15 Ara 2011 13:23 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:07

RADİKAL'DE 'ESKİ'NİN TASFİYESİ 'YENİ'Yİ GETİRMEDİ!

Ruşen Çakır'dan gazetecilik mesleğinin içinde bulunduğu durum ve "yenilenme" adı altında yapılan tasfiyelere ilişkin çarpıcı bir analiz.

Çakır, "Gazeteciliğin can çekişmesinin ulusal değil küresel bir olgu olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor" diyerek bakın başka neler dedi.

İşte Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır’ın o yazısı..

Ölüyormuşuz da haberimiz yok!

Korkmayın, yazının başlığındaki “biz”den kastım sadece gazeteciler. Bana bu başlığı attıran da ülkemizin ilk doktoralı iletişimbilimcisi Haluk Şahin’in son kitabının adı: Can Çekişen Bir Meslek Üzerine Son Notlar. Kitabın arka kapağında da kocaman bir soru var: Gazetecilik ölüyor mu?

Yazıma attığım başlığa bakıp da Haluk Hoca ile onun son kitabının adı ve içindeki tezlerle dalga geçtiğimi sananlar aldanır. Zira ben de uzun bir süredir benzer gözlem ve kaygılara sahibim, hatta Haziran ortasında “Mesleğimizi kaybetmenin eşiğinde” başlıklı bir yazı da kaleme aldım. Bununla birlikte bu yazının başlığının bir alay içerdiği gerçek. Ama bu başlığın hedefi Haluk Hoca gibi, içi sızlayarak da olsa gördüğü, yaşadığı gerçekleri dile getiren kişiler değil, o öve öve bitirilemeyen “Yeni Türkiye”nin yeni medyasının yeni aktörleridir. Evrensel anlamda “gazetecilik” diye tanımlanabilecek herhangi bir faaliyetlerine rastlamadığımız bu kişilerin “ne ölmesi kardeşim, gazetecilik Türkiye’de altın çağını yaşıyor” demeleri işten bile değil. Tabii onlar ülkemizde kimsenin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanmadığını söylediklerini bildiğimiz için bu tür iddialarına da gülüp geçmekten fazla bir şey yapamıyoruz.

Eski gitti diye yeni gelir mi?

Haluk Hoca’nın kitabı bize, gazeteciliğin can çekişmesinin ulusal değil küresel bir olgu olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor. Meraklısı kitapta bu konuda son derece ilginç ve doyurucu detaylar bulabilir. Tabii bu arada Şahin’in iletişimbilimci olmanın yanı sıra gazetecilikte 40 yılı aşkın bir deneyimin sahibi olduğunu da unutmayalım. Unutmamamız gereken bir başka husus, onun, kitabının giriş ve sonuç bölümlerinde altını çizdiği gibi, “yeni Türkiye’nin yeni medyası” operasyonunun kurbanlarından biri olmasıdır.

Haluk Hoca’nın kuruluşundan beri içinde yer aldığı Radikal’den, kendisiyle aynı durumda olan Türker Alkan ve Mehmet Ali Kışlalı ile birlikte “yeniden yapılanma” gerekçesiyle, üstelik hiç de nazik olmayan bir şekilde koparıldığını biliyoruz. Bildiğimiz bir başka şey de, aynı Radikal’in bir türlü o yeniden yapılanmayı gerçekleştirememiş olmasıdır. Bu da bize “eski”nin tasfiyesinin otomatik olarak “yeni”yi getirmediğini gösterdi.

Haluk Şahin’in bu tatsız macerasının üzerinden çok zaman geçmeden, onun uzun yıllar birlikte çalıştığı, televizyon haberciliğinin duayen ismi Uğur Dündar’ın da başına, yine “yeniden yapılanma” adına benzer bir şey geldi. Tıpkı Radikal örneğinde olduğu gibi, Star TV’de de “eski”nin gitmesiyle bir “yenilenme” yaşayacağımız hayli kuşkuludur.

Gazeteciliğin can çekişmesi, basın özgürlüğü gibi konularda söylenecek o kadar çok şey var ki! Şimdilik bu kadar, devam ederiz.