"PİSLİĞE PİSLİK ATILMAZ,ÇÜNKÜ KARAKTERİNDE DEĞİŞİKLİK OLMAZ"!..REHA MUHTAR KİMLERİ KASTETTİ?...
Vatan yazarı Reha Muhtar, meslek hayatında kendisine atılan iftiraları ve uğradığı bazı ihanetleri kaleme aldı.İki farklı olayda iftira atan üç gazeteciden bahseden Muhtar'ın kimleri kastettiği merak konusu oldu!..
İFTİRA VE İHANET
Kar gibi olsan yine iftiradan kurtulamazsın" demişti Sheakespeare...
Aslında en çok kar gibi bembeyaz olanlar iftiraya uğrarlar...
En açık, en şeffaf, en kompleksiz davrananlar iftirayı çağırırlar...
İftira pislikten beslenir, ama pisliğe bulaşmaz... İftira temize yönelir...
Çünkü adı üstünde iftira pislik atmak demektir...
Pisliğe pislik atılmaz, çünkü atıldığında karakterinde bir değişiklik olmaz...
Onun için temize pislik ve iftira atılır...
Atılır ki üstü başı kirlensin, temiz olarak kalmasın, o da pislensin...
Pislikler eşitlensin...
***
Sheakspeare'in bile nasiplendiği iftiradan, elbet ben de en ağırlarıyle nasiplendim...
Suçsuzken suçlu gösterilmeye duyduğun korkunç öfkenin enerjisinden mi, yoksa Tanrı'nın müdahalesinden mi bilmem iftiracılar sonraları bir yerlerde büyük felaketlerle karşılaştılar...
Kopenhag'da UEFA finaline gitmiştim...
Show haberde olduğum günler... Kopenhag meydanından hergün Türkiye'ye yayın yapıyorduk...
Alana toplanan 1500-2000 kişinin tamamı bizim yayın aracının etrafına geliyordu...
Kordonlar oluşturuluyor fayde etmiyor, bizim Beton'un başkanlığındaki koruma ordusu delinip geçiliyor, millet maç seyreder gibi bizi seyrediyordu...
Aynı meydanda yayın yapan onlarca yayın aracının etrafında ise beş on kişi dışında kimse yoktu...
Diğer yayıncı arkadaşlarımın bu durumdan rahatsız olduklarının farkındaydım...
Ama hayatımın en büyük iftiralarından birini burada yiyebileceğimi doğrusu hiç düşünmemiştim...
Otelde 8 gazeteci oturmuş laflıyorduk...
Saatler geçiyor, sohbet koyulaştıkça keyifleniyor, gazeteci muhabeti şenleniyordu...
Bir gazeteci arkadaş geldi, "Olay çıktı" dedi, "Bizim taraftarlarla İngilizler arasında kavgalar çıkıyor..."
Bazı arkadaşlar, hemen dışarı fırladılar...
Ben bir süre daha otelde kaldım, sadece arkadaşlarımı telefonla arayıp, olayları izlemesi için uyardım...
Gece vakti olaylar arttı, bize de çıkıp ahaliyi sakinleştirmek düştü...
Neyse çekimleri yaptık, yattık...
Ertesi günü, bir haber dolaşmaya başladı...
"Olayları Reha Muhtar çıkardı... Çekim yaparken İngilizleri tahrik etti, arkasından her yerde olaylar patladı..."
Önce şaka yapıyorlar zannettim...
Sonra baktım söyleyenlerin yüzünde gülümseme falan yok...
Böyle durumlarda insan bir aptallaşır...
Hani çevresine falan bakar, "Sen biliyorsun" gibisinden...
Durumum aynen öyle...
İstanbul'a döndüm, söylenti devam ediyor...
Öyle kötüdür ki böyle anlar...
"Kardeşim ben saatlerce 7 gazeteci ile birlikte otel lobisinde oturuyorduk... Dışarıya adımımı bile atmadım... Dalga mı geçiyorsunuz?" diyorum, dediğimle kalıyorum...
Öğreniyorum ki bir televizyoncu meslektaşım bu söylentiyi yayıyor...
Akılları sıra benim "kavgalara neden olduğumu" söyleyip, etik bir haberci olmadığımı yayacaklar...
O günlerde, en önemli çabaları "kendilerinin etik, benim ise etik olmadığıma" insanları inandırmaktı...
Günlerce aylarca, bütün belgeleri toplayıp bu iftiraya karşı mücadele ettim...
Basın Konsey'lerine kadar müracaat ettim, karar çıkarttım...
Ama o iftirayı atanlar öyle bir ah almışlardı ki, "hayatlarında bir gün o ah çıkacaktı..."
Tanrının ve hayatın adaleti bunu sağlayacak