyasete de bulaşmış bir grup, medyadan da kazındı.
Kurdukları, satın aldıkları gazeteleri, TV'leri banka bataklıklarında batıran yahut yüzdüremeyenler iktidara rehin düştü.
Sağlam ve güçlü görünen en büyük grup bile, rakiplerin sürünmesine, kazınmasına sevinirken, "gözü kara" tek parti iktidarı korkusuyla tırstı.
Tornistancılar sahne aldı.
"İslamcı muhalif gazetecilik" kendini iktidar gölgesindeki şezlonglara attı.
"Bir kısım demokrat muhalif gazetecilik" de havluyu serip o gölgeye ilişiverdi.
"Demokrat, liberal, muhafazakar"... "çevreden merkeze gelip medyaya rağmen iktidar olmuş, muhalif duygusu kabarık" gibi lakapları olan hükümet döneminde; kartelin herkes için tehlikesi görülmüş, siyasetle karşılıklı şantaj, rehinelik, kankalık pisliğinden çok çekilmiş, ticari ihtiraslarıyla gazeteciliği ve halkın demokratik bilgi, haber hakkını boğmuş, demokrasiyi arkadan vurmuş bir medya yapısının kırılması beklenirdi.
Hiç olmazsa, azıcık kırılmakta olanı daha beter kılmaması.
Ama, memlekette ilke, felsefe, tutarlılık, vicdan, ahlak sıkıntısı olduğundan, hemen herkes "Ayna ayna, söyle bana en güzel kim?" deyip hep kendini görmek isteyen Kraliçe.
Ki, Pamuk Prenses aynası bile, hakikat adına Kraliçe'ye posta atmıştı. Lakin masaldı.
Bizim masalda ise medyada suretini parlak görmek, eleştirileri kısmak, ürkütmek, yandaş yaratmak, rehin almak marifet biliniyor.
Marifettir mutlaka da, demokratlık filan değil!
Şimdi tablo şu:
AKP; "kökten" destekleyenleri bir yana, büyük medyanın bedenini veya ruhunu elde tutmaktan rahatsız değil.
Oysa, devlet elinde tutulan bu grup ile sözde bağımsız ama iktidar kollayan ve daha da tekelleşme fırsatı bulduğunu düşünen grup başta, bu ürkek, özde antidemokratik medya ortamı ülkenin ve hükümetin utancıdır.
Tabii, sermayeleriyle, akıllarıyla, işbilirlikleriyle (ve işbirlikleriyle) kurdukları, aldıkları, büyüttükleri gazeteleri, TV'leri; ihtirasları coşarken, birbirlerine de düşerken bu hale düşüren patronların büyük utancıdır.
Bizim de utancımız. Özellikle, resmiyle, ismiyle, imzasıyla yazı yazıp atıp tutanın.