04 Kas 2013 09:31
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:44
REHA MUHTAR SEVİLAY YÜKSELİR'E GÜNEY AFRİKA'YI HATIRLATTI!
Vatan yazarı Reha Muhtar, Şafk Pavey için ağır bir tweet atan Sevilay Yükselir'e Zenzibar gezisini hatırlattı!
Şafak Pavey...
Sevgili Sevilay...
Sana kim ne söyledi de o tweeti attın bilmiyorum...
Yıllar önce senin başına da bir Güney Afrika gezisinden neler geldiğini, getirildiğini biliyorum...
Sözlerine çok güvendiğin birileri belli ki o tweetleri atarken, sana Şafak Pavey‘le ilgili nifak tohumları serpmiş...
Yoksa sen, kendin çok muzdarip olduğun bir olayı bir başka kardeşine yapmazdın...
Sana istersen Şafak’ı dilimin döndüğünce anlatıvereyim Sevilay...
***
İsviçre’de o talihsiz kaza olmadan önce, annesi staj yapsın, sonra da sever kalır umuduyla, Ateş Hattı programına yanıma vermişti Şafak’ı...
22 yaşlarında genç, deli dolu, hayata özgün ve özgür bakan, ele avuca sığmayan bir genç kızdı...
Sonradan kocası olacak olan o çocuğa deli gibi aşıktı...
Annesi üniversitede okurken, bana güvenip göz kulak olurum diye yanıma göndermişti...
Ancak annesi Ayşe Önal’ın genetiğini taşıyan bu genç kızı kontrol etmem, yönetmem, yönlendirmem mümkün değildi...
Annesini kim yönetebilmişti ki kızını yönetebilsin?..
***
Bir gün karşıma geldi...
- “Ben gidiyorum Reha Abi...” dedi...
- “Nereye gidiyorsun kızım?.. Buradan bir yerlere gidemezsin... Çalışıp gazeteci ve televizyoncu olacaksın...” diye çıkıştım...
Aklı sevgilisindeydi...
Onunla gideceği Avrupa’da yaşayacağı aşk ve mutluluk dolu hayattaydı...
Ne gazetecilik, ne televizyonculuk, ne şan, ne şöhret umurunda değildi...
Hayatı ve kaderin ona biçtiğini yaşamak istiyordu...
Caydırabilmek için, son bir çaba dalgaya aldım onu ve yaşayacaklarını...
- “Kızım burada televizyonculuğu bırakıp Avrupa’da hamburgercide mi çalışmayı düşünüyorsun?.. Aklını başına toplasana...”
***
Tınmadı bile...
Aklı başındaydı...
Benden de çok...
Aklı başında olduğu için, bilmediği, görmediği, tatmadığı, keşfetmediği bilinmeyen dünyalara gidiyordu...
Oraları fethetmek, oraları keşfetmek, aşkın götürdüğü yere gitmeyi arzuluyordu...
Onu ikna edemediğim için annesine karşı suçluluk hissetmiştim...
Ne ki genç kız aşıktı...
Aşka karşı, gazeteciliği ikame edemezdim ki... Yapacak bir şeyim yoktu...
***
Bir süre sonra Zürih’teki o korkunç kaza oldu...
Bir gün bana gelip;
- “Reha Abi seni dinleseydim ve İsviçre’ye gitmeseydim, o kaza olmayacaktı... Başıma tüm bunlar gelmeyecekti... Bacağımı ve kolumu kaybetmeyecektim...” diyecekti...
Oysa başımıza gelenlerin “hayır mı şer mi olduğunu” geldiği zaman bilemeyiz ki...
Şer gibi görünenden hayır çıkar, hayır gibi görünenden ise şer...
***
Şafak da annesi Ayşe de o kazadan sonra, çok kötü ve zor günler geçirdiler...
Çok gururluydular, kimselere bir şey söylemediler hissettirmediler...
O tedaviler süresince anne kız bir başlarına tek gözlü gurbet odalarda neler çektiler neler?... Kimseciklerin doğru düzgün yardımları olmadı onlara...
Ayşe Önal gibi Nokta dergisinde genel yayın yönetmenliği yapmış usta bir gazeteci, doğru düzgün bir iş bulamadı...
Kendisi uluorta her yerde anlatmasa şimdi anlatacağımı da anlatmazdım...
O kadar yalnız ve çaresizdi ki;
Şafak’ın Londra’da tedavi görebilmesi için, İngiliz hükümetinden, Londra’da kızının yanında kalma iznini bile alamadı Ayşe...
İngiliz Büyükelçiliği’ne “Show TV’nin Londra temsilcisi” diye resmi bir kağıt gönderdik... Ve ancak öyle Ayşe‘nin kolu ve bacağı kopan kızına Londra’da tek odalı evde bakmasını sağlayabildik...
Hangi parayla yaptılar bilmiyorum...
Ne kadar zor yaşadıklarını ise dibine kadar biliyorum...
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Sevgili Sevilay...
Sana kim ne söyledi de o tweeti attın bilmiyorum...
Yıllar önce senin başına da bir Güney Afrika gezisinden neler geldiğini, getirildiğini biliyorum...
Sözlerine çok güvendiğin birileri belli ki o tweetleri atarken, sana Şafak Pavey‘le ilgili nifak tohumları serpmiş...
Yoksa sen, kendin çok muzdarip olduğun bir olayı bir başka kardeşine yapmazdın...
Sana istersen Şafak’ı dilimin döndüğünce anlatıvereyim Sevilay...
***
İsviçre’de o talihsiz kaza olmadan önce, annesi staj yapsın, sonra da sever kalır umuduyla, Ateş Hattı programına yanıma vermişti Şafak’ı...
22 yaşlarında genç, deli dolu, hayata özgün ve özgür bakan, ele avuca sığmayan bir genç kızdı...
Sonradan kocası olacak olan o çocuğa deli gibi aşıktı...
Annesi üniversitede okurken, bana güvenip göz kulak olurum diye yanıma göndermişti...
Ancak annesi Ayşe Önal’ın genetiğini taşıyan bu genç kızı kontrol etmem, yönetmem, yönlendirmem mümkün değildi...
Annesini kim yönetebilmişti ki kızını yönetebilsin?..
***
Bir gün karşıma geldi...
- “Ben gidiyorum Reha Abi...” dedi...
- “Nereye gidiyorsun kızım?.. Buradan bir yerlere gidemezsin... Çalışıp gazeteci ve televizyoncu olacaksın...” diye çıkıştım...
Aklı sevgilisindeydi...
Onunla gideceği Avrupa’da yaşayacağı aşk ve mutluluk dolu hayattaydı...
Ne gazetecilik, ne televizyonculuk, ne şan, ne şöhret umurunda değildi...
Hayatı ve kaderin ona biçtiğini yaşamak istiyordu...
Caydırabilmek için, son bir çaba dalgaya aldım onu ve yaşayacaklarını...
- “Kızım burada televizyonculuğu bırakıp Avrupa’da hamburgercide mi çalışmayı düşünüyorsun?.. Aklını başına toplasana...”
***
Tınmadı bile...
Aklı başındaydı...
Benden de çok...
Aklı başında olduğu için, bilmediği, görmediği, tatmadığı, keşfetmediği bilinmeyen dünyalara gidiyordu...
Oraları fethetmek, oraları keşfetmek, aşkın götürdüğü yere gitmeyi arzuluyordu...
Onu ikna edemediğim için annesine karşı suçluluk hissetmiştim...
Ne ki genç kız aşıktı...
Aşka karşı, gazeteciliği ikame edemezdim ki... Yapacak bir şeyim yoktu...
***
Bir süre sonra Zürih’teki o korkunç kaza oldu...
Bir gün bana gelip;
- “Reha Abi seni dinleseydim ve İsviçre’ye gitmeseydim, o kaza olmayacaktı... Başıma tüm bunlar gelmeyecekti... Bacağımı ve kolumu kaybetmeyecektim...” diyecekti...
Oysa başımıza gelenlerin “hayır mı şer mi olduğunu” geldiği zaman bilemeyiz ki...
Şer gibi görünenden hayır çıkar, hayır gibi görünenden ise şer...
***
Şafak da annesi Ayşe de o kazadan sonra, çok kötü ve zor günler geçirdiler...
Çok gururluydular, kimselere bir şey söylemediler hissettirmediler...
O tedaviler süresince anne kız bir başlarına tek gözlü gurbet odalarda neler çektiler neler?... Kimseciklerin doğru düzgün yardımları olmadı onlara...
Ayşe Önal gibi Nokta dergisinde genel yayın yönetmenliği yapmış usta bir gazeteci, doğru düzgün bir iş bulamadı...
Kendisi uluorta her yerde anlatmasa şimdi anlatacağımı da anlatmazdım...
O kadar yalnız ve çaresizdi ki;
Şafak’ın Londra’da tedavi görebilmesi için, İngiliz hükümetinden, Londra’da kızının yanında kalma iznini bile alamadı Ayşe...
İngiliz Büyükelçiliği’ne “Show TV’nin Londra temsilcisi” diye resmi bir kağıt gönderdik... Ve ancak öyle Ayşe‘nin kolu ve bacağı kopan kızına Londra’da tek odalı evde bakmasını sağlayabildik...
Hangi parayla yaptılar bilmiyorum...
Ne kadar zor yaşadıklarını ise dibine kadar biliyorum...
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN