"PEKİ GERÇEKTE ÖYLE Mİ, BU SAATTEN SONRA DARBE OLMAZ MI?"
Bugün yazarı Adem Yavuz Arslan, 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren'in hakim karşısına çıkmasını değerlendirdi..
Her darbeci bir gün yargılanacaktır!
Gazze'ye yönelik İsrail saldırıları ve açlık grevi tartışmaları
nedeniyle gündemin gerisine düştü ama Türkiye dün tarihi
günlerinden birini yaşadı.
Geçmişi darbeler, cuntalar, muhtıralarla dolu bir ülkede ilk kez
fiili bir darbe yargı konusu yapılıyor ve en önemlisi 94 yaşında
olsanız bile hakim karşısına çıkarılıyorsunuz.
Sadece bu aşamaya gelmiş olmak bile tarihi öneme sahip. Tabii ki
davanın eleştirilecek, eksik bulunan yönleri var.
Keşke çok önce yargılanabilselerdi. Keşke Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya mahkeme salonuna getirilebilseydi.
Ama unutmamak lazım ki sanıklar 90 yaşını aştılar ve doğal olarak bu yaştakilerin 'fiziksel birtakım sıkıntıları' olur.
Ama şundan emin olmak lazım, eğer sanıkların salona getirilme
imkanı olsaydı bu da yapılacaktı.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 9. duruşmada sanıkların
görüntülü kimlik tespitleri yapıldı.
Evren Ankara GATA, Şahinkaya ise İstanbul GATA'da idi.
Her ne kadar avukatların görüntünün beden dilini yansıtmadığı yönünde itirazları olsa da aslında ekrana yansıyan görüntü son derece açıktı.
Zaman zaman elleri titreyen sanıklar sık sık da sorulanları
anlayabilmek için destek aldılar.
İddianameyi dinlediler ama anladılar mı orası pek anlaşılamadı.
Fakat ne olursa olsun, 94 yaşında da olsanız, darbenin üzerinden 32 yıl da geçse hakim karşısına çıkıyor olmak önemli bir kazanım. Hele hele hâlâ darbecilikten medet umanların, hâlâ darbe yapma heveslilerinin olduğu düşünülürse.
Darbeci zihniyet kolay yok olmaz
Aslında 12 Eylül yargılamasından hareketle genlerimizdeki darbecilik virüsünü de tekrardan tartışmaya açmak şart. Çünkü AK Parti'nin iktidarda 10 yılı devirmesi ve askeri vesayetin ciddi oranda törpülenmesi nedeniyle ciddi bir rehavet hali oluştu.
Öyle ki 'bu saatten sonra darbe olmaz, muhtıra verilemez' algısı
çok yaygın.
Hatta 'özgüven patlaması' yaşayan bazı çevreler 'Ergenekon ve
Balyoz gibi davalara artık ihtiyaç yok. Genel afla yeni bir sayfa
açılabilir" görüşünde. Bu görüşlerini de yüksek sesle dile
getirmeye başladılar.
Peki gerçekte öyle mi? Bu saatten sonra Türkiye'de bir darbe olmaz
mı?
Keşke bu soruya 'zinhar tekrar etmez' cevabı verebilseydik. Ama darbecilik öyle enteresan bir gen ki uygun iklim ve zemini bulduğu anda yeniden filizleniyor.
O yüzden dönemsel ya da kişisel kazanımları kurumsallaştırmak
şart.
Bugün itibariyle Türkiye'de darbe riski ve askeri vesayet ihtimali
düne oranla hayli azaldı. Bunda AK Parti iktidarının, bizzat
Başbakan Erdoğan'ın ve sivil toplum örgütlerinin çok büyük katkısı
var.
Ancak kazanımlar kurumsallaşmak zorunda.
Bugün AK Parti'nin siyaseten rakibi olmadığı için iktidara sempatik gözükmeye çalışan, kaos çıkartarak kendi iktidarlarını sürdürme niyetinde olan güç odakları hâlâ yönetimi ele alma hayallerinden vazgeçmiş değiller.
Üstelik PKK gibi taşeronluğa dünden razı bir terör örgütü
var.
Çevremizde giderek bölgesel bir mezhep savaşına dönüşme potansiyeli
olan çatışmalar yaşanıyor. Suriye, Irak ve muhtemelen İran'ı da
içine alacak bir kaos hali en büyük darbeyi Türkiye'ye vuracak.
Nitekim dün özgür Suriye ordusu ile PYD arasında, Irak'ta ise
peşmerge ile Irak ordusu arasında çatışma haberleri geldi.
Çatışmaların yayılması halinde Türkiye'nin güney ve doğu sınırları
ateşten bir blok halini alacak.
Adem Yavuz Arslan'ın yazısının tamamını okumak için
tıklayın