POLİTİK DURUŞ ŞAHANE, SİNEMA BAHANE!
Sona eren 19. Adana Altın Koza Film Festivali'nin ardından çarpıcı tespitler ve izlenimler Murat Tolga Şen'in kaleminden&...
Birkaç saat sonra bizi götürecek uçağa binerek Adana’dan
ayrılacağız. Pazartesi’den beri Türkiye’nin en önemli sinemasal
etkinliklerinden biri olan Altın Koza Film Festivali’ndeyim.
Kusursuz bir organizasyonda kusurları çok filmleri izledik bir
hafta boyunca… Sinemamızın yeni favori teması: istenmeyen
gebelikler…
Daha baştan söylemek istediğim bir şey var; Türk/iye sinemasının
üretimleri gerçekten büyük çaba harcanarak hazırlanmış bu
organizasyonlara yakışmıyor. Dün gece bir sürü “En İyi” ödülü
dağıtıldı ancak bana sorarsanız bırakın ‘en’ olma durumunu
gerçekten ‘iyi’bir film bile yoktu. İzlediğimiz tüm filmler hatalı
üretilmiş ve yine ülke sinemasına mecburen ya da duygusallıkla
göstermek zorunda olduğumuz hoşgörüye sığınan işlerdi. Çok daha iyi
filmler görmeyi beklerdim/isterdim. Ancak son birkaç yıldır Adana
ya da Antalya’da hep böyle… Kağıt üstünde iyi gibi duran filmler
sinema salonunda “bitse de gitsek” diyerek izlediğim işlerden
ibaret…
19. Altın Koza’nın ulusal seçkisinde ileriki yıllara taşınacak bir
başyapıt yok. Hikaye sinemasından iyiden iyiye vazgeçildiği için
yarışan filmlerin çoğunu vizyonda izleyebileceğinizi de
sanmıyorum.
Altını çizmek istediğim samimi fikrim şudur: filmler yarışmaz!
Sinemayı bir sanat formu olarak görüyorum (sinema 7. Sanat mıdır
tartışmalarına hiç girmeyelim) ve filmlerin yarış atı gibi
yarıştırılmasını doğru bulmuyorum. Benim dememle de olacak bir şey
değil tabi ancak her gönülde başka bir aslan yatar. Dün gece de
öyle oldu. Herkesin favorisi başkayken “Babamın Sesi” tahmin
edilemez bir şekilde “En İyi Film” ödülüne uzandı.
Bana göre oldukça hatalı bir karar bu… Yeraltı, Gözetleme Kulesi ve
hatta Araf gibi çok daha ‘iyi’ filmlerin yanında bu filmi öne
çıkarmak sinemayı değil politik duruşu ödüllendirmektir. Ayrıca
hiçbir festivalde sadece “en iyi film” olmak mümkün değildir. Önce
oyuncu, ses, senaryo, kurgu ödüllerini toplarsınız sonra da en iyi
filmliğinizi ilan edersiniz. Bizim festival jürileri sağolsun,
herkese ödül dağıtacağız derken bir güzel saçmalıyorlar.
ABD’de yaşayan sinema yazarı dostum Oktay Ege Kozak’la yaptığımız
sohbetler sırasında, “Amerikan bağımsız sinemasının en büyük sorunu
politik duruşun öne çıkması ve kötü filmlerin sırf bu yüzden
ödüllendirilmesi” olduğunu söylemişti ki artık bu tespiti Türk/iye
sineması için de yapabiliriz. Bir filmin sinemasal yeterlilikleri
tamamen göz ardı edilerek ödül verilmesi ancak sinema yapmak
konusunda yeteneksiz insanların politik bir doğrusalcılık etrafında
kabız üretimler yapmasına yol açabilir. Bu da çok arzuladığım bir
şey değil!
Başka bir sıkıntıyı daha işaretlemek lazım... Geçen yıldan beri
dikkatimi çeken ve bazen dile getirdiğim bir şey bu… Usta
sinemacılar, ilk filmini çeken gençlerin arasında kayboluyor.
Neredeyse tüm festival jürilerinde “gençlerin önünü açalım”
duygusallığında bir yaklaşım var. Gençleri tutan yok ki… Yarışan
filmlerin çoğu zaten onlara ait, çünkü sinema yapmak hiç bu kadar
kolay olmamıştı. Yeşilçam’ın usta-çırak ilişkisi sonlandığından
beri fonu kapan filmini çekiyor, festivalleri geziyor sonra da bir
güzel batıyor. Onları ödüllendirelim derken yılların sinemacıları
es geçiliyor. Bu yılın kaybedenleri de Erden Kıral, Derviş Zaim,
Zeki Demirkubuz ve İsmail Güneş oldu. Ustalar filmlerini
festivallere göndermek konusunda her geçen yıl daha da
hevessizleşiyor. Acilen adil bir tartıya ihtiyaç var.
Net olalım: Altın Koza bu yıl en görkemli ve kusursuz bir
organizasyonunu gerçekleştirdi ama Türk/iye sinemasının tadı yok.
Jüri kararları yine yanlı, bu yüzden de hatalı. Biçime yaslanacağım
diye kırk takla atan filmler bana bir şey vermiyor artık. Ya da
Zeki Demirkubuz’un icadı olan 3. Sayfa sinemasının iyice kabız
örneklerini görmekten hoşlanmıyorum eskisi kadar... Festivalde
yarışan tüm filmler içinde Devir’den ve Siirt’in Sırrı adındaki
belgeselden gayrı umut veren, yaşamı olumlayan başka bir filme
rastlamak mümkün değildi. Marjinalleştirilmiş bireysel dertlerinin
de peşine de bu kadar düşülmez ki!
Memlekette demokrasiyi kıtırkıtır kesiyorlar, öğrenciler okul
yerine hapse giriyor, İşçilerin sosyal hakları tırpanlanıyorken
biraz da bunlardan bahsetmek lazım. Ya da bu karanlığın içinden
biraz umut verin bize… Olimpiyatlarda “abla koş, arkandayım”
diyerek birinci, ikinci olan insanlarımız var. Onların hikayeleri
nerede? Uzaklara bakan adamların/kadınların peşini bir müddet
bırakalım nasıl olsa geri döndüğümüzde onları yine Ada manzarasına
bakmaya devam ederken bulacağız!
Twitter.com/murattolga