Radikal yazarı Ahmet Hakan'a destek attı, mahalleyi uyardı!
Radikal Gazetesi yazarı Oral Çalışlar, Ahmet Hakan'ın Başkanlık sistemi ve Erdoğan ile ilgili yazısından dolayı yandaş ilan edilmesine tepki gösterdi.
Başkanlık sitemini destekleyen bir yazı kaleme aldığı için eleştiri
oklarını üzerine çeken Ahmet Hakan, bugünkü köşesinde eleştirilere
cevap verdi.
Hakan'a bugün başka bir köşeden de destek geldi. Oral Çalışlar,
Radikal'deki köşesinde bugün kaleme aldığı "Ahmet Hakan ve Mahalle"
başlıklı yazısında, "Kimse önceden sınırları çizilmiş bir kalıba
göre düşünmek zorunluluğunda değil. Herkesin aynı şekilde
düşünmesini istediğiniz noktada, zaten bir otoriterlik çağrısına
girmişsiniz demektir" diyerek meslektaşını savundu.
İşte, Çalışlar'ın yazısı:
"Ahmet Hakan ve mahalle
hmet Hakan dünkü yazısının başlığını "Karşıtlık ve yandaşlık, adlı
iki putu kıralım" koymuş ve devam etmiş:
“Ne yani? Erdoğan’a karşıt olacağız diye Putin’e yandaş mı
olacağız?
Ne yani? Erdoğan’dan hiç hazzetmeyen Der Spiegel dergisinin bile
“hiç inandırıcı değil” diye nitelendirdiği Putin’in IŞİD petrolü
iddialarını, sırf Erdoğan’a karşıtı diye anında doğru mu kabul
edeceğiz?
Ne yani? IŞİD petrolüyle ilgili Putin’in iddialarına “deli
saçması”, “palavra” dediğimiz için, bu zamana kadar yaptığımız
Erdoğan eleştirilerinin hepsinden vazgeçmiş mi olacağız?
Ne yani? Putin’in attığı çamurlar konusunda Erdoğan haklı olamaz
mı? Putin söyleyince şüphe falan duymadan üstüne mi
atlayacağız?
Ne yani?
Gerektiğinde Erdoğan’ı en ağır şekilde eleştirmekten çekinmeyen bir
insan, Putin’in palavralarına inanmayınca yalakalığa mı geçmiş
kabul edilecek?"
SİYAH, BEYAZ VE GRİ
Ahmet Hakan ya da bir başkası, “beklenen çerçeve”nin dışından bir
değerlendirme yaptığı anda, birileri "yalakalığa geçmiş" diyerek
suçlamaya başlayabiliyor.
NEFRET
13 yıldır halkın desteğini kazanmış bir liderden söz ediyoruz. Ona
oy veren seçmen, onun yaptıklarını düşünerek, tercihlerini
değerlendirerek oy veriyor. Beğenmeyenlerin ruh hali de, aynı
oranda normal. 13 yılda, yıpranmamak, yanlış yapmamak, belli
kesimlerin biriken tepkisine uğramamak mümkün değil. Erdoğan'ı
eleştiriyorum. Bazen çok kızdığım oluyor. Ahmet Hakan daha çok
eleştiriyor.
Birileri (toplumun yaklaşık yarısı) onun yaptıklarını beğeniyor.
Başka birileri, Erdoğan'ın ya da AK Parti'nin bazı
yaptıklarını beğeniyor, bazılarını eleştiriyor. Yaşanan 13 yılı,
herkes kendi açısından, kendi deneyimlerine ve kendi değer
ölçütlerine göre değerlendiriyor. Herkes kazandıkları ve
kaybettiklerinin bilançosunu çıkartıyor. Türkiye’nin ötesinde,
dünya genelinde bir kutuplaşmanın ve kırılmanın yaşandığını da
görmek mümkün.
Şu da açık: Erdoğan nefreti, onun kişiliğinin çok ötesinde bir
durumu ifade ediyor.
Benzer bir nefretin Adnan Menderes'e karşı da yaşandığının
tanığıyım. CHP'li bir çevrede yetiştim, 27 Mayıs askeri darbesini
de, Mendereslerin idamını da destekleyen bir toplumsal öfkenin
içinde büyüdüm. Erdoğan'a duyulan nefrete paralel bir geçmişin
içinden geliyorum. O “toplumsal frekans”ın öz itibariyle çok
değiştiği kanaatinde değilim.
MANEVİ BASKININ BOYUTLARI
Son döneme, son haftalara gelirsek… Bu iktidar döneminde öfkemize,
tepkimize yol açan çok şey yaşandı… Son olarak, Can Dündar ve Erdem
Gül'ün tutuklanması, sarsıcı bir örnek olarak önümüzde.
Cumhurbaşkanını da, Başbakanı da, muhalefeti de eleştireceğiz.
Bizim işimiz; gördüğümüz, anladığımız, demokrasiye ters olduğunu
kabul ettiğimiz konularda fikirlerimizi söylemek üstüne kurulu.
Kurulu olmak zorunda… Meslek tanımımız bu.
NEFRETİN BOYUTLARI
Biz de eleştirilebiliriz. Her kitlenin kendine göre farklı
beklentileri, farklı refleksleri olabilir. Böyle karmaşık
dönemlerde, bunlar özellikle yoğunlaşabilir. Tepkiler
sertleşebilir. Bu belli bir düzeye kadar normaldir.
Gazetecilere yönelik “düşmanlaştırma”ya, basmakalıp yargılarla
yapılan çıkarımlara gelirsek… Kimse önceden sınırları çizilmiş bir
kalıba göre düşünmek zorunluluğunda değil. Herkesin aynı şekilde
düşünmesini istediğiniz noktada, zaten bir otoriterlik çağrısına
girmişsiniz demektir.
İktidar sözcülerinin, hem üslup hem uygulamalarında, otoriterlik
dönem dönem yükselişe geçebiliyor. Türkiye'de demokratik kültür
yerleşik değil. Herkesin üzerinde birleşebildiği değer veya
kavramlardan söz etmek hala çok zor. Medya, toplumdaki anlam ve
güven krizinin en sert şekilde hissedildiği düzlem.
İş zor, yol uzun.
Siyaseti mahalle baskısından kurtarabilmek, kolay görünmüyor.
Peki, bir mahalle, kendisi demokrat olmadan, demokrasi mücadelesi
verebilir mi?
“Mahalle”de de, normalleşmeye ihtiyaç var. Otoriter siyasi birikimi
her yönden aşmaya çalışmak gerekiyor."