RAHMİ KOÇ: GAZETECİLİK BİZİM İŞİMİZ DEĞİL
Eskiden beri şöyle bir şehir efsanesi vardır: "Aslında bütün gazeteler Koç´undur, gizli sahip odur, o ne isterse o olur..."
RAHMİ KOÇ, BİR ZAMANLAR HÜRRİYET GAZETESİNİ ALMAK İSTEDİĞİNİ ANLATTI:
Kim olduğumu bilmeyen kadınlardan da iltifat aldım
Ben de onu aynen sizin gibi dergilerde gördüğüm fotoğraflarından tanıyordum. Biraz uzak, biraz mesafeli. Şık ve klas.
Sanki bizim dünyamızdan değilmiş gibi. Çok para insanı bozarmış gibi, elinde olmadan kibirli yaparmış gibi, dünyaya tepeden bakarmış gibi... Aaaaaaa! Değilmiş. Şahane bir 75. Allah benim sevdiğim her erkeğe böyle yaşlanmayı nasip etsin. Marmaris´teki Divan Mares´te, kendi teknesinde görüştük. Üç gün konuğumuz olacak...
Vehbi Koç´un oğlu olarak dünyaya gelmek şans mı, şanssızlık mı?
- İngilizlerin bir deyimi vardır: "Ağzında gümüş kaşıkla doğmak!" Biz öyle doğmuşuz. Bizim babamız ilk milyonunu 29 yaşındayken yapmış, aksini söylemek ayıp olur, şans tabii...
Siz hayat boyu kendinizi babanızla yarışmak zorunda mı hissettiniz?
- Yok hayır. Çünkü Koç Holding, kişilere indirgenemeyecek kadar organize bir kurum...
Yani hiç şöyle demediniz mi: "Ben doğduğumda bütün bunlar hazırdı, babam yapmıştı..."
- İyi de biz de üzerine ilave ettik! Tetkik etmediniz mi nereden aldık, nereye getirdik? Bizden sonra alanlar da bir yere götürüyorlar. Ama tabii aksi örnekler de var: Zengin bir aileye doğarsın, paraları kaybedersin. Böyle aileler de geldi, geçti. Allah´tan biz onlardan değiliz.
Galiba zengin olmanın hiçbir dezavantajı yok hayatta!
- Yooo, olmaz mı? Her gittiğiniz yerde kendinize çekidüzen vereceksiniz, dağıtamazsınız, kendinizi bırakamazsınız. Paranın, varlığın ya da gücün gerektirdiği sorumluluklar bunlar. "Yapmam" diyemezsiniz. Hele hele bizim ülkemiz gibi insanların kolay kritik edildiği bir yerde mecbursunuz bu şekilde davranmaya...
Yani sizin topçu-popçu olma şansınız yoktu, öyle mi?
- Biz iş hayatına yöneldik. Hem biz istedik. Hem de mecbur edildik. Tek erkek evlat olunca aksi mümkün olamıyor. Bir numaralı hedefimiz babamızın işini daha iyi götürmekti.
İş tamam, eşinizi seçme şansınız var mıydı peki?
- O kadar da uzun boyu değil, vardı. Asında işin gerçeği, eski eşimin babası, babamın aziz ahbaplarından biriydi. Küçük kardeşimle Sevgi´yle de aynı mektebe gitmişti.
Daha gençken, 30´larda, 40´larda dünyayı dolaşabilir miydiniz?
- Siz ne diyorsunuz, ben 63 senesinde dünyaya dolaştım ama uçakla. O zaman söyledim de, "Yelkenliyle de dünya seyahati yapmak istiyorum" diye...
Peki niye 40 yıl beklemek zorunda kaldınız?
- Babamız uygun görmedi.
Sizin hangi özelliklerine bakıp, "Tıpkı Vehbi Bey!" derler...
- İkimiz de sistem adamıyız. Umumiyetle her gün aynı şeyleri yaparız. Zamana hürmet ederiz. "Şu zamanda şu yapılacak, bu zamanda bu", öyle ucu açık değildir benim günümün. Gelen mektupların hepsine cevap verilecektir. Sonra Cuma günleri camiye gidilecek, Ramazan´da mutlaka oruç tutulacak, aileyle iftar açılacak, haftada bir gün maaile yemek yenilecek. Ve iki elimiz kanda da olsa öğle uykusuna yatılacak...
Ne faydası var bu öğle uykularının?
- Günü ikiye bölüyor. Tekrar kalktığınızda, taptaze oluyorsunuz. Ve öğle uykusu alınca, gece de çok fazla uyumuyorsunuz, beş saat altı saat yetiyor. Ben Eli Burla´dan öğrendim. Babam ise İsmet Paşa´dan öğrenmiş. "Vehbi Koç da, Eli Burla da öğleleri uyuyorlarsa, bunda mutlaka bir hikmet vardır" diye düşündüm. Başta, 15 dakika kestirirdim. Ama kalp amel