10 Eki 2011 19:48 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:53

RADİKAL YAZARI EYÜP CAN'IN 'TALİMATIYLA' ODA TV İDDİANAMESİNİ YAZDI!

"Eyüp Can benden Oda TV konusunda yazmamı istedi. İçeriğe ilişkin bir şey söylemediği gibi, muhtemelen ne yazacağımı da bilmiyor."

"Cuma günkü makalemde Eyüp Can’ın benden Oda TV iddianamesi konusunda yazı yazmamı istediğini söylemiştim" diyen Radikal yazarı Orhan Kemal, Oda Tv iddianamesiyle ilgili ne dedi?

İşte Orhan Kemal'in o yazısı...

Eyüp Can'ın talimatıyla Oda TV iddianamesi

Cuma günkü makalemde Eyüp Can’ın benden Oda TV iddianamesi konusunda yazı yazmamı istediğini söylemiştim. Bazı okurlardan gelen mesajları okuyunca, Oda TV iddianamesinin popüler algıda nasıl yer ettiğini de anlamış oldum. Mesela bir okurum, mealen şöyle diyor: “Siz de itiraf etmişsiniz ‘talimatla’ yazı yazdığınızı. Maaş bordronuzu da bu itirafınızın altına eklersek, buradan dört dörtlük bir ‘Radikal’ örgütü çıkarılabilir...”
Aslında okurun yaptığı ‘nazire’, neyin gazetecilik, neyin kara propaganda olduğunu tartışmak ve Oda TV iddianamesine giriş yapmak için iyi bir başlangıç sunuyor.
Eyüp Can’ın bana verdiği ‘talimattan’ başlayalım. Eyüp benden Oda TV konusunda yazı yazmamı istedi. Ama yazının içeriğine ilişkin bir şey söylemediği gibi, muhtemelen ne yazacağımı da bilmiyor. Benden istediği şeyin bir gazetecilik faaliyeti olduğuna şüphe yok.

Gri alan
Şimdi, konumuza gelmek için bazı spekülasyonlar yapalım. Eyüp benden bu şekilde değil de, içeriğini de ‘sipariş’ ederek bir yazı istemiş olsun. Mesela, ‘iddianamede adı geçen şu kişileri suçlu’ veya ‘masum göstermeni’ istiyorum demiş olsun. İşte burası gazetecilik faaliyetinin bitip ‘gri alana’ geçtiğimiz yer. Bu “gri alanda” yaptığımız iş gazetecilikten çıkıp bir “psikolojik savaşa”, “kara propagandaya” dönüşüyor. Eğer başkaca faktörler yoksa, bu gri alanın da ‘kamu hukukunu’ fazlaca ilgilendiren bir tarafı olmayabilir. En fazla ‘adil yargılamayı etkilemeye’ çalışıyor oluruz veya ‘hakaret ettiğimiz’ için, karaladığımız kişiler bize karşı hakaret davası açarlar, olur biter... Yani bu gri alandayken aslında daha çok ‘gazetecilik etiği’ bakımından eleştirilecek bir yerde duruyoruz demektir.

Ceza hukuku alanı
Spekülasyonumuzu bir adım daha öteye götürelim. Genel Yayın Yönetmenim bana “Kara propaganda yapma” yönünde talimat verirken bir illegal örgütten doğrudan veya dolaylı olarak talimat alıyor olsun. Mesela sonradan anlayalım ki, bütün bu kara propaganda, illegal bir örgütün programı dahilinde, belli bir sistematik içerisinde yapılıyormuş. İşte bunu saptadığımız noktada, artık yaptığımız faaliyetin ‘gri alandan’ çıkıp bütünüyle ceza hukukunun alanına girdiği yere geliyoruz.

Örgüt dokümanları
Oda TV iddianamesine ilişkin basında çıkan eleştirel yazılara baktığımda, bu basit gerçeğin tamamiyle ıskalandığını görüyorum. Sanki iddianame, Soner Yalçın’ın yanında çalışanlara verdiği talimatların suç sayılması üzerine kurulmuş gibi anlatıyorlar.
Halbuki iddianameye baktığımızda, savcının, sanıkların ev ve işyerlerinde bulunan 14 kalem ‘örgütsel dokümanı’ esas aldığını görüyoruz. Ben bu dokümanlardan özellikle 3 tanesini önemsedim. Bunlar, ‘Ulusal Medya 2010’, ‘BİLİNÇLENDİRME’, ‘TERTEMİZ’ isimli dokümanlar.

Ergenekon’la bağlantı
Bu dokümanlara baktığımızda bunların Ergenekon sanıklarından daha önce çıkan, Ergenekon’un temel belgeleri olarak kabul edilen ‘Ergenekon, Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi’ ve ‘Lobi’ isimli belgelerle tamamiyle aynı formatta yazıldığını ve aynı zihniyet dünyasının ürünü olduklarını görüyoruz.
Bu dokümanlar, ulusalcı basının nasıl yeniden dizayn edileceğini, Ergenekon davasının nasıl içinin boşaltılacağını, 1960 tarzı bir askeri darbenin zemininin nasıl hazırlanacağını, hükümete yönelik kara propagandanın nasıl yapılacağını vd. anlatıyor.
İşin ilginç yanı, bu dokümanlarda anlatılanlarla Oda TV’nin faaliyetleri neredeyse birebir örtüşüyor. Bu durumda iki ihtimal var. Birincisi ve savcının iddia ettiği: Oda TV, Ergenekon örgütünün medya ayağının önemli bir parçasıdır. Ya da birileri, Oda TV’nin faaliyetlerini izlemiş ve bütün bunları Ergenekon diliyle örgüt dokümanı haline getirmiştir. Kısacası, eğer bu belgeler doğruysa, cuma günü de söylediğim gibi, ortada dört başı mamur bir örgüt var demektir.

İddianamenin es geçtikleri
İddianamenin sıkıntılı yanlarına baktığımızda şunları söyleyebilirim: İddianame bize bu ‘örgüt dokümanlarının’ kimler tarafından, ne zaman yazılmış olabileceklerine ilişkin hiçbir şey söylemiyor. Bunun peşini sürmüyor gibi görünüyor...
Şaşırtıcı bulduğum başka bir husus ise savcının bize ‘bu örgütün’ mali yapısına ilişkin hiçbir şey söylememesi. Halbuki bu dava bakımından işin finansal yanının da önemli olduğu çok açık. Çünkü Oda TV’nin, Halk TV’yi satın almak gibi oldukça pahalı işlere giriştiğini de görüyoruz. Savcı, Oda TV’nin finansal hareketlerini analiz etmedi mi, yoksa burada bir suç unsuru bulmadığı için mi bu konudan bahsetmiyor, onları anlayamıyoruz...

Ahmet Şık
Tüm Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde açılan davalarda olduğu gibi bu iddianamede de ‘suyunun suyu’ durumu devam ediyor maalesef. ‘Örgüt üyesi olmadığı halde örgüte yardım edenler’ kategorisinden bahsediyorum. Özellikle de Ahmet Şık’ın durumundan... Yerim daraldığı için kısa keseyim. İddianamedeki delillere bakıldığında, en fazla, Ahmet Şık’ın farkında olmadan ‘manipüle’ edildiği sonucuna ulaşılabilir ki bundan bir suç çıkmaz.
Genel Yayın Yönetmenimin ‘talimatıyla’ Oda TV iddianamesi konusunda yazacaklarım şimdilik bu kadar. Hepinize iyi ve keyifli bir hafta diliyorum.