19 Kas 2010 17:17 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:48

PELİN BATU'DAN ESKİ SEVGİLİSİNİ KIZDIRACAK SÖZLER; ''AHMET HAKAN'I OKUMAM!''

Entelektüel yazar Pelin Batu, eski sevgilisi Hürriyet yazarı Ahmet Hakan'ı New York'tan bombaladı!

Diplomat babanın oyuncu kızı olarak tanıdık O’nu 14 yıl önce... Ardından güzelliği ile dikkatleri üzerinde topladı, oyunculuk serüveni başladı... Yaklaşık 20’ye yakın filmde başrol oynadı. Yurt dışında başladığı Edebiyat, felsefe, tiyatroya eğitimlerine tarih bilimini ekledi.

Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Bölümünde doktora öğrencisi oldu.

Entelektüel ve araştırmacı bir öğrenci olmak yeterli gelmedi. Öğrendiklerini paylaşmalı, bildiklerini bilmeyenlere aktarmalıydı...

Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu ile beraber yaptığı programla sıkıcı olduğu düşünülen tarihi Türk halkına sevdirdi. İçtenliğini ve doğallığını da ekran karşısına taşıdı. Uykusu geldiğince uykuya daldı, Murat Bardakçı’ya kızdığı anlarda tepkisini masa üzerine çıkarak gösterdi...

Son dönemin en çok konuşulan isimlerinden Pelin Batu… Seveni de çok, antipatik bulanı da...

Programında her yaptığı bir olay, her sözü skandal muamelesi görüyor. Medyatik olmaktan ne kadar kaçmaya çalışsa da, sonunda sansasyonlarıyla yine medyanın merkezinde yer alıyor.

Bu sefer her şeyden uzaklaşmak, sır gibi sakladığı yeni kitabının hazırlıklarına başlamak için farklı bir rota seçti.

Paulo Coelho’nun Simyacı’sı misali, çıktığı seyahatte Pelin Batu’nun yolu, 14 yıl sonra ilk kez New York’a düştü.

Bana da Batu’yu kendi vahasında yani zamanının büyük bir kısmını geçirdiği New York Halk Kütüphanesi’nde ziyaret etmek, yaşadıklarını ve yeni projelerini Sabah için paylaşmak kaldı...

14 yıl sence de uzun bir zaman değil mi, bunca yıl New York’tan uzak kalmanın özel bir nedeni var mı?

En son üniversite dönemimde buradaydım, 11 Eylül saldırılarının ardından buradaki eski arkadaşlarım New York’un ruhunun kaybolduğunu söylediler. Şehri o şekilde görmek istemedim. Hiç canım gelmek istemedi. Üzerine bir de Amerika’da ekonomik kriz oldu. Gelişimi hep erteledim.

New York’u görmeyeli çok değişmiş mi?

Bir kere İngilizce konuşan azalmış, herkes kulağında kulaklıkla müzik dinliyor, ya da telefonla konuşuyor. Herkes iç dünyasına kapanmış durumda. Kimse birbirine iyi günler bile demiyor. Ekonomik krizin bu kadar etkilediğini düşünmezdim. Amerika’nın durumu bana 1949’daki depresyon sonrası donemi hatırlattı. Ayrıca birkaç hayal kırıklığı yaşadığım şeyler de oldu. Örneğin resme çok meraklıyım. Soho 14 yıl önce sanat merkezi gibiydi. Yaşayan en yetenekli sanatçıların eserleri orada sergilenirdi. Şu anda ise büyük bir alışveriş merkezi haline dönüşmüş. Galeriden çok mağaza var.

New York’un en çok neyini özledin?

Şehrin her yerini çok özlemişim. Hemen her günüm kütüphanede, yazı yazmak ve okumakla geçti. Resim çok yaptım. İstanbul’da nedense resim yapamaz olmuştum. Burada aldığım her nefes ilham oldu, sayfalarca resim yaptım. Kuzenim, Tan Yeşilada ile saatlerce gece gündüz yürüyüşler yaptık. Kısacası lise yıllarımda yapmaktan en keyif aldığım şeyleri yeniden yaparak çocukluğuma döndüm. Uzun zamandır beni bu kadar mutlu eden başka bir şey olmamıştı.

SADECE BANA DEĞİL AYSUN KAYACI’YA DA BİR AYIP YAPILDI

Buraya geldiğinin ilk haftası Murat Bardakçı ile yaptığın programdan ayrıldığın ve yerine Aysun Kayacı’nın geldiği yazıldı. Neler hissettin okuyunca? Aysun Kayacı yerini doldurabilir miydi sence?

Murat Bardakçı’yı tanıyorum, böyle bir şeye karar verselerdi mutlaka beni arardı, önce benim haberim olurdu diye düşündüm. O yüzden haberin gayri ciddiyetle yapılmış bir haber olduğu konusunda şüphe duymadım. Bu sadece bana değil Aysun Kayacı’ya karşı da yapılmış bir ayıp. Biz burada tarih yarışması yapmıyoruz. Onun aldığı tarih eğitimi hakkında bilgi sahibi değilim ama o da renkli bir kişilik bence, güzel de yapabilirdi.

Sence neden sürekli programdan ayrıldığınla ilgili haberler yayınlanıyor? Birileri gerçekten ayrılmanı mı istiyor?

Neden olduğunu ben de bilmiyorum, bir anlam veremiyorum. Sürekli dedikodular ve saçma sapan haberler zinciriyle karşılaşıyorum. Duymamaya çalışıyorum, gülüp geçiyorum. Ama 5 haftalığına kafa dinlemek, tezimi tamamlamak için New York’a geliyorum. Burada da aslı olmayan haberler peşimi bırakmıyor.

Mutlu musun ekran önünde olmaktan?

Çok mutluyum. Tarihi çok seviyorum. Programı da iş olarak değil, zevk aldığım konuları okuma, tartışma, araştırma fırsatı veren, hayatımın bir rengi gibi görüyorum. Ama itiraf edeyim ki bu kadar ön plana çıkacağını hiç düşünmedim. 3 kişi tarih konuşuyor, 5-6 saat sürüyor. Tanımlarken bile kulağa sıkıcı gelebiliyor ama oldukça da izleniyor. Türkiye de kime sorsanız belgesel izliyorum, kitap okuyorum derdi. Halbuki bizde belgeselleri eskiden RTÜK tarafından televizyon kanalı kapatılınca ceza olarak koyarlardı. Yurt dışında ise, en çok televizyon izlenen saate belgesel konuluyor. Son yıllarda farklı programlar yapılmaya başlandı. Halkın ilgisinin papparazzi programları dışında eğitici programlara da kaymaya başladığını düşünüyorum.

EKRANDA UYUYA KALDIĞIMI İZLEYİNCE BEN DE GÜLDÜM

Televizyon programındaki polemikleri daha sonra izlediğinde nasıl tepki veriyorsun?

Kendi programlarımı mecbur kalmadıkça izlemiyorum. Ekranda uyuya kalmamı soruyorsan, evet onu izleyince ben de güldüm. Ama saatin 5’inde Anadolu’daki tarikat tarihinin iç yüzünü konuşmak da insanın uykusunu getirebiliyor.

Murat Bardakçı programda seninle çok uğraşıyor. Hiç "Yeteerrrrr" diye haykırasın gelmiyor mu?

Fikir uyuşmazlığı tabii ki oluyor ama kişisel algılamadığımız için de bir problem yaşamıyoruz. Gerektiği yerde tepkimi ortaya zaten koyuyorum. Murat Bardakçı, şahsına münhasır bir karakter. Arkadaşları arasındaki lakabı "Şeytan"dır. Bunu kızmaz umarım söyledim diye. (gülüyor) Ben onu İngiliz beyefendilerine benzetiyorum. Onlar gibi yastığı belli derecede olmasını isteyen, elinde özel kıvamında çayını içen, kibar ama aynı zamanda isterse karşısındakini yerin dibine batırmasını çok iyi bilen, birdenbire tahmin edemeyeceğiniz kadar acımasız olabilen bir karakter.. Eğer yanında duruyorsan dünyanın en renkli arkadaşlarından biri. Ama eğer karşı tarafta duruyorsan çok acı o kimse için. Biz genelde tarih konusunda farklı düşünsek de, zevk aldığımız konular ortak, saatlerce resim ve müzik konusunda çok keyifli sohbetler yapabiliriz. Gerçi çevre meselelerinde bazen birbirimizi öldürecek gibi bakıyoruz ama... (Gülüyor)

Erhan Afyoncu’yu nasıl buluyorsun?

Erhan ile tamamen farklıyız, tarihte ve politika da hiç uyuşmuyoruz. Erhan’nın bilgisayar gibi bir zihni var. Tam bir tarihçi. Tatil anlayışı bile Osmanlı’nın savaştığı bir tarlaya gidip bakmak. Ben Bati kaynaklarını kullanıyorum, Erhan Osmanlı tarihçisi olduğu için sadece Osmanlı kaynaklarını araştırıyor. Bir konuyu tartışırken tabii ki Osmanlı kaynaklarını kullanacağız ama bir de evrensel resmi unutmamak gerek. Dünya tarihini bilmeden yorum yapmak bence eksik bilgi vermektir. Bir akademisyenin kendi konularının dışında da bilgisi olmalı. Örneğin bir edebiyatçının Rönesans’ta yaşamış gibi o dönemle ilgili bilgisi olmalı, sanatın diğer dallarından da fikrini sunmalı diye düşünüyorum.

Televizyonculuğun daha çok ön planda şu anda, peki ya oyunculuk?

Ben senede 1 ya da 2 film yapıyorum. Doktoraya başladıktan sonra da derslerim nedeniyle gelen tüm dizi tekliflerini geri çevirmiştim. Ama artık derslerim biteceği için önümüzdeki yıl gelecek teklifleri değerlendirebilirim. Yakında bir film projesi var zaten. Çok kaliteli işler yapılmaya başlandığını görüyorum, ben de gelecekte utanmayacağım işlerde yer almak isterim.

Böyle konuştuğuna göre, geçmişte pişmanlık duyduğun işler var herhalde…

Beni hayal kırıklığına uğratan filmler oldu tabi. Oyuncu olarak ben rolümü yapıp çıkıyorum ama filmin bütününe bakınca konunun işlenişi beklentilerinizden farklı çıkabiliyor.

"FİLM ŞİRKETLERİNİN İLK SORUSU SENARYONDA CİNSELLİK VAR MI OLUYOR"

Kendin senaryonu yazmayı hiç denedin mi?

Aslında bir defa yazdım. Ama senaryonun pazarlamasını iyi yapamadık. Çok utangaç bir insanım ve yazdığınız senaryoyu kabul ettirmeye çalışmak çok itici geldi. Çünkü film şirketlerinin ilk sorusu içerikte cinsellik olup olmadığı idi. Bu tarz utanç verici sorulara maruz kalmak istemiyorum. Bu piyasa da kararlı, azimli, hırslı olmak güzel ama bu güne kadar rol koparmak, ünlü olmak için pek çok şeyi göze alanlara şahit oldum. O insanlara hayretle bakıyorum.

Hangi yönetmenleri beğeniyorsun?

Fatih Akın’ın dünyası bana hitap etmese de yönetmenliği iyi, müzik zevki karakter yaratımını seviyorum. Hiç sahtelik yok. Yeşim Ustaoğlu’nun son filmini sevdim. Kutlu Ataman’nin yaptığı işlere de saygı duyuyorum. Antalya Film Festivali’nde çok güzel filmler izledim. Şu anda sinema sektöründe dünyada bir kuraklık var ama son yıllarda Türk sineması oldukça kendini geliştirdi diye düşünüyorum.

AHMET HAKAN’I OKUMUYORUM

Mahsul Kırmızıgül’ün son filmi "New York’ta 5 Minare’yi izledin mi? Ne düşünüyorsun yönetmenliği hakkında?

Açıkçası izlemedim. Zamanımı televizyon karşısında geçirince suçluluk duyuyorum. İnsanların farklı alanlarda çaba göstermelerine saygı duyuyorum. Utanarak söylüyorum ama öncelikle izlemek istediğim en az 20 film var. Mahsun’un filmini ne zaman izlerim ya da izler miyim bilmiyorum. Fakat eleştirilerde beğenildiğini okudum.

Eski sevgiliniz Ahmet Hakan gazetedeki köşesinde film ile ilgili ağır bir eleştiride bulundu, okudunuz mu köşe yazısını?

Hayır, hiç bir fikrim yok. Ahmet Hakan’ı okumuyorum. Kendiyle dalga geçebilen insanları severim, ama kendini tekrar eden insanlardan hoşlanmam.

"TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK KONULU BİR KİTAP YAZACAĞIM"

Oyunculuk ve televizyonculuğun yani sıra 3 tane de kitabin yayınlandı. Nasıl gidiyor yazarlık?

Edebiyat beni çok heyecanlandıran bir alan. Doktoramı verdikten sonra da akademisyen olarak okulda kalmak, çalışmalarıma ve araştırmalarıma devam etmek istiyorum. En mutlu olduğum yerin okul olduğuna karar verdim. Yazı yazmak benim için nefes almak gibi. Küçükken de ne olacaksın dediklerinde "öğrenci" derdim. Kitaplarıma gelince... Şu anda yeni bir kitap projesi üzerinde çalışıyorum. Gerçekten çok yeni bir proje, ilk kez de sana söylüyorum. New York’a gelir gelmez kitap yazma teklif aldım. Beni çok heyecanlandıran bir teklifti bu "Türkiye’de Kadın Olmak"konulu bir kitap yazmaya başlıyorum. Kitap İngilizce olacak ve Amerika’da yayınlanacak. Amerika’da yaşayan İngiliz bir yayınevi sahibi tarafından basılacak.

Kitapta Türk Kadınını Adan Z’ye didaktik bir biçimde değil, benim izlenimleriyle objektif olarak anlatacağım. New York’ta pek çok gazeteci, yazar ile tanıştım, farklı entel ortamlarda bulundum. Avrupa ya da Amerika kültürü ile yetişmiş insanlarda bile "Türk Kadını" ile ilgili kafalarında kocaman bir soru işareti var. Çünkü biz ne doğuyuz ne batı, iki kültürün arasında kalmışlık var. Bence bu bir taraftan kültürümüze zenginlik katarken bir taraftan pek çok soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Bu sorulara kitabımda cevap arayacağım.

"KÜRT KADINLARINI HEYECAN VERİCİ BULUYORUM"

Kitabınızda nasıl bir Türk kadını portresi olacak?

Bir şeyi ispatlama çabasında değilim, tarafsız, kendi gözlemlerime ve fikirlerime dayanan bir anlatım içinde olacağım. Türk kadını deyince insanların aklına türbanlı bir kadın ya da Ortadoğulu kadın modeli geliyor. Bu iyi ya da kötü demiyorum ama türban üzerinden ucuz politikalar yapılıyor ve olan yine kadınlara oluyor. Ayrıca Kürt Kadınlarını da inanılmaz heyecan verici buluyorum. Çok politik ve kendilerini geliştiriyor olmaları harikulade bir şey. Kitabımda onlara da yer vereceğim.

Ayça Çalışkan / USA SABAH