Pelikan dosyasında adı geçen Mahçupyan: Benim anladığım, Tarzan(lar) zor durumda...
Karar yazarı Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasındaki krizi konu alan Pelikan Dosyası için ilginç bir yorum yaptı.
Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan
ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında anlaşmazlık yaşandığına dair
iddialar içeren ve kendi adının da geçtiği "Pelikan dosyası" adlı
blog yazısıyla ilgili olarak, "Benim anladığım, Tarzan(lar) zor
durumda…" dedi.
Mahçupyan ayrıca, şikayet dilinin siyaset üzerinde etkili
olmadığını savunarak, "Güven ve istikrar ortamına muhtaç iş
dünyasının Kürt meselesinde çözümden yana olmasında şaşırtıcı bir
durum yok. Çatışma bitsin istiyor ve taleplerini her fırsatta
seslendiriyorlar. Ne var ki bu ‘şikayet’ dili hemen her zaman
siyasetten beklenti ve temennilerle sonuçlanırken, siyaset üzerinde
etkili olmuyor. Şikayet etmeye çok alıştık. Ama umarım fıtratımız
bu değildir… Türkiye’nin ‘yapıcı itirazlara’ ihtiyacı var." diye
yazdı.
Etyen Mahçupyan'ın, "İş dünyası çözüm sürecinin neresinde?"
başlığıyla yayımlanan (5 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Güven ve istikrar ortamına muhtaç iş dünyasının Kürt meselesinde
çözümden yana olmasında şaşırtıcı bir durum yok. Çatışma bitsin
istiyor ve taleplerini her fırsatta seslendiriyorlar. Ne var ki bu
‘şikayet’ dili hemen her zaman siyasetten beklenti ve temennilerle
sonuçlanırken, siyaset üzerinde etkili olmuyor. Çünkü hem yaptırımı
yok, hem de iş dünyasının bir bölümü zaten siyasete yakınlığı
sayesinde para kazanıyor. Ama küresel ekonominin gereklerine adapte
olmuş, niteliksel sıçrama yaşamış firma ve gruplar da var. Acaba
onların Kürt meselesi bağlamında yapabilecekleri hiçbir şey yok
mu?
***
Geçenlerde Prof. Nazım Ekinci’nin PODEM’in Diyarbakır toplantısında
söylediği üzere, çatışan tarafların pozisyonlarının birbirine çok
uzak olması, çatışma sürdüğü sürece iş hayatını nefessiz bırakıyor.
İş dünyası, kötü yönetiliyor olunsa da, en azından istikrarlı ve
öngörülebilir bir geleceğe muhtaç. Çatışma bunu olanaksız kılıyor…
Öte yandan gelinen noktada bir ‘çözüm masasının’ kurulması da pek
gerçekçi gözükmüyor. İlaveten, çözüme yönelme açısından işlevsel
olabilecek bir yabancı üçüncü gözü ise en azından devlet kanadı
kategorik olarak reddediyor. Yani birbirinden çok farklı tezleri
olan, birbirini duymayan ve konuşmayan, dışarıdan gelebilecek
yardımcı müdahaleyi de istemeyen tarafların çatışmasından söz
ediyoruz… Buradan bir çözümün çıkmayacağı aşikar.
***
Tek umut ‘içerden’ sahici, objektif ve güvenilir bir üçüncü gözün
ortaya çıkmasıdır. Soru, bunun iş dünyası tarafından karşılanıp
karşılanamayacağı… Soru, Güney Afrika’daki ayrımcı devletin
uzantısı olan ‘beyaz’ iş adamının becerdiğinin, Türkiye’de devlete
daha az bağımlı ‘beyaz’ iş adamları tarafından becerilebilip
becerilemeyeceği… Bugün sorulduğunda iş adamları da fikirlerini
rahatlıkla söyleyebiliyorlar ama bunun siyasi gücü bulunmuyor.
Mesele sorulmasa da konuşacağı kesin olan bir iş adamı inisiyatifi
üretmek ve bunu ‘üçüncü göz’ haline getirmek.
***
İş dünyasının bunu başarabilmesi ‘siyaset-üstü’ olabilmesiyle
ilintili. Dürüstlük ve nesnellik üzerinden kazanılacak güven ve
itibar, ihtiyaç duyulan meşruiyetin de kaynağını oluşturacaktır.
Eğer hakkaniyetli bir hakem olarak ortaya çıkabilirse, bu türden
bir iş adamı inisiyatifinin önce muhatap, ardından müdahil ve
nihayet kamusal vicdanın sesi ve taşıyıcısı olması beklenir. Bunun
cesaretlendirici psikolojik temeli bazılarının kendilerini çözüme
duygusal olarak adamaları ve ‘barış neferliğine’ talip olması…
Sonrası iş dünyasının hiç de yabancısı olmadığı bir organizasyon ve
strateji meselesi.
Söz konusu stratejinin birçok unsurunu örneğin Güney Afrika’daki iş
dünyası örgütlenmesinden çıkarsamak mümkün… Ancak ‘ortak sorun,
ortak kader, ortak çözüm’ sloganının ruhuna uygun hareket
edildiğinde doğru kanalların açılma ihtimali zaten yüksek
olacaktır. İdeolojilerden ve kimliklerden arınmış kuşatıcı bir
yaklaşım sergilendiği takdirde bu türden bir girişim toplumun tüm
katmanları tarafından benimsenecektir…
***
Eylem planı olarak ise, iki tarafın kırmızı çizgilerine takılmadan,
onları farklı renkte çizgilere yönlendirmek düşünülebilir. Her iki
tarafın da son kertede taviz verebileceği ama riskli bulduğu
(pembe?), pazarlık amacıyla elinde tutup bir şeyler almadan vermek
istemediği (sarı?) ve karşı tarafı teşvik için kullanabileceği
maliyetsiz adımlardan oluşan (yeşil?) kozları, çizgileri var. İş
dünyası ‘işe’ yeşil çizgilerle başlayabilir…
Şikayet etmeye çok alıştık. Ama umarım fıtratımız bu değildir…
Türkiye’nin ‘yapıcı itirazlara’ ihtiyacı var.
Pelikan notu: Benim anladığım, Tarzan(lar) zor durumda…