23 Ara 2010 08:51
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:54
''POSTAL SESİ TANK SESİ SUSTU, SİREN SESİ SİVİL RAP RAP'LAR DUYULMAYA BAŞLANDI!''
Ertuğrul Özkök polisin içki içilen mekanlara düzenlediği baskınlar üzerine başta "asker sesini yükseltince aslan kesilen arkadaş" olmak üzere herkese seslendi.
Siren sesiyle uyanmak
MALUM soruyu soracağım ve iki taraftan da “Ne alakası var” feryadı yükselecek.
Yine de soracağım.
Askeri mahfelin kapısında durup başı örtülü kadını içeri sokmayanla, restoran basıp, çoluğu çocuğu, eşi, kardeşi ile yemek yiyen insan fişleyen arasında ne fark vardır?
Benzerlik şudur:
Biri asker, öteki polis, ama ikisi de üniformalı..
İkisinin elinde de silah var.
Fark...
Biri içeri sokmadan fişliyor; öteki içeri sokup ondan sonra fişliyor.
Biri “siyasi muhtıra” veriyor..
Öteki kendi kafasına göre “ahlaki muhtıra”.
***
‘YETMEZ AMA EVET’ÇİYE
Asker sesini yükseltince aslan kesilen arkadaş, önce sana soruyorum: Polis, insanların yemek yediği yeri alenen basıyor, iki kadeh içki içen insanı çoluğu çocuğu önünde “muazzi” ediyor ve sen ne yapıyorsun?
Ya “Endişeli modern” deyip dalga geçiyorsun. Ya, “Aman ileri demokrasi cephesinde delik açılmasın, kol kırılsın, yen içinde kalsın. Asıl mesele askerdir. Polis olayı talidir” deyip es geçiyorsun.
Ya da hâlâ biraz vicdanın kalmış, ama cüretin yetmiyor; cılız, kendinin bile işitemediğin bir sesle fısıldıyorsun:
“Canım üç-beş polisin halt etmesi...”
Eeeh, daha dün Ankara’da halt etmişlerdi.
Üç gün geçmeden meydan okur gibi, Aydın’da da halt ettiler.
Üç-beş haddini bilmez daha...
***
‘BENİM DEVLETİM’ DİYENE
Üç artı üç eşittir altı.
Antakya’da hâkimi otelde basanları ekle, eder dokuz.
Kız öğrencinin çocuğunu düşürtecek kadar coplayan, biber gazı sıkanı da dahil et.
Kaç etti?
Gerçekten üç-beş haddini, yetkisini aşan polis görevlisi mi?
Elindeki yüzde 47 ile askeri hazır ola geçiren sivil irade, şimdi hepimize bunun gerçekten “birkaç polis yetkilisinin sorumsuzluğu” olduğunu göstermeli...
Hani sık sık duyuyoruz ya, “Benim devletim”.
İşte o...
‘MAHALLEYE GELMEZ’ DİYENE
Gelelim asıl meseleye...
Son yıllarda Anadolu’nun “küçük şehir gerçeğine” alışmıştık. Mahalle baskısını “muhafazakâr bölgelerin gerçeği”, adı konmamış anayasası saymıştık.
“İçki satan dükkân yokmuş, içkili restoran yokmuş”, bu “Anadolu gerçeğini” içimize sindirmiş; “Orası muhafazakâr küçük şehir, bizlerse kozmopolit büyük şehirlerde yaşıyoruz. Bizim mahalleye gelmez” diye avunup geçmiştik...
Şimdi küçük şehir kanunu, büyük şehre indi.
Mahalle baskısı gelmedi, polis baskını geldi.
İnsanları fişlediler diye Silivri’de askeri yargılayan irade, içkili mekâna giren herkesi, çoluk çocuk demeden basmaya, “Kimlikler bitte” diyerek fişlemeye başlayan üç-beş sorumsuz gerekçesiyle geçiştirebilir mi?
Silivri’de samimiyse, burada da olmalı.
Çevremde insanlar şaşkın soruyor.
“Postal sesi”, “tank sesi” susarken: Öteki mahalleden “siren sesi” mi yükselmeye, sivil “rap raplar” mı duyulmaya başladı.
“Kendini savunan demokrasi” tezi, askerin kışlasına çekilmesi ile çürütüldü.
Şimdi, onun yerine “Kendini savunan ileri demokrasi” tezi mi tedavüle sokuluyor?
***
DEVLETİN POLİSİNE
Ben devletin polisine hayatı boyunca saygılı olmuş, onu savunmuş, korumuş, o yüzden de aydın kesimden epey dayak yemiş bir insanım.
Polisimize hâlâ inanır, hâlâ güvenirim.
İçişleri Bakanı’nın demokrat kimliğinden hiç şüphem yok.
Polisin bazı uygulamalarını eleştiririm, ama Ergenekon’daki bazı çok tehlikeli örgütlenmelerin ortaya çıkarılmasındaki çabasını ve başarısını da asla inkâr etmem.
O nedenle bu bir “dost yazıdır”.
Eğer bu uygulamalar, “hükümetin politikası” değilse; bütün bunlar birkaç “yetkilinin” sorumsuz hareketi ise Emniyet’in gerçek anlamda demokrat insanları bunun üzerine gitmeli.
Çünkü her “sorumsuz” hareket sicili bozuyor.
İşte o nedenle valilikçe başlatılan incelemeyi merakla izliyorum ve sonuçlarının bu yazıyı külliyen tekzip etmesini umut ediyorum.
Kimseye içki içmesini tavsiye etmem. İçenlere de kararında içmelerini tavsiye ederim.
Ertuğrul ÖZKÖK / HÜRRİYET
MALUM soruyu soracağım ve iki taraftan da “Ne alakası var” feryadı yükselecek.
Yine de soracağım.
Askeri mahfelin kapısında durup başı örtülü kadını içeri sokmayanla, restoran basıp, çoluğu çocuğu, eşi, kardeşi ile yemek yiyen insan fişleyen arasında ne fark vardır?
Benzerlik şudur:
Biri asker, öteki polis, ama ikisi de üniformalı..
İkisinin elinde de silah var.
Fark...
Biri içeri sokmadan fişliyor; öteki içeri sokup ondan sonra fişliyor.
Biri “siyasi muhtıra” veriyor..
Öteki kendi kafasına göre “ahlaki muhtıra”.
***
‘YETMEZ AMA EVET’ÇİYE
Asker sesini yükseltince aslan kesilen arkadaş, önce sana soruyorum: Polis, insanların yemek yediği yeri alenen basıyor, iki kadeh içki içen insanı çoluğu çocuğu önünde “muazzi” ediyor ve sen ne yapıyorsun?
Ya “Endişeli modern” deyip dalga geçiyorsun. Ya, “Aman ileri demokrasi cephesinde delik açılmasın, kol kırılsın, yen içinde kalsın. Asıl mesele askerdir. Polis olayı talidir” deyip es geçiyorsun.
Ya da hâlâ biraz vicdanın kalmış, ama cüretin yetmiyor; cılız, kendinin bile işitemediğin bir sesle fısıldıyorsun:
“Canım üç-beş polisin halt etmesi...”
Eeeh, daha dün Ankara’da halt etmişlerdi.
Üç gün geçmeden meydan okur gibi, Aydın’da da halt ettiler.
Üç-beş haddini bilmez daha...
***
‘BENİM DEVLETİM’ DİYENE
Üç artı üç eşittir altı.
Antakya’da hâkimi otelde basanları ekle, eder dokuz.
Kız öğrencinin çocuğunu düşürtecek kadar coplayan, biber gazı sıkanı da dahil et.
Kaç etti?
Gerçekten üç-beş haddini, yetkisini aşan polis görevlisi mi?
Elindeki yüzde 47 ile askeri hazır ola geçiren sivil irade, şimdi hepimize bunun gerçekten “birkaç polis yetkilisinin sorumsuzluğu” olduğunu göstermeli...
Hani sık sık duyuyoruz ya, “Benim devletim”.
İşte o...
‘MAHALLEYE GELMEZ’ DİYENE
Gelelim asıl meseleye...
Son yıllarda Anadolu’nun “küçük şehir gerçeğine” alışmıştık. Mahalle baskısını “muhafazakâr bölgelerin gerçeği”, adı konmamış anayasası saymıştık.
“İçki satan dükkân yokmuş, içkili restoran yokmuş”, bu “Anadolu gerçeğini” içimize sindirmiş; “Orası muhafazakâr küçük şehir, bizlerse kozmopolit büyük şehirlerde yaşıyoruz. Bizim mahalleye gelmez” diye avunup geçmiştik...
Şimdi küçük şehir kanunu, büyük şehre indi.
Mahalle baskısı gelmedi, polis baskını geldi.
İnsanları fişlediler diye Silivri’de askeri yargılayan irade, içkili mekâna giren herkesi, çoluk çocuk demeden basmaya, “Kimlikler bitte” diyerek fişlemeye başlayan üç-beş sorumsuz gerekçesiyle geçiştirebilir mi?
Silivri’de samimiyse, burada da olmalı.
Çevremde insanlar şaşkın soruyor.
“Postal sesi”, “tank sesi” susarken: Öteki mahalleden “siren sesi” mi yükselmeye, sivil “rap raplar” mı duyulmaya başladı.
“Kendini savunan demokrasi” tezi, askerin kışlasına çekilmesi ile çürütüldü.
Şimdi, onun yerine “Kendini savunan ileri demokrasi” tezi mi tedavüle sokuluyor?
***
DEVLETİN POLİSİNE
Ben devletin polisine hayatı boyunca saygılı olmuş, onu savunmuş, korumuş, o yüzden de aydın kesimden epey dayak yemiş bir insanım.
Polisimize hâlâ inanır, hâlâ güvenirim.
İçişleri Bakanı’nın demokrat kimliğinden hiç şüphem yok.
Polisin bazı uygulamalarını eleştiririm, ama Ergenekon’daki bazı çok tehlikeli örgütlenmelerin ortaya çıkarılmasındaki çabasını ve başarısını da asla inkâr etmem.
O nedenle bu bir “dost yazıdır”.
Eğer bu uygulamalar, “hükümetin politikası” değilse; bütün bunlar birkaç “yetkilinin” sorumsuz hareketi ise Emniyet’in gerçek anlamda demokrat insanları bunun üzerine gitmeli.
Çünkü her “sorumsuz” hareket sicili bozuyor.
İşte o nedenle valilikçe başlatılan incelemeyi merakla izliyorum ve sonuçlarının bu yazıyı külliyen tekzip etmesini umut ediyorum.
Kimseye içki içmesini tavsiye etmem. İçenlere de kararında içmelerini tavsiye ederim.
Ertuğrul ÖZKÖK / HÜRRİYET