21 Kas 2012 14:55 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:24

"PEKİ GERÇEKTE ÖYLE Mİ, BU SAATTEN SONRA DARBE OLMAZ MI?"

Bugün yazarı Adem Yavuz Arslan, 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren'in hakim karşısına çıkmasını değerlendirdi..

Her darbeci bir gün yargılanacaktır!

Gazze'ye yönelik İsrail saldırıları ve açlık grevi tartışmaları nedeniyle gündemin gerisine düştü ama Türkiye dün tarihi günlerinden birini yaşadı.

Geçmişi darbeler, cuntalar, muhtıralarla dolu bir ülkede ilk kez fiili bir darbe yargı konusu yapılıyor ve en önemlisi 94 yaşında olsanız bile hakim karşısına çıkarılıyorsunuz.
Sadece bu aşamaya gelmiş olmak bile tarihi öneme sahip. Tabii ki davanın eleştirilecek, eksik bulunan yönleri var.

Keşke çok önce yargılanabilselerdi. Keşke Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya mahkeme salonuna getirilebilseydi.

Ama unutmamak lazım ki sanıklar 90 yaşını aştılar ve doğal olarak bu yaştakilerin 'fiziksel birtakım sıkıntıları' olur.

Ama şundan emin olmak lazım, eğer sanıkların salona getirilme imkanı olsaydı bu da yapılacaktı.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 9. duruşmada sanıkların görüntülü kimlik tespitleri yapıldı.
Evren Ankara GATA, Şahinkaya ise İstanbul GATA'da idi.

Her ne kadar avukatların görüntünün beden dilini yansıtmadığı yönünde itirazları olsa da aslında ekrana yansıyan görüntü son derece açıktı.

Zaman zaman elleri titreyen sanıklar sık sık da sorulanları anlayabilmek için destek aldılar.
İddianameyi dinlediler ama anladılar mı orası pek anlaşılamadı.

Fakat ne olursa olsun, 94 yaşında da olsanız, darbenin üzerinden 32 yıl da geçse hakim karşısına çıkıyor olmak önemli bir kazanım. Hele hele hâlâ darbecilikten medet umanların, hâlâ darbe yapma heveslilerinin olduğu düşünülürse.

Darbeci zihniyet kolay yok olmaz

Aslında 12 Eylül yargılamasından hareketle genlerimizdeki darbecilik virüsünü de tekrardan tartışmaya açmak şart. Çünkü AK Parti'nin iktidarda 10 yılı devirmesi ve askeri vesayetin ciddi oranda törpülenmesi nedeniyle ciddi bir rehavet hali oluştu.

Öyle ki 'bu saatten sonra darbe olmaz, muhtıra verilemez' algısı çok yaygın.
Hatta 'özgüven patlaması' yaşayan bazı çevreler 'Ergenekon ve Balyoz gibi davalara artık ihtiyaç yok. Genel afla yeni bir sayfa açılabilir" görüşünde. Bu görüşlerini de yüksek sesle dile getirmeye başladılar.
Peki gerçekte öyle mi? Bu saatten sonra Türkiye'de bir darbe olmaz mı?

Keşke bu soruya 'zinhar tekrar etmez' cevabı verebilseydik. Ama darbecilik öyle enteresan bir gen ki uygun iklim ve zemini bulduğu anda yeniden filizleniyor.

O yüzden dönemsel ya da kişisel kazanımları kurumsallaştırmak şart.
Bugün itibariyle Türkiye'de darbe riski ve askeri vesayet ihtimali düne oranla hayli azaldı. Bunda AK Parti iktidarının, bizzat Başbakan Erdoğan'ın ve sivil toplum örgütlerinin çok büyük katkısı var.
Ancak kazanımlar kurumsallaşmak zorunda.

Bugün AK Parti'nin siyaseten rakibi olmadığı için iktidara sempatik gözükmeye çalışan, kaos çıkartarak kendi iktidarlarını sürdürme niyetinde olan güç odakları hâlâ yönetimi ele alma hayallerinden vazgeçmiş değiller.

Üstelik PKK gibi taşeronluğa dünden razı bir terör örgütü var.
Çevremizde giderek bölgesel bir mezhep savaşına dönüşme potansiyeli olan çatışmalar yaşanıyor. Suriye, Irak ve muhtemelen İran'ı da içine alacak bir kaos hali en büyük darbeyi Türkiye'ye vuracak.
Nitekim dün özgür Suriye ordusu ile PYD arasında, Irak'ta ise peşmerge ile Irak ordusu arasında çatışma haberleri geldi. Çatışmaların yayılması halinde Türkiye'nin güney ve doğu sınırları ateşten bir blok halini alacak.


Adem Yavuz Arslan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayın