19 Eyl 2006 10:37 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

REHA MUHTAR, KANSER TEDAVİSİ GÖRDÜĞÜ AMERİKA'DAN TÜRKİYE'YE DÖNEN HABERTÜRK'ÜN PATRONU UFUK GÜLDEMİR'İ YAZDI

Dün uçaktan inip, bir zamanlar tek bir masa ve tek bir bilgisayarla kurduğu koskoca Habertürk binasına geldiğinde gözleri dolu doluydu, ağlıyordu...

Bir erkeğin aradığı kadın


Doktorlar "Birkaç ay ömrün kaldı" dediler, ona yaz başında...

Kanser karaciğerindeydi...

Karısı ve kardeşiyle birlikte apar topar Amerika´ya gittiler...

İnanılmaz bir kemoterapi tedavisine girdi...

Kanserli hücreler´in yüzde 60´ı yok edildi...

Vücudu ve beyni kansere karşı müthiş bir direniş gösteriyordu...

"Ölmeyeceğim..." dedi, "Bir gün onun beni esir alacağını bilsem de sonuna kadar direneceğim..."

O kadar mücadele etti ki, birkaç ay ömrün kaldı diyen doktorlar, ameliyat ihtimalinin belirdiğini söylediler...

Hastaneden çıktı, kanserli kanserli Alaska´da ava gitti...

Hayata sonuna kadar asılıyordu...

Türk medyasının en sivri, en zeki, en farklı, en pırıltılı, en haşarı, en aykırı isimlerin başında gelirdi Ufuk Güldemir...

Çapkındı, zekiydi, haşarıydı... Ben 20, o ise 23 yaşındaydı tanıştığımızda... "Şeytan tüyü var" derdi herkes onun için...

Zekiydi, çalışkandı ve hayatı seviyordu... Yıllar yılı müthiş bohem yaşadı...

İki paket sigara içerdi... Gecelere aktığı zamanlar da içki içerdi...

Bir gün geldi herşeyi bıraktı...

Yaratıyor, üretiyor, ava gidiyor, keyfine göre yaşıyor, ama kolay kolay artık boheme sapmıyordu...

O gecelerin adamı, Bab-ı Ali´nin haşarı çocuğu Ufuk gitmiş, bambaşka bir Ufuk gelmişti sanki...

Sağlıklı yaşayan, hayatı tadım tadım tadan bir Ufuk vardı artık...

Bu mucizenin ardında, 10 yıldan fazladır beraber olduğu bir kadın vardı...

O kadın şimdiki eşi Gaya´ydı...

Gaya, Ufuk´un hayatını doldurmuştu...

Hırslarını, özlemlerini, isteklerini paylaşarak herbirini karşılamıştı...

Bab-ı Ali´nin bu ele avuca gelmez haşarı çocuğunu, zekasını ve yaratacılığını törpülemeden yeni baştan yaratmıştı...

Hayatın içki, sigara ve gecelere bulanmış bohemi yerine, hobilerle bütünleşmiş keyfini yaşamaya başlamıştı Ufuk...

Gaya, bir kadının, anlayış ve paylaşımla, bir erkeğin hayatını nasıl mucizevi olarak değiştirebileceğini göstermişti...

En haşarı, en ele avuca sığmaz, en uslanmaz erkeğin, nasıl yeni baştan yaratılabileceğini ispat etmişti...

Gaya bir kadının "devrimci" olmadan nasıl büyük devrimler yapabileceğini göstermiş bir büyük devrimciydi...

Bir erkeğin, aslında nasıl bir kadın aradığının cevabıydı...

Ufuk, mutluluğu bulduğu hayatında, bir gazetecinin rüyasında göremeyeceği bir yere gelmiş, muhabir olarak başladığı meslekte, bir televizyon, radyo ve internet portalının da bulunduğu medya grubunun patronu olmuştu...

Dün Habertürk´ün çalışanları ellerinde güllerle Ufuk´u karşıladılar...

100´den fazla insan vardı, Ufuk´un elinden ekmek yiyen...

Benim ise 25 yıllık arkadaşımdı gelen... Her zamanki muzip, ele avuca sığmayan arkadaşım...

Şimdi Gaya´yla yeni bir mucizeyi yaratmaktaydılar...

Beraberce kanseri yeneceklerdi...

Ölecek denen insanı yaşatacaklardı...