26 Eyl 2012 13:42 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:11

RAHATI KAÇMIŞ AĞAÇ GİBİYİM! FEHMİ KORU'DAN BALYOZ YORUMU!

Star yazarı Fehmi Koru, köşesinde ilgi duyduğu halde hangi konuyla ilgili yazı ve yorumları okuyamıyor, kanallarda yayınlanan programlara bakamıyor...

İşte Koru'nun kendisini "Rahatı kaçmış ağaç gibiyim" diye değerlendirdiği o köşe yazısından çarpıcı bölümler:
Sizleri bilmem, ama 'Balyoz'la ilgili kararın ardından başgösteren tartışmalar beni müthiş rahatsız ediyor. Gazetelerde çıkan konuya ilişkin yazı ve yorumları okumayı içim kaldırmıyor, kanallarda yayınlanan programlara bakamıyorum...

Çok az olayda böyle bir duruma düşmüşümdür...

Oysa konuya bayağı ilgi duyuyorum. Siyasi tarihimizin en önemli davalarından biri ve yargı safhasını ilk günden beri yakından takip ediyorum. İddianamesini en dikkatle okuduğum, hakkında lehte-aleyhte yazılanları arşivlediğim, sonucunu merakla beklediğim davaydı 'Balyoz'; karardan sonra başlayan tartışmalar bütün hevesimi kaçırdı.

NE O TARAFTA NE BU TARAFTA

Kararı fanatikçe savunanlar ile yerin dibine batırmak için hiçbir fırsatı kaçırmayanlar arasında kaldım. Kendimi ne o tarafta, ne de bu tarafta görebiliyorum. Her iki tarafa da söyleyecek sözüm var, ama söyleyeceklerimin iki tarafın da hoşuna gitmeyeceğini biliyorum.

'Darbe' veya 'askeri müdahale' kolayından reddedilecek bir iddia değil ülkemiz için; hayata geçirilmiş müdahalelerin hepsi benim hayat serüvenim içerisinde yaşandı. Son 30 yılın her gününü siyasi gelişmelere dair görüş açıklayarak geçirmiş biri için siyasete silâhlı müdahalenin ne anlam taşıdığını yeni yetmelerin anlaması herhalde imkânsız olmalı.

(...) Mahkeme heyeti, tanıklık yapması istenen komutanları, ellerindeki veriler konusunda hiçbir tereddütleri bulunmadığı için çağırmaya gerek duymamış olmasın?
Verilen kararı beğenenlerdenseniz şimdiye kadar yazdıklarım hoşunuza gitmiştir; ama önemsediğim bir itirazım benim de var.

Hayat serüveni darbelerden etkilenmiş herkes gibi ben de meraklıyım ve o sebeple bir gerçekten haberdarım: Askeri müdahaleler yüzlerce kişi tarafından planlanmıyor. 27 Mayıs (1960) birkaç kişiden oluşan bir cuntanın eseriydi; 'Milli Birlik Komitesi' adıyla darbe sonrası oluşturulmuş kurulda yer alanların bazısı hazırlıklardan haberdar bile değildi. 12 Eylül (1980) de öyle; birkaç kişi karar verdi ve hareketlendirdiği orduyu müdahaleye sevk etti.

Yargıçların karar verirken gözettikleri bir mantık vardır herhalde, ancak 323 kişinin darbeci oldukları için birbirine yakın cezalar alması aklı zorluyor gerçekten... O mantığı anlayabilmek için gerekçeli kararı beklemek zorunluluğu ise iştah kaçırıyor.

Huzursuz görünüyorsam, bundandır...