07 Mayıs 2008 10:15 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:05

"PATRONUNUN PİJAMASI İLE BAŞBAKAN KARŞILAMAKTAN RAHATSIZ OLMUYOR AMA YEMEKTEN RAHATSIZ OLUYOR!..." ERGUN BABAHAN ÖZKÖK'E NELERİ HATIRLATTI?....

Rakip medya grubu üzerine dedikoduya dayanarak yorum yapanlar, ellerinde kendilerini savunma olanağı olmayanlar için neler yazarlar düşünmek bile istemiyorum açıkçası.

DEDİKODU YAZARLIĞI


Bir insan Türkiye'nin en büyük gazetesinin yöneticisi ve köşe yazarıysa, ülkenin Başbakanı ve en büyük medya gruplarından birini bağlayan bir konuda "dedikodu" üzerine yorum yapmaz.
"Yaparım" diyebilir ama o zaman bu dedikodu yazarlığı olur.
Rekabette ölçü tanımıyorsanız ki, bu tutumunuz onu gösteriyor, bu durum da size yakışır.
Bir telefon uzaklığındaki grup yazarlarınıza sorup doğrulatabilecek bir konuyu, "dedikodu"yu baz alarak yazmak ne kadar etik okurların takdirine bırakıyorum.
Rakip medya grubu üzerine dedikoduya dayanarak yorum yapanlar, ellerinde kendilerini savunma olanağı olmayanlar için neler yazarlar düşünmek bile istemiyorum açıkçası.
İkinci olarak o yemekte Hürriyet yazarı yoktu ama Doğan Grubu'ndan üç gazeteci vardı.
Ertuğrul Özkök işine geldiğinde İcra Kurulu Başkan Yardımcısı unvanını kullanmayı seviyor.
Bu kez, Hürriyet yönetmenliği şapkasını takmak işine gelmiş.
Oysa İcra Kurulu Başkanı olarak grubundan üç gazetecinin bu yemekte olduğundan memnun olması gerekirdi herhalde.
Kendisi dönemin iki başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'la aynı sitede oturup sık sık bir araya geldiğinde sorun görmüyor.
Patronunun pijamasıyla başbakan karşılamasından rahatsız olmuyor ama kendisinin olmadığı bir yemekli toplantıdan rahatsız oluyor.
Bunu da bir memleket meselesi haline getiriyor.
Özkök anlatanın yalancısıyım demiş.
Biz kimin yalancısı olduğunu bilmiyoruz ama bu konuda Erdoğan'ın ağzından yazdıklarının yalan olduğunu biliyoruz.
SABAH o gece gündeme geldi, konuşuldu ama bu söz sarfedilmedi.
Ama amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olunca her yol mübah hale gelebiliyor.
Onun için kalkıp bir yemekteki sohbetten çıkıp işi Yüce Divan meselesi haline getirebiliyor.
Üstlendiği görevi de çok iyi yapıyor.
Dışarıdan bakan biri oturup orada ihale zarfları açtığımız, devletin ihalesine müdahale ettiğimiz hissine kapılabilir.
Hani uzun zamandır görüşmeyen iki arkadaş karşılaşmış, hal hatırdan sonra çocukların durumunu sormuşlar.
Biri, "Sorma demiş, benim kızım işe girdi. Patronu çok seviyor. Ev aldı, araba aldı, çok iyi maaş veriyor, limiti yüksek kredi kartı var, her yere birinci sınıf uçuyor" demiş, sonra da arkadaşına "Seninki ne yapıyor" sorusunu yöneltmiş.
"O da vallaha bizimki de kötü yola düştü ama ben senin kadar güzel anlatamıyorum" cevabı vermiş.
Bu hesap, biz de oturup dedikodu üstüne yazamıyoruz, yazsak bile onlar kadar iyi beceremeyiz herhalde.


ERGUN BABAHAN/SABAH