13 Mar 2010 10:33
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:09
''PATRONA 'ATIN BUNU' DİYEN GAZETECİLER DE GÖRDÜK!..'' TARAF YAZARINDAN MEHMET YILMAZ'A ŞOK SUÇLAMA!..
Taraf yazarı Alper Görmüş Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz'ı kendisini işten attrımak için patrona şikayette bulunmakla suçladı.
Medyadaki patrona şikayet etme tartışmasına ilginç bie polemik doğuruyor. Taraf yazarı Alper Görmüş Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmazı kendisini işten attrımak için patrona şikayette bulunmakla suçladı.
Patrona atın bunu diyen gazeteciler de gördük!
Başbakan Erdoğanın köşe yazarlarıyla ilgili olarak medya patronlarına yaptığı çağrının kabul edilemezliği ortada. Köşe yazarlarının imzasına açılan bir protesto metni de var.
Bu gelişme bana, yıllar önce yaşanmış başka bir patrona şikâyetle gazeteci kovdurma girişimini hatırlattı. Hayır, şikâyet mevkiinde olan kişi Başbakan değildi, bir gazeteciydi (Radikal ve Milliyetin eski yayın yönetmeni, şimdiki Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz) ve üstelik de atılmasını istediği kişi bir yıl öncesine kadar birlikte çalıştığı bir arkadaşıydı. Bu utanç verici hamlenin utanç katsayısını arttıran bir nokta da, atılma talebinin tamamen ideolojik-düşünsel gerekçelere dayandırılmasıydı. Atılması istenen gazetecinin birdenbire şeriatçı olduğu öne sürülüyordu...
O gazeteci, bendim.
Bunu şimdi neden hatırlatıyorum? Çünkü her şeyin belgeli ve apaçık olduğu hikâyeyi daha önce birkaç kez yazmama rağmen tek bir meslektaşım bile vay canına demedi; bugüne kadar konuyla ilgili tek bir satır yazılmadı. Belki, diyorum, Başbakanın patrona şikâyetle gazeteci kovdurması müessesesi bu kadar öne çıkmışken, onun, gazetecinin, patrona şikâyetle gazeteci kovdurması versiyonu da ilgi çeker.
İçinde benim de yer aldığım, ayrıntısını birazdan anlatacağım hadiseyi de katarak söylüyorum: Bizim meslek o kadar kirli bir
geçmişe sahip ki, kendisini esaslı bir özeleştiri ve vicdan muhasebesinden geçirmeden ona buna laf yetiştirme hakkının olmadığını düşünüyorum. (Yeri gelmişken: Dinç Bilgin, bu kirli geçmişi deşifre etmede müstesna bir rol oynuyor. Buradan kendisine minnettarlığımı sunmak istiyorum.)
1994teki olayı 2001de neden anlattım
Yandaki okuma parçasından da anlayacağınız gibi, sözünü ettiğim hadise 1994te yaşandı. Ben, çok üzülmeme rağmen yedi yıl boyunca bu olaydan hiç söz etmedim. Fakat 2001de, Medyakroniki hazırlarken yayımladığımız bir habere Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmazın verdiği Yalan söylüyorlar tepkisi, bardağı taşıran damla oldu. Haber gerçekti, belgeliydi, bunu Milliyet yazıişlerindeki herkes biliyordu. Düşünün, birlikte
çalıştığınız çok sayıda insan kararınızı ve uygulamanızı biliyor ve buna rağmen siz oraya buraya Tümüyle yalandır, böyle bir şey olmamıştır diye açıklamalar gönderiyorsunuz... Biz o zamanlar bunu özel tür bir profesyonellik anlayışının türevi sayıp açıklamaya çalışmıştık, aklımıza başka bir şey gelmemişti... Ve ben de, Mehmet Yılmaz profesyonelliğinin nasıl bir şey olduğunu göstermek üzere yedi yıl önce yaşadığım olayı anlatma kararı almıştım.
Peki, neydi Medyakronikin yayımladığı ve beni yedi yıl önceye dönmeye zorlayan yalan haber? Yandaki okuma parçasında yer alan bazı göndermeleri anlayabilmeniz için o olayı da kısaca bir özetlemem gerekiyor.
Milliyette sansür gecesi
Medyakronikte 7 Haziran 2001de yayımlanan haber Milliyette sansür gecesi başlığını taşıyordu. Haber şöyle devam ediyordu:
Milliyet yönetimi, dün sabah saatlerinde, bugün (7 haziran) yayımlanacak gazete için kaleme alınan bazı yazılara yasak koyduğunu açıkladı. Mehmet Yılmaz, ANAP yönetimi aleyhine yazıları tek tek ayıkladı ve bazı taşra illerine giden gazeteler öyle basıldı. Sabaha karşı (bir rivayete göre RTÜK tasarısının Mecliste kabulünden sonra) yazıların gazeteye konmasına karar verildi. Yazıları sansürlenen köşe yazarları şunlardı: Hasan Cemal, Melih Aşık, Meral Tamer,
Alper Görmüş/Taraf
Patrona atın bunu diyen gazeteciler de gördük!
Başbakan Erdoğanın köşe yazarlarıyla ilgili olarak medya patronlarına yaptığı çağrının kabul edilemezliği ortada. Köşe yazarlarının imzasına açılan bir protesto metni de var.
Bu gelişme bana, yıllar önce yaşanmış başka bir patrona şikâyetle gazeteci kovdurma girişimini hatırlattı. Hayır, şikâyet mevkiinde olan kişi Başbakan değildi, bir gazeteciydi (Radikal ve Milliyetin eski yayın yönetmeni, şimdiki Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz) ve üstelik de atılmasını istediği kişi bir yıl öncesine kadar birlikte çalıştığı bir arkadaşıydı. Bu utanç verici hamlenin utanç katsayısını arttıran bir nokta da, atılma talebinin tamamen ideolojik-düşünsel gerekçelere dayandırılmasıydı. Atılması istenen gazetecinin birdenbire şeriatçı olduğu öne sürülüyordu...
O gazeteci, bendim.
Bunu şimdi neden hatırlatıyorum? Çünkü her şeyin belgeli ve apaçık olduğu hikâyeyi daha önce birkaç kez yazmama rağmen tek bir meslektaşım bile vay canına demedi; bugüne kadar konuyla ilgili tek bir satır yazılmadı. Belki, diyorum, Başbakanın patrona şikâyetle gazeteci kovdurması müessesesi bu kadar öne çıkmışken, onun, gazetecinin, patrona şikâyetle gazeteci kovdurması versiyonu da ilgi çeker.
İçinde benim de yer aldığım, ayrıntısını birazdan anlatacağım hadiseyi de katarak söylüyorum: Bizim meslek o kadar kirli bir
geçmişe sahip ki, kendisini esaslı bir özeleştiri ve vicdan muhasebesinden geçirmeden ona buna laf yetiştirme hakkının olmadığını düşünüyorum. (Yeri gelmişken: Dinç Bilgin, bu kirli geçmişi deşifre etmede müstesna bir rol oynuyor. Buradan kendisine minnettarlığımı sunmak istiyorum.)
1994teki olayı 2001de neden anlattım
Yandaki okuma parçasından da anlayacağınız gibi, sözünü ettiğim hadise 1994te yaşandı. Ben, çok üzülmeme rağmen yedi yıl boyunca bu olaydan hiç söz etmedim. Fakat 2001de, Medyakroniki hazırlarken yayımladığımız bir habere Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmazın verdiği Yalan söylüyorlar tepkisi, bardağı taşıran damla oldu. Haber gerçekti, belgeliydi, bunu Milliyet yazıişlerindeki herkes biliyordu. Düşünün, birlikte
çalıştığınız çok sayıda insan kararınızı ve uygulamanızı biliyor ve buna rağmen siz oraya buraya Tümüyle yalandır, böyle bir şey olmamıştır diye açıklamalar gönderiyorsunuz... Biz o zamanlar bunu özel tür bir profesyonellik anlayışının türevi sayıp açıklamaya çalışmıştık, aklımıza başka bir şey gelmemişti... Ve ben de, Mehmet Yılmaz profesyonelliğinin nasıl bir şey olduğunu göstermek üzere yedi yıl önce yaşadığım olayı anlatma kararı almıştım.
Peki, neydi Medyakronikin yayımladığı ve beni yedi yıl önceye dönmeye zorlayan yalan haber? Yandaki okuma parçasında yer alan bazı göndermeleri anlayabilmeniz için o olayı da kısaca bir özetlemem gerekiyor.
Milliyette sansür gecesi
Medyakronikte 7 Haziran 2001de yayımlanan haber Milliyette sansür gecesi başlığını taşıyordu. Haber şöyle devam ediyordu:
Milliyet yönetimi, dün sabah saatlerinde, bugün (7 haziran) yayımlanacak gazete için kaleme alınan bazı yazılara yasak koyduğunu açıkladı. Mehmet Yılmaz, ANAP yönetimi aleyhine yazıları tek tek ayıkladı ve bazı taşra illerine giden gazeteler öyle basıldı. Sabaha karşı (bir rivayete göre RTÜK tasarısının Mecliste kabulünden sonra) yazıların gazeteye konmasına karar verildi. Yazıları sansürlenen köşe yazarları şunlardı: Hasan Cemal, Melih Aşık, Meral Tamer,
Alper Görmüş/Taraf