Referandumda söz “topçu”larla “popçu”lara kaldı! Kimin "şöhreti" galip gelecek?
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Anayasa referandumuna ilişkin çağrılarda öne çıkan “Topçu, popçu yığılması”nı değerlendirmeye aldı…
Referandum tartışması toplumu olduğu gibi muhtelif kesimleri de böldü. Herkes “Evetçi” veya “Hayırcı” olarak ikiye ayrıldı. (Ortada gibi görünenlere aldanmayın. “Kararsız” ya da “çekimser” diye bir madde olmadığına göre bu noktada ikisinden birini demek zorundasınız. ) Aslında bunda bir anormallik yok. Elbette insanlar demokratik bir şekilde “Evet” demekte de, “Hayır” demekte de özgürler. Bu anlamda ikisinin birbiri karşısında üstünlüğü yok. Demokratik perspektiften her ikisi de aynı değerdedir. Ne “Hayır” diyen ne de “Evet” diyen kimse suçlanamaz bu noktada. Bu yüzden “evet” diyene de “hayır” diyene de düşmanlaşmanın alemi yok yani!..
BİR PR HAMLESİ OLARAK ÇAĞRILARIN MAHİYETİ
Ancak burada tuhaf olan şu ki, ortalığı bir anda bu “topçularla popçular”ın çağrılarının doldurmasıydı. Bilhassa Rıdvan Dilmen, Arda Turan ve Murat Boz’un çağrılarıyla start alan “kampanya” bir anda hararet kazandı. Konuya şu veya bu yönde başka isimlerde dahil oldular ve birbirlerini suçlayan veya alaya alan karşıt görüşler uçuşmaya başladı biranda. (Karşıt cephede –Erdal Beşikçioğlu, Fazıl Say gibi- kendi isimlerini öne çıkartmaya başladı bu sefer!) Hadi buyurun bakalım!
Hiç şüphesiz “topçularında, popçularında” her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi kanaat ve düşüncelerini açıklama hürriyeti vardır. Ancak lütfen söyleyin; “topçularla popçular”ın bir anda aynı konuya bu kadar ilgi göstermeleri, bir konuya yığılmaları size de biraz “Acayip” gelmiyor mu? Bunu “Anayasa ve Başkanlık oylaması elbette çok önemli o yüzden” deyip geçemezsiniz. Ortada bir “PR stratejisi” olmalı!
Düne kadar hiçbir toplumsal yahut siyasi konuda fikir belirtmeyen, (Hatta çekinen) tavır almayan bu gibi kesim ve isimler şimdi birdenbire konuya yoğun “ilgi”yi neden gösterir oldular? Biranda düşünce ufukları mı açıldı? “Memleketin benim fikirlerime çok ihtiyacı var”, “fikir beyan etmezsem memlekete batar” mı dediler? Hangisi? Görende futbol veya müzik dünyasına ilişkin bir “oylama” yapılıyor zannedecek. Öyle olsa bu kadar konuşmazlar!
SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN YÜRÜYECEK KAMPANYA
Yanlış anlaşılmasın; kimileri gibi kolayca “maddi çıkar karşılığı” ya da “muhtelif rantlar karşılığı” yalakalık yapıyorlar demeyeceğim. Bu çok kaba ve haksız bir benzetme olur. İçlerinden bu tarz “hesaplar” yapanlar çıkabilir o başka. Ama esasta böyle olmadığını düşünüyorum. O halde nedir? Çok basit. Bu bir PR çalışmasıdır. Öyle görünüyor ki bu süreçte toplumu en kolay ve en kestirme şekilde, ortalamanın genel tercihleri gözetilerek etkileyecek kişiler öne çıkartılacaktır. (Daha önce “Kürt açılımı” konusunda izlenen yöntemin farklı bir versiyonu yani) Bu aslında dünyada da izlenen bir yöntemdir. Son Trump tartışmaları esnasında da gördük. Medyatik isimler ve Hollywood ünlüleri üzerinden yürüyen bir süreç yaşandı.
Öyle anlaşılıyor ki kalan süre içinde toplumu en çabuk ve dolaysız etkileme gücü olan, popüler isimler öne çıkarılacaktır. (Bu onlardan adeta bir tür “manevi borç” gibi istenmektedir) Bu anlamda bu seferki referandum ağırlıkla “sosyal medya” üzerinden yürüyecek ve “sosyal medya simaları” ön plana çıkacaktır. Kimsenin uzun uzadıya “yeni anayasa neler getiriyor, neler götürüyor?” gibi bir tartışmaya niyeti ve vakti yoka benziyor zaten!
AYDINLAR GERİ PLANA İTİLMİŞLERDİR!
Zaten ne bekleniyordu ki yani? Aydınlar, fikir adamları, entelektüeller, hukukçular ön plana mı çıkacaklardı? Kılı kırk yaran tartışmalar mı yapılacaktı? (Bunlarda olacak ama çok “tali” ya da “ayıp olmasın” türünden herhalde!) Çıksalar kaç yazar? Anayasa hukukunun ordinaryusu olsan kim dinler ya da takar seni? Tüm toplumca tanınan, toplumun gönlüne yer etmiş bir futbolcunun, bir popçunun, bir “sanatçı”nın mesajı ile bir mi? Kim kaç kişiyi etkiler? Ağırlığı nedir? Ayrıca kimin umurunda? Falanca futbolcunun ya da filanca popçunun topluma bir “selam çakması” yeter de artar yani!
Bu anlamda düne kadar iyi kötü dikkate alınan aydınlar, belli uzmanlık alanlarının insanları geri plana atılmıştır. Bu bir şikâyet değil saptamadır. (Yoksa “Aydınlı” olanları da gördük!) Artık istenen bir konunun etraflıca tartışılması değil biran önce belli onayları sağlayacak bir mekanizmanın sonuç alıcı şekilde işletilmesidir. Bununda en kolay ve çabuk yolu “topçu, popçu” kanaatleridir…
İşte o yüzden kampanyanın “topçular ve popçular”la başlaması hiç şaşırtıcı değil. Ortalama insanın ne değişecek maddeleri tartışacak hali ne de niyeti var. O yüzden en kestirme yollardan onları etkilemek lâzım. Burada medet umulan isimlerde topçu, popçu ağırlıklı muhtelif popüler şöhretler oluyor elbette. O yüzden Nihat Doğan’ın insanları “evet”e çağıran ve “beyin yakan” şarkısının öne çıkabiliyor oluşu şaşırtıcı değil elbet.
İKİRCİMLİ TAVIR İSTENMİYOR!
Öyle anlaşılıyor ki bundan sonraki sürece benzer simalar damga vuracak ve daha da kızışarak artacak. (Nitekim Hayko Cepkin’de bu duruma dikkat çekmiş) Üstelik öyle anlaşılıyor ki bu iş kulüp başkanlarını kapsar şekilde bir tür psikolojik “baskı”ya da dönüşecek. (Bakınız Şamil Tayyar’ın bir tür “diyet ödeme” çağrısı gibi Aziz Yıldırım’a yönelik “evet” de çağrısı!) Kimsenin bu konuda “ortada” veya “ikircimli” kalması istenmiyor. O kadar ki artık en kızılan şey aslında ne “hayır” demek ne “evet” demek. Nitekim belli bir cephe için en kızılanı rengini belli etmemek ve esen rüzgâra göre yön değiştirmek anlaşılan. Haksız da sayılmazlar…
Örneğin Cem Küçük’ün Acun Ilıcalı, Fatih Terim ve Gülben Ergen’e yönelik “Tavrınızı gösterin” çağrısı ve eleştirisi mevcut “beklentileri” de açıklıyordu. Küçük, bu isimleri (Özellikle Gülben Ergen’i) “Yanar döner insan modeli” tanımlarken “Bu en tehlikeli insan modeli. AK Parti’den iş alma ihtimalin varsa ‘evet’ deyip, yoksa ‘hayır’ mı diyeceksin? Bizde de bunları muteber insan diye baş tacı ederler. Mesela Acun’da öyle. Sen Erdoğan sayesinde nerelere geldin, çıkıp tavrını söyle” demekteydi.
Bu minvalde Sabah yazarı Mahmut Övür’de Hürriyet’ten Fatih Çekirge’ye “Sen de var mısın?” diye sormuş. Çekirge’de “Elbette, evet” demiş. Aman ne güzel. Yakında her kesime sirayet eden listeler çıkarsa şaşırmam. Yalnız burada bana tuhaf gelen yan şu; gene anayasa madde 25’e göre “Kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlamaz” Oysa bu “açıkla” işi giderek bir zorlamaya dönüşecek izlenimi verecek gibi.
MEDYATİK SİMA DESTEĞİ ARAYIŞI DOMİNANT
Görüldüğü gibi burada gene futbol, şarkıcı, şov-medya camiasından isimlerden aynı türden beklentiler öne çıkıyor ve onlardan bazı davranışlar isteniyor. Olabilir. Herkes kendine göre tavırlar bekleyebilir ve hakikaten bu piyasaların “yanar döner”i de gerçekten çoktur. Lakin her halükârda “medyatik sima” desteği temel beklenti anlaşılan.
Yanlış anlaşılmasın; ne topçuları ne popçuları ne de adı geçen belli yönlerde çağrıda bulunan insanları küçümsemek gibi bir niyetim yok. (Onları alaya alıp, itibarsızlaştırmaya çalışmaya da karşıyım) Ben sadece bir referandum kampanyasının bunlarla başlamasını, bunlara yaslanmasını ve ağırlıkla bunlar üzerinden yürüyor izlenimi vermesini garip buluyorum. (Hatta –artık bu stratejiyi kim çizdiyse- amaçlanandan faklı tepkisel sonuçlara dahi yol açabileceğini düşünüyorum) Üstelik öyle anlaşılıyor ki bu liste daha da kabaracak ve her cenah kendine “yakın” duranı öne çıkartacak. Bakalım kimin şöhreti galebe çalacak?
Dediğim gibi hepsi olabilir. Herkes istediğini destekler ve istediği çağrıyı yapar elbette. Beni rahatsız eden bu değil. Türkiye’nin geleceği için “önemsiz” olacağı söylenemeyecek bir referandum sürecinin en kestirme ve medyatik yollardan, içi boşaltılmış bir “PR çalışması”na indirgenecek şekilde (Böyle bir boyutu olacağını kabul etmekle birlikte) yürütülecek olmasıdır. Burada bir “sıkıntı” doğabileceğini düşünüyorum…
30.01.2017.
[email protected]