"PEYNİRLİ SADE,BANA MÜSAADE"!..MESUT YAR, POSTA'DAKİ GÖREVİNDEN İSTİFA ETTİ!..
Kanal 1 Genel Müdürü Mesut Yar, Posta'daki TV yazılarını artık yazmayacak. İşte Mesut Yar'ın Posta'da bugün yayınlanan veda yazısı...
Peynirli sade bana müsaade!
Sevgili Murat´ın (Sabuncu) Tempo dergisinde yazılarıma başladığımda benim için sarf ettiği "Kelimelerin Efendisi" sözlerini unutamam. Basit bir selamlaşmaktan ziyade benim yazıyla olan ölümsüz aşkımın özetiydi o iki kelime...
Hayatımda "efendilik" kavramının iktidarı tanımlayan kısmıyla hiç ilgilenmedim. Benim için efendi olabilmenin sokak ağzındaki yeri yücelticiydi. Tevazu ve masumiyeti simgeleyen tanımı yani...
Yazılı basına Televizyon eleştirmeni olarak dönmem, irademin dışında gelişen olaylar bütününün bir sonucuydu. Sabah gazetesinde başlayan bu ilginç deneyim, şimdi anlatmanın manası olmadığı bir sürü tuhaf anıyla son bulmuştu...
Bir istifa mektubu ve ardından gelen rahatlama hissi. Özgürlüğüyle karakteri arasında makas olmayan hemen herkes yakından bilir bu duyguyu...
Neredeyse yirmi yıla dayanan televizyonculuk geçmişimin bir sonucu olarak başladığım eleştirmenlik işinde, tarafsızlık ipi üstünde bir cambaz gibi denge yürüyüşü yapmaya çalıştım. Rüzgarlıydı hava. Ve her adım giderek zorlaşıyordu bir öncekine oranla...
Nihayet bitmişti. Ve bir hayli rahattım. Aslıma dönmüş ekranıma sabitlemiştim kendimi. Beni kalabalıklarla buluşturan ekrandaki Mesut Yar´dı çünkü...
Türkiye´de televizyon izleyen herkesin dolabında bir eleştirmenlik gömleği askıda durur. Ertesi gün, sokakta, kahvede, büroda yada bir dedikodu molasında, akşam izlenen ne varsa sohbete girer bir yerinden...
Herkesin bir fikri vardır gözünün tanıklık ettiğinin üstüne. Dolayısıyla herkes biraz Burhan Ayeri, Erdoğan Sevgin, Cengiz Semercioğlu,Yüksel Aytuğ, Sina Koloğlu, Aykut Işıklar, Bekir Hazar, Atilla Aydoğdu, Neslihan Akdaş, Mehmet Güler, Tuna Serim, Gül Özgüven, Ahu Erkıvanç ve yahut Mesut Yar´dır...
Milyonlarca eleştirmen arasında saydıklarımı fikir önderi yapan tek şey de duygularını yazıya dökebilecek mecralarının oluşudur. Bu denli basit bir denklem...
Neyse. Şimdi elinizde tuttuğunuz gazetenin kaptanı Rıfat Ababay, "Bizde televizyon yaz" teklifini yaptığında iki seçeneğim vardı. İlki, "yeniden düşman kazanmaya niyetim yok" diyerek konuyu kapatmak, ikincisi "ortak aklı yakalayabilir miyiz acaba?" diyerek yazı otobanına yeniden girmek. İkincisini seçtim...
Bir buçuk yıl olmuş. Anılarımı karıştırdığımda kalbimi kıracak, beni izleyip yazmaktan soğutacak hiçbir şey yaşamadığımı görüyorum...
Posta gazetesi ve takım arkadaşlarımı Türkiye´nin en iyisi yapan da bu "medyada çok görülmeyen" manevi servetleri zaten...
Bir insanın kendi rahatını kaçırması için türlü nedenleri olabilir. Benimkisi basit bir yol ayrımı. Geleceğin saatini şimdiden kurma çabası yada...
Bizde köşeleri tutanlar, koltuklarının emanet olduğunu unutarak yayılırlar şöyle bir. Sonra ölümsüzlük üzerine geliştirdikleri teorileriyle takipçilerini ve elbette kendilerini uyutmaya çalışırlar. Bir dönem böyle gider bu.
Emanet koltukları altlarından çekilince görmelisiniz onları. Bir hayli komiktir manzara. Her doğanın bir gün öleceği esasından sapmış oldukları için şuursuzca debelenirler. Sonrası karanlık...
Ah evet. Basit bir yol ayrımı demiştim. Bu köşede yayılmadan, derli toplu yaşadığım için kişisel mevzulara hiç girmedim. Bilirsiniz...
İlk ve son kez kamuya açıyorum durumumu. Geçen ayın başında Kanal 1 televizyonunun genel müdürü oldum. Henüz emekleyen bir ekranın başına geçtim yani...