REHA MUHTAR ŞİKEYİ YAZDI! 'ŞEREF'İNİZLE OYNAYIN, 'HAKKI'NIZLA KAZANIN!..
Vatan gazetesi yazarı Reha Muhtar şike soruşturması ile ilgili çok sert bir yazı kaleme aldı.
İşte Vatan gazetesi yazarı Reha Muhtar'ın bugünkü köşe yazısı...
“Şeref”inizle oynayın, “hakkı”nızla kazanın!..
8 gün oldu...
Son yazıyı yazdığım akşamdan beri...
“Tatil Yazıları” yazmaya karar vermiştim Temmuz ayında...
Çok zor bir yıl geçmişti benim için ve herkes için...
Yaz aylarını “yoğun gündemi takip ederek sezona giremem” demiştim...
Tam “Tatil Yazıları” tadında yazarken şike skandalı patladı...
Bir yazı iki yazı, bir televizyon programı, iki televizyon programı derken, iş yine şirazesinden çıkıyordu...
Vatan Bilgi İşlem Merkezi’ndeki bir arkadaş imdadıma! yetişti...
Bir kopyalama işlemini saatlerce yapamayınca bende zaten atmış olan sigortalar tamamen attı...
“Bir süre yazı yok” dedim, “tatile çıkıyorum, artık ben...”
***
Tatile çocuklarımla çıkacaktım...
Bir yıldır bir süre tamamen uzak, sonrasında ise hafta içi mahrum kaldığım çocuklarımla hasret giderecektim...
Üç çocuğumla dünyadan uzakta denizlerde oyunlar oynayacaktım...
Onlara kumdan kaleler yapacaktım...
Dalgalardan köpükler yaratacak, o köpüklerde onları ıslatacaktım...
Kolluklarını takıp serin sularda yüzdürürken, kaldırıp, indirip serin sulara daldıracaktım...
Oyun parkında kaydıraklara bindirecek, onlarla birlikte kaydıraktan kayacaktı ruhum...
Kahvaltılar edip, tül perdelerin arkasındaki beyaz yataklarda denizin dalgalarının sesinde “öğle siesta”ları yapacaktık birlikte...
Temizliğin, saflığın, nahifliğin ışıltısında, kaleidoskop bir dünya yaratacaktık hep birlikte bir “vaha” niyetine çöllerin ortasında, kızgın ve kavurucu güneşte...
***
O kaleidoskop dünya, bizim kişisel ve ailevi tarihimiz olacaktı...
Böyle nahiflikle beslenmiş bir dünyada, “şikelerin lekelerin, kim kime ne verdi, ne kadar verdi?..” şaibelerinin yeri yoktu; olamazdı...
Yazmak değil, doğru düzgün okumak bile gelmedi içimden...
Günler günleri kovaladı...
Ta ki dün sabah o bildiriyi görene kadar:
“Şeref”inizle oynayın, “Hakkı”nızla kazanın diyordu o bildiri...
Beşiktaş’ın tarihinin anlı şanlı isimleri Baba Hakkı’yı ve Şeref Bey’i yad ederek...
Sonra birkaç saat geçti üzerinden...
Beşiktaş “şike iddiaları mahkemece sonuçlanana kadar Türkiye Kupası”nı iade etme kararı aldı...
Denizdeydim, Ayşe Nazlı ve Mina’yla oynuyordum...
Poyraz, deniz kıyısında bizi seyrediyordu...
Sekiz gün sonra ilk kez çocuklarımı denizde bırakıp yazı yazmaya gittim...
***
Sekiz gün sonra ilk kez, bizim “nahif, temiz, çocuksu kaleidoskop”umuza, muhatap bir şeyler söylenmiş, bir şeyler yapılmıştı...
Söyleyen ve tarihi değiştiren ruhunu tanımaktan gurur duyduğum “Çarşı”ydı...
“Şeref”inizle oynayın, “Hakkı”nızla kazanın...
Kim bilir Beşitaş’ı Beşiktaş yapan, Şeref Bey’ler, Baba Hakkı’lar nur içinde yattıkları mezarlarında ya da bulutlar üzerindeki dünyalarında, neler hissettiler, bu sözleri duyduklarında...
Ben çok kupalar kazandığı için Beşiktaşlı olmadım...
Şeref’iyle oynadığı için, Hakkı’yla kazandığı ya da kaybettiği için, Beşiktaşlı oldum, Beşktaş’ı sevdim...
İkinciliklerin adına “Şeref”li ikincilikler dendiğinde hiç yüksünmedim, gurur duydum...
“Şeref”li olan şeyler büyüktüler zaten...
***
Kupa değil...
Şeref’imi ve Hakkı’ımı istiyorum ben...
Kupalardan çok, Şeref’lerle Hakkı’larla oluşan şanlı tarihi istiyorum ben...
Mahkeme bitene kadar kupayı iade edenlere teşekkür ediyorum buradan...
Çocuklarımın kaleidoskop dünyalarından “Beyaz” diyen nahif fısıltılarına, gür bir “Siyah” çeken, şikesiz lekesiz tertemiz bir Beşiktaş istiyorum ben...