Patronların kulağına küpe olsun! Medya sizin trikotaj atölyeniz mi?

Medyaradar analisti Atilla Akar, HALK TV’de yaşananları patronaj açısından değerlendirdi…

Efendim; Medyaradar’da 2011 yılından beri muhtelif fasılalarla yazıyorum. Toplamda en az 6-7 yılı bulmuştur herhalde. İlk başlarda ağırlıkla medya üzerine yazıyordum. Epey uzun sürede böyle oldu. Son iki yıldır ise daha ziyade siyasi ve sosyal konularda yazmaya çalışıyorum. Ayrıca nasıl olsa medya eleştirisi yazan başka arkadaşlar olduğu için bir tercih olarak bu alana girmemeye çalışıyorum. Doğrusu da bu bana göre. Ancak sanırım şu an bir “İstisna” yapabilirim…

Sen Çağırırsan ROK Elbette Çıkar!..

Ancak HALK TV’de yaşananları gördükten sonra dayanamadım. Sonuçta bende 43 yıldır her düzeyde medyanın içindeyim. Bir, iki kelamda ben edeyim dedim. Malum Rasim Ozan Kütahyalı gene yapmış yapacağını bu seferde HALK TV’yi karıştırmış. Sonunda dalgasını bile geçmiş. “Beni şişman gösterdiniz” diye. O yüzden ROK’a kızmak boşuna. Zorla mı çıktı oraya?..

Aynı nedenle ROK’a yer verilmesi doğru muydu, yanlış mıydı tartışmıyorum bile. ( Fakat doğrusu niye yer verildiğini bende merak ediyorum. Burası aydınlatılmalı. Olay you tube kanalından genç, acemi bir muhabire atılamaz. Veryansın TV’den Erdem Atay’ın iddiasına göre Cafer Mahiroğlu’ nun “CHP kurultayı soruşturmasında adı geçtiği için AKP’ye göz kırpıyordu”) O ilintili olsa da işin mühim ama ayrı bir noktası. Ben daha çok medya işleyişi bakımından “Patronaj” ın tavırları ve programcı arkadaşların tepkileri üzerine yoğunlaşmış bulunuyorum.

Neyse, işin siyasal - ideolojik yönlerinde pek değilim. “Helal olsun ROK’a ne güzelde tavır almışlar” gibi kestirmeden radikallik yapacak da değilim. Benim derdim başka. Ben daha değişik bir tavırdan dolayı bu arkadaşların hareketlerini olumluyorum. Hatta “Bravo” diyorum!..

Yeni Kuşak Patronların Anlamadığı!..

Medyada artık yeni kuşak patronların hakimiyeti var. (Bunu YURT Gazetesi ve Durdu Özbolat deneyimini yaşamış biri olarak söylüyorum) Bu patronlar gazetecilikten gelmiyorlar. Gazetecilikten fazla anlamıyorlar. Sadece paraları, hırsları ve kendilerine göre hesapları var. Bunu özellikle Cafer Mahiroğlu için değil, genel bir kanaat olarak söylüyorum. O yüzden gazetecilere saygıları yok. (Ama iyi niyetle ama değil, ama samimi ama başka amaçlarla) Bunlar kavun karpuz satmakla, leblebi çekirdek satmakla yayın organı olmak arasındaki farkı bilmiyorlar. Sanki trikotaj atölyesi kurmuş gibi davranıyorlar. Matbaa makinelerini örgü makinesi, televizyonları da Karagöz Hacivat perdesi zannediyorlar herhalde!..

Aynı şekilde gazeteci ile trikotaj işçisi arasındaki farkı da bilmiyorlar. (Hoş bazı açılardan trikotaj işçileri daha şanslı. Hiç değilse sosyal hakları, kadroları, SGK’ları, vb olabiliyor. Greve bile gidiyorlar. Bizim medya mensupları ise car car konuşur dururlar ama sıradan bir işçi kadar bilinç ve dayanışma duyguları yoktur.) Dolaysıyla bizim medya patronları üç kuruşa adam çalıştırırlar, ceplerinde akrep vardır adeta. İşlerine gelmediğinde kapının önüne koyarlar, her yıl “Tenkisat bayramı” düzenlerler! Hasbelkader patron olmuşlardır!..

Kanal Senin Olabilir Ama Yayın Senin Değildir!..

Bu kuşak patronların anlamadığı şudur. Gazeteyi gazeteciler çıkartır televizyonu televizyoncu gazeteciler yapar. O yayın kuruluşunun her şeyi senin olabilir. (Sermayesi, isim hakkı, binası, bütün altyapısı, vb) Ancak çalışanları senin değildir. O insanların Gazetecilik - Yayıncılık deneyimi, kimlik birikimi olmasa senin o sermayen bir hiçtir. (Manevi artı değer!) Onlar ayrıca birer “Manevi sermaye” olarak isimlerini, şereflerini ortaya koyarlar. Sizler gibi bir şekilde sonradan zengin olmanın kolaycılığını değil!..

Tamam, patron olarak bazı haklarınız vardır. Size hiçbir tasarruf hakkın olmasın diyende yok. Ancak olayın sınırlarını çizersin, beklentilerini belirtirsin, çok yanlış bir şey olmadıkça da müdahale etmezsin. “Ben patronum” deyip, her konuda enselerinde boza pişiremezsin. “Editoryal bağımsızlık” a saygı duymak ve gözetmek zorundasın. Kanal senindir. İnsanların kişiliği, formasyonları, fikirleri, vb ise senin değil!..

Niye Konuştursunlar Seni Kardeşim!..

Benim ise en çok dikkatimi çeken şu oldu. Zaten bu yazıyı da bir hışımla yazdıysam bu yüzdendir. Yoksa ne Mahiroğlu’nu tanırım ne de o ekipten birilerini. Kimseye ne özel bir sempatim ne de garezim vardır. Mahiroğlu’nun tam olarak o patron kalıbına uyup uymadığını da bilmiyorum. Zaten derdim şu veya bu kişiyle de değil.

Neyse, beni en çok irite eden ise şu oldu. Belirtildiğine göre Kayda Geçsin programına katılarak cevap hakkını kullanmak istediğini söyleyen Mahiroğlu’na Barış Pehlivan, Timur Soykan, Murat Ağırel ve Şule Aydın’dan oluşan ekip izin vermemiş. Bunun üzerine de “Dünyada kendi kanalında yanıt hakkı kullandırılmayan tek medya patronu ben oldum” diye tepki vermiş Mahiroğlu. Biraz şaşırma birazda gurur yapmış anlaşılan. “Nasıl olurda patron olarak beni takmazlar” öfkesi ve kibri gibi. Lakin işin bam teli de burası zaten.

Vah, vah!.. Ne yapsınlardı?.. “Buyur patron dükkân senin, kanalda, programda, bizde emrine amadeyiz” deyip, hazır ola mı geçselerdi? Bu manada niye konuştursunlar kardeşim? Kompleks yaptığın gibi sırf patron olduğun için mi? Çok istiyorsan başka bir programa, haberlere çık ya da ayrı bir alan aç kendine. (Nitekim daha sonra Ece Üner’in haber programına bağlanacaktı) Bu kadar celallenmen, telaş niye? Bu nasıl bir “Savunma içgüdüsü” dür?

Kayda Geçsin Ekibine de Küçük Bir Eleştiri!..

Ekibin itiraz gerekçesi ise Mahiroğlu’nun bu açıklamayı programda yapmak istemesinin doğru olmadığını yönündeymiş. Çünkü Barış Pehlivan’ın Halk TV yönetimini bu programda eleştirmediğini belirterek talebini reddetmiş. Olayın ayrıntılarını, gelişme seyrini bilemiyorum ama bu arkadaşlara da ufak bir eleştirim olsun.

Bana göre böylesi bir izaha hiç gerek yok. “Bizim bir imajımız, onurumuz, çizgimiz var. Patrona çanak tutan, yalakalık yapan bir ekip gibi görünmek istemeyiz.” diyememişler mi? Mahiroğlu “Söz hakkını kullanmaktan” söz etmiş. Bu güzel. Fakat söz hakkın bu programda çiğnenmemiş ki burada cevabı olsun. Bu da tuhaf!..

Kanalda Sıkıntı Daha mı Derin?..

Cafer Mahiroğlu, açıklamasında da olduğu gibi “Bir grup Halk TV programcısı tarafından bana yönelik bir kampanya başlatıldı” diyor. Anlaşılan bir tür “Komplo” kurulduğunu düşünüyor olabilir. O zaman açıkla neler oluyor? Bizde bilelim. Anlaşılan burada bir sıkıntı var da ne?..

İsmail Küçükkaya’nın aynı ekibe yönelik "Kayda Geçsin ekibi, kanalı çok yıprattı maalesef” ya da “bu arkadaşlar burada parladılar” demesi manidardı. Acaba içten içe süren bir sürtüşme ve “Ekipler savaşı” mı yaşanıyordu diye düşündürüyordu insana. Bilemediğimiz başka yanlarda olabilir o başka. Varsa çıkar kokusu yakında!..

Öyle veya böyle bu olay gazetecilerin önemini ve patronaj karşısındaki bağımsızlığını hatırlattığı için bence hayırlara vesile olmuştur. Patronlar öyle her istedikleri programa çat kapı girememeli. “Burası benim istediğimi yaparım” olamaz. Her işin bir raconu var. Umarım diğerleri de bundan gerekli dersleri çıkartabilirler. Patronların kulağına küpe olsun!..

13. 03. 2025

NOT: Sayın Cafer Mahiroğlu’nun makul bir açıklaması, itirazı olursa bu sütunlarda yer vermeye hazırım…