Medya
06 Eki 2010 10:48 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:41

REHA MUHTAR O ALKOLMETREYİ NİYE ÜFLEDİ?

Vatan yazarı Reha Muhtar, Show TV'de hazırlayıp sunduğu Ateş Hattı programında başından geçen ilginç bir olayı köşesine taşıdı.

Gece sabaha karşı alkolmetreyi üflerken...

Ateş Hattı programının SHOW TV'de zaman zaman 72-73 share'lere, ortalama 35-40 share'lere ulaştığı günlerdi...

Televizyonculukta "share" o sırada televizyon izlemekte olan seyircinin yüzde kaçının sizin programınızı izlediğini gösteren rakamdır...

72-73 share demek neredeyse her dört televizyon seyircisinden üçünün bizi izlemesi demek...

Muhteşem bir ekibim vardı...

Kendimizi televizyonculuğun "Harlem"ine benzetirdik...

Televizyon takımının bütünü nerede neyi yapacağını en ince ayrıntısına kadar bilirdi...

***

6-7 yıl sabahlara kadar süren bir çalışma temposunun sonunda oluşmuştu ekip ve televizyonculukta sırtının yere gelmesi mümkün değildi...

Bizim ekibin sırtını yere getiremeyeceklerini bilen rakip te-levizyonlar ve televizyoncular bel altı yöntemlere başvurmuşlardı...

Radyo Televizyon Üst Kurulu'nu telkin köşe yazıları manşetler ve baskılarla sürekli üzerimize yönlendiriyorlardı...

Televizyon programlarında hareket edemez haldeydim...

Ne yapsak "kırmızı kart" gösteriliyordu...

Nedeni basitti, SHOW TV'yi en fazla izlenen programa sansür uygulattırarak bitireceklerdi...

Şimdi "basına güya sansüre karşıymış gibi gözüken kalemler" o günlerde sansür talebinin başını çekiyorlardı...

Ticari ve kişisel çıkarlar öyle gerektiriyordu çünkü...

***

O günü hiç unutmuyorum...

Haber Müdürleri'nden Bekir Hazar "Abi akşama çok renkli konuklar çağırdık... Kendini cinci, büyücü ilan eden hocalar, işin tüccarlığını yapan diplomasız uzmanlar(!) ve onlara karşı çıkacak akademisyenler herkes var... Program ellerinden öper..."

"Yapmayın Bekir" dedim...

Bekir yüzüme bir acayip baktı, anlamamıştı ne dediğimi, çünkü program gayet renkli hazırlanmıştı...

"Şimdi" dedim "Üzerimize gelenler bu sefer de cinci büyücü diye RTÜK'e şikayetler yapacaklar... Yine ceza aldırtacaklar..."

Elinde doğru düzgün gazetesi olmayan bir medya grubunun "ada" gibi yalnızlığının ortasında programı mükemmel hazırlamış haber müdürlerine "surat etmek zorunda kalıyordum..."

O saatten sonra içeriği değiştirme imkanı yoktu, yapacak da birşey yoktu ama ben acayip tedirgindim...

***

Bizim programlarda katılan konuklar için alkollü ve alkolsüz içeceklerden oluşan, sandviç ve atıştırmalık snake'lerin olduğu garsonlu bir büfe bulunurdu...

İsteyenler hafif bir sandviç, çay, kahve, meyve suyu veya alkollü olarak şarap, viski alırlardı...

Bazıları programdan önce heyecanlarını yatıştırmak için bir ya da iki kadeh viski içerlerdi...

Konuşma rahatlar, performans artardı...

Sahne sanatlarının ve televizyon şovlarının ritüelleriydi bunlar Batı'da...

O gün de herkes büfeden yiyeceğini içeceğini almış, programa geçmişti...

Programın içeriğinden dolayı gergindim ve haber bülteniyle, Ateş Hattı programı arasında kalan üç saatlik sürede, sinirlerimi gevşetmek için, yakın bir yerdeki kapalı havuza gitmiş bir saat kesintisiz yüzmüştüm...

Döndüğümde programın büfesinden iki tane sandviç, bir veya iki kadeh viski aldım konuklarla sohbet ederek onları programa hazırladım...

***

Program başladığında diploma ya da herhangi bir eğitim olmadan "cin getirdiğini, büyü yaptığını" söyleyenlere karşı ağır sorular sormaya başladım...

Hafif toplu bir kadın vardı...

Program başladığı andan itibaren iddialı iddialı konuşuyordu...

"Ben şöyle yaparım... Ben böyle yapırım... Ona büyü yaparım... Buna istediğimi yaptırırım..."

Bir eğitimi yoktu ve akademisyenleri hafiften aşağılıyordu...

Zaten programın başına ne gelecek tedirgindim...

Hayatımda ilk kez ve son kez bir kadına canlı yayının ortasında yapılmayacak bir terbiyesizlik yaptım...

"Siz bu böyle doğaüstü yetenekleriniz olsaydı, kendiniz için bir şeyler yapardınız..."

Kadın gözlerini kıstı ve bana hayatımda görmediğim kadar düşmanca bir bakış fırlattı...

Benden intikam almaya karar vermişti:

"Siz de alkol alıyorsunuz Reha Bey... Programdan önce aldınız... Gördüm..."

***

Söylediği şeyin konuyla, tartışmayla hiçbir ilgisi yoktu ama, bir kadına canlı yayında söylenmemesi gereken sözün, intikamını kendince almıştı...

Bir hafta sonra dünya televizyonlarında ilk kez ve bugüne kadar tek olan "canlı yayında rüşvet" olayını yapacaktık...

Arkadaşlarla konuştuk...

Canlı yayında rüşveti yapmadan önce, bir alkolmetre alarak benim üflememi öngördük...

Elbette bir hafta sonra "alkolmetreye üflemek o haftayı kapsardı... Bir önceki haftayla ilgisi yoktu..."

Ama biz hem şamata olur, hem de bel altından vuranlara cevap olur diye trafik polisinden alkolmetre tedarik ettik ve yayında alkolmetreyi üfledim...

"Görüyorsunuz" diyordum "Sıfır çıkıyor..."

Bir taraftan gülüyordum, bir taraftan alkışla eğleniyorduk... Televizyonculuğun aynı zamanda bir keyif olduğunu biliyorduk...

***

O zamandan beri alkolmetreyle hiç işim olmamıştı...

Gece bir saatte beni araba kullanırken gören trafik polisleri, selam verir, "buyrun" dercesine arabayı durdurmadan gönderirlerdi...

Önceki gece Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar'la Son Kale programını yaptıktan sonra, bir yerlerde bir şeyler atıştırmaya gittik...

01'de başladığımız sohbet keyifliydi 03'e kadar devam etti... Gecenin saat 03'ünde arabaya atladım eve doğru yollandım...

Dolmabahçe'de her zamanki yerinde trafik ekibi durmuş kontrolünü yapıyordu...

Ben de her zamanki gibi arabanın içindeki ışığı açtım, bana bakan genç polis memurunu "Programdan çıktım... Müsaade edersen gideyim" gibisinden baktım...

***

Genç polis hiç oralı olmadı...

Avını yakalamış avcı gibi keskin gözlerle "yana çekin" yaptı... Son zamanlarda ünlülerin arka arkaya, ehliyetlerini el konduğundan haberdardım...

Muhtemelen "şimdi ünlüleri alkolden yakalama" trendi revaçtaydı...

"Ehliyet ve ruhsat" dedi genç polis...

Hiç itiraz etmedim, sesimi de çıkarmadım...

Ehliyeti ve ruhsatı verdim...

Bir de baktım penceremden alkolmetreyi uzatıyor genç polis... Belli ki gecenin saat 3'ünde "Bu adam iki kadeh içmemişse ben bu hayatta hiçbir şey bilmiyorum" diye düşünüyor içinden...

Üfledim alkolmetreyi...

"Tam olmadı öyle değil, bir daha üfleyin" dedi, bir daha üfledim...

Sonra çevirip bana gösterdi, döndü kendi baktı ki 00.00 yazmakta...

Bu kez büyük bir sevecenlikle "Teşekkürler Reha Bey" dedi "İyi geceler..."

***

Pencereyi kapattım...

İstanbul gecesinin içine doğru arabayı sürdüm...

CD'imden Yorgo Dallaras'ın boğuk ve gizemli sesi yankılanıyordu... Muhtemelen artık ünlüler de "İbret olsun" niyetine trafikte alkolmetreye sokulacaklardı... Bir sorun yoktu benim için, zaten içki içmiyordum...

Sadece aklıma düşmüştü alkolmetreyle maceramın sonunda Ateş Hattı canlı yayınında terbiyesizlik yaptığım o hafif toplu kadın...

Yorgo Dallaras'ın sesini sonuna kadar açtım arabanın içinde...

Şimdi utancımı bastırmalıydım...

Reha Muhtar /Vatan

ETİKETLER
#reha muhtar #vatan