28 Mar 2011 08:29 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:10

RADİKAL,EN DEĞERLİ MUHABİRİNİN BİLGİSAYARINI KUZU KUZU NASIL TESLİM EDER?

Radikal yazarı Yıldırım Türker, bir taraftan Ertuğrul Özkök'ü "sallamakla" suçlarken diğer taraftan Radikal yönetimini "polis baskını" nedeniyle topa tuttu.

Çok radikal bir direniş

Önceki akşam Radikal’deki arkadaşlarla Yakup’taydık.
Şöyle baktım; başımıza gelen bu felaketler bile neşemizi bozamıyor.
Herkes işin ciddiyetinin sonuna kadar farkında.
İçimizdeki en Radikal, en özgürlükçülerden biri olan Tuğrul Eryılmaz çıldırmış vaziyette.
Bıraksan 40 yıl öncesinin Basın Yayın Yüksekokulu’na dönecek ve sokağa fırlayacak” diye başlıyordu Ertuğrul Özkök’ün yazısı.

Yakup’ta Tuğrul Eryılmaz ve yazının devamından anlaşılacağı üzere Ertuğrul Mavioğlu (Sedat Ergin’in de olduğu anlaşılıyor) ile oturup üzüntülerinden mizaha dönüverip “Silivri’ye gidecek olsanız yanınıza neler alırsınız?” mavrasına başlıyor.
Anlaşılan bizim Tuğrul ile Mavioğlu, Özkök’le kadeh tokuşturup gidişata vahvahlanmışlar.
Hikâyenin ilginç olan noktası, bu geceden her ikisinin de haberinin olmaması. Bu mavra, bu muhabbetten Tuğrul’un hiç haberi yok. Ertuğrul M. de gece yarısı gazeteden genç arkadaşlarının ısrarıyla Yakup’a uğramış.
Özkök, emeklilik kapıyı tırmaladıkça kendisine yeni müttefikler bulma gayretinde. Bu konuda yolu da fevkalade açık görünüyor.
AKP’nin büyük başarısıyla Özkök’ün çizdiği resmi bağlantılandırmak eğilimindeyim.
AKP’nin gözü dönmüş siyaseti, bambaşka bloklar yaratarak, muhaliflerini tektipleştirip itibarsızlaştırarak sahneden silme üstüne kurulu. Özkök’ün ‘Bakın sonunda kimler dediğime geldi’ numaralarına da aşinayız. O da kendi sofrasına eriterek itibarsızlaştırmaya pek meraklıdır.
Radikal baskını üstüne bir şeyler yazmayı düşünüyordum elbet.
Özkök’ü okuyunca her şey kafamda iyice şekillendi.
Özkök’ün şu yazısını okuyunca insanın kafasında nasıl bir resim oluşur?
İnsanın kafası karışmaz mı? Son anda her şeyi bırakıp CHP’den aday olmasını beklediğim Zekeriya Öz ne yapsın?
Genelkurmay başkanlarımızın tehditkâr uyarılarının bütün hukukçuları şaşkına çeviren bir sözde hukuk diline tercümesiyle bu topluma yepyeni bir ufuk açan Savcı Öz sıkıyönetim ilan etti bile.

Radikal direniş
Metni elinde bulundurup kendisine teslim etmeyen de çeteci olarak yargılanacakmış. Tehdit hukuku.
Bu bağlamda Radikal gazetesine yapılan polis baskını bütün toplumu şaşırtmış görünüyor. Günlerdir her kesimden insan basılmamış bir kitaba yönelik polis harekâtını ağzı açık seyrediyor. Hükümet yanlıları bile yüzlerini toparlayıp söyleyecek söz bulamıyor.
Ama benim canımı yakan, ellerinde hiçbir savcıya yakışmayacak bir gerekçeyle gazete kapısında peydah olan polisler karşısında gazetecilerin hiçbir direniş göstermemiş olmasıdır.
Bu Fethullah Hocaefendilerinin pek efendi polisleri, kendilerine besbelli diyet borcu olan hükümetin de sırtlarını tapışlamasıyla esip savurarak ortalıkta geziyorlar. Bu durumun hukukla uzaktan yakından bir ilişkisini kurabilen varsa beri gelsin.
Ahmet Şık’ın suçunun ne olduğunu bilmiyoruz. Başbakan’ın ve kimi bakanlarının imalarıyla hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz hunharlıkta, şeni bir suç olduğu anlaşılıyor. Ama bize açıklanmıyor. Kitabıyla ilgili olmadığını söylemişlerdi. Ama şimdi kitabının gölgesi peşinde insanlara tehditler savurup, gazeteleri basıyorlar.
Bu durum karşısında sıradan vatandaşın yapabilecek fazla bir şeyi yok diyelim, gazeteciler buna nasıl izin veriyor? Kapılarına dayanan polise, en değerli muhabirlerinin bilgisayarını kuzu kuzu nasıl ve neden teslim ediyorlar?
Neden o polislere savcılarını da utandıracak şekilde bir direniş gösterilmiyor?
Gazete, neden o tarihe geçecek baskını naklen okurlarına izletmiyor? Neden, ama neden kıyamet koparılmıyor? Neden diğer medya kuruluşlarıyla o anda irtibata geçilip bir dayanışma hattı oluşturulmuyor?
Neden bir kitap taslağı bulundurmanın suç olduğunu kabul edip polislere sessiz sedasız, kamerasız muhabirsiz bir ortamda işlerini rahatça yapabilmeleri sağlanıyor?
Bu soruların cevabını bilmiyorum. Ama elbette tahminlerim var.
Bu tahminlerin önde geleni, gazetecilik ruhunun bu memlekette tükenmeye yattığıdır.
İkinci tahminim, Fethullah Efendi yandaşlarının bu kadar fütursuz davranacak kadar palazlanmışlığı karşısında herkeste artık açıkça görülebilen korkudur.
Kolluk güçlerine teslim edilmiş yeni hukukumuzla hepimizi çok daha büyük felaketler bekliyor.
İşte şimdi de basılmamış bir metni bile koruyamayan gazetelerden, gazetecilerin kaleminden okuyorsunuz, BDP’nin başlatmış olduğu sivil itaatsizliği.
Sivil mi? İtaatsizlik mi? Bunlar neydi sahi?

Yıldırım Türker/Radikal