Rasim Öztekin, Cem Yılmaz ile küs mü?
Gazeteci eşinin Sağlığım İçin Herşey Instagram hesabında canlı yayına katılan Rasim Öztekin, tiyatrodan uzak kalmasının nedenlerinden kavuğa, Cem Yılmaz ve Ferhan Şensoy ile dargın olup olmadığına kadar merak edilen soruları yanıtladı.
Hem Esra Kazancıbaşı Öztekin’in, hem de canlı yayında izleyicilerin sorularını yanıtlayan Rasim Öztekin’den çarpıcı açıklamalar:
“KENDİMİ KRONİK HASTALIK KOLEKSİYONERİ OLARAK TANIMLIYORUM”
Kendimi ‘kronik hastalıklar koleksiyoneri’ olarak tanımlıyorum. Çünkü bende kalp yetmezliği var, şeker var, artı KOAH var. Korona virüsünün en sevdiği hastalıklar. Dolayısıyla virüse karşı kendimi korumam, bunun için de sokağa çıkmamam gerekiyor. Sağlık Bakanı ‘Bu iş bitmiştir’ diyene kadar ben evdeyim.
“DOKTORLAR BANA CANLI PERFORMANSI YASAKLADI”
Geleneksel Türk Tiyatrosu’na yıllarını vermiş bir tiyatrocu olarak kavuk çok önemli bir ödül, çok önemli bir nişan. Kavuklu olmak büyük bir onur, büyük bir gurur. Ferhan Şensoy’dan kavuğu devraldığımda da kalp pilim vardı Ama canlı performans yapmaya özlemim büyüktü. Kavukla birlikte kalp rahatsızlığım nedeniyle ara verdiğim tiyatroya kaldığım yerden devam etmek istiyordum. Pil ve tedaviler kalbimi epey toparlamıştı çünkü. Ancak kavuğu aldığım yaz bir aritmi problemi yaşadım. Kalp yetersizliğinin yanına bir de aritmi problemi eklendi. Aritmi heyecandan, yorgunluktan, stresten tetiklenen bir şey. Dolayısıyla doktorlarım bana canlı performansı yasakladılar.
“KAVUĞU ALDIKTAN SONRA KALP TARAFINDAN MAĞDUR OLDUM”
Kavuğun yeni sahibi olarak canlı performans yani tiyatro yapamamak bende acayip bir duygusal boşluk yarattı. Yani bu kelimelerle tanımlayabileceğim bir duygu değil. Verdiğim bazı röportajlarda durumu anlatmama rağmen olayın bu yönü tamamen es geçildi. ‘Kavuğu kime verecek?’, ‘Kavuğu şuna mı versin, buna mı versin?’ gibi konunun tamamen magazinsel tarafı hep ön plana çıktı ama aslında kavuğu aldıktan sonra resmen kalp tarafından mağdur oldum. Dolayısıyla canlı performans yapamadım. Bu içimde bir ukdedir. Şimdi diyorlar ki “Ama sen dizi, film yapıyorsun!” Evet, Allah’tan onları yapabiliyorum da mesleğimi ve oyunculuğumu devam ettirebiliyorum. Tiyatro; dizi ve sinema çekimi ile aynı şey değil ki! Tiyatroda sahnede iki saat ciddi bir performans sergiliyorsun. Sahnede olmadığın zaman da kuliste koşturuyorsun. Çünkü o sırada da kostüm değiştiriyorsun. Sahne önündeki ve sahne arkasındaki iki saatlik koşturma, canlı performans benim kalbim için yorucu ve riskli bir şey. Artı bir de canlı performansın heyecanı var. Zaten o heyecanı fazlasıyla yaşayan bir insanım ben. O heyecan olmadığı zaman tiyatro yapılmaz. Dolayısıyla bunlar diziyle sinemanın canlı performanstan ayrıldığı yerler. Aslına baktığın zaman sinema ve dizide de beğendiğim her projeye balıklama dalmıyorum.
HANGİ ÜNLÜ YÖNETMENİN FİLMİNDE KALP RAHATSIZLIĞI NEDENİYLE OYNAYAMADI?
Sırf konunun ve rolün güzel olması dizi ya da sinema projesini kabul etmeme yetmiyor. Senaryoları okuyorum, beni yormayacak projelerde yer almaya çalışıyorum. Mesela içimde ukde olan ve oynayamadığım bir sinema filmi var. Onu da ilk defa burada senin röportajında açıklayacağım. Yaklaşık 3-4 yıl önce Nuri Bilge Ceylan filminde bir rol teklif etti. Çok da güzel bir roldü. Üstelik Nuri Bilge Ceylan’la çalışmayı, filmlerinde oynamayı da çok istiyorum. Her oyuncu da bunu ister. Görüşmeye gittiğime bana biraz filmden bahsetmeye başladı. Dedim ki nerede çekilecek? Bir dağ adı verdi, filmin kar altında çekileceğini söyledi. O bunları anlatınca senaryoyu bile istemedim. ‘Bu filmde oynamayı çok isterim ama maalesef sağlığım buna müsade etmez. Ben kalp hastasıyım, soğukta, karda saatlerce, günlerce çekim yapamam’ dedim. Dolayısıyla o filmden iznini istedim. Bu da benim içimde bir ukdedir.
“YAPAMADIKLARIMA DEĞİL, HAYATIMDAKİ GÜZEL ŞEYLERE ODAKLANDIM”
Yapamadıklarıma değil, yapabildiklerime ve hayatımdaki güzel şeylere odaklandım. Hastalığımın bir tedavisi olmasını bile büyük şans olarak görüyorum. 2009 yılında takılan kalp pili bende iyi bir performans getirdi. Tiyatro yapamıyorum ama Allah’tan dizi ve sinema filmlerinde oynayabiliyorum. Bu benim en büyük avuntum. Dolayısıyla kendi halime ve tüm bunlara şükrediyorum. Çünkü çaresiz hastalığa yakalanmış bir sürü insan var.
“FERHAN ŞENSOY HEM USTAM, HEM DE AĞABEYİMDİR”
Benim Ferhan Şensoy ile dargın olma gibi bir hakkım yok. Biz ağabey kardeş gibiyiz. Mesela iki ay kadar önce kavuğu bu sene devredeceğimi belirterek adaylarım arasındaki birkaç ismi kendisine söyledim. Yani ustamın olurunu aldım. Ferhan Şensoy benim önce ustam, aynı zamanda Galatasaray Lisesi’nde ağabeyimdir. Ama bana göre gerçek hayatta da ağabeyimdir. Biz birbirimiz çok severiz.
“CEM YILMAZ’LA KÜS DEĞİLİM”
Bana sosyal medyada sık yöneltilen sorulardan biri de budur. Cem Yılmaz ile öyle bir küslük durumum falan yok. Bu niye yakıştırıldı onu da bilmiyorum açıkçası. Cem Yılmaz ile biz G.O.R.A. filminde birlikte çalıştık. Filmin çekildiği tarihten beri de Cem Yılmaz’ı görmedim. Dolayısıyla Cem Yılmaz ile küsecek bir durumumuz da olmadı. Karşı karşıya hiç gelmedik. Nereden çıkartılıyor bu anlamış değilim. Cem Yılmaz da benim çok sevdiğim bir kardeşimdir. Küs falan da değilim yani ben değilim. O küs mü onu bilmiyorum tabii ama küs olacak bir zamanımız olmadı yani.”
“GENÇ OYUNCULARDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENİYORUM”
“Projelerde genç oyuncularla birlikte olmaktan keyif alıyorum. ‘Sen hocasın senden öğreniyorlar’ diyorlar evet tabii ki mutlaka benden bir şeyler öğreniyorlar ama ben de gençlerden çok şey öğreniyorum. Dolayısıyla buna ‘karşılıklı bir kültür alışverişi’ diyebiliriz. Gençlerden en azından günümüzün trendini öğrenebiliyorum. Seksenli yıllardaki oyunculukla bugünkü oyunculuk arasında dağlar kadar fark var. Ben 80’li yıllardaki Oscar almış bir filmi seyrederken sıkıntıdan ölüyorum. Dolayısıyla yeni nesli de takip etmek lazım.”
Söyleşinin tamamını yarın YeniBirlik Gazetesi’nden okuyabilirsiniz.