20 Mayıs 2010 11:34
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:18
''PARTİNİZ DEĞİL RUHUNUZ VİCDANINIZ ALNINIZ AK OLSUN!..'' NURAY MERT KARA FELAKET'E İSYAN ETTİ!
Yazıklar olsun, iş emekçiye gelince, ‘Karadır bahtımız kara' diye manşet atarak, işi kaderciliğe dökmekten sıkılmayan, Taraf'tarlara!
Alnınız ’AK’ olsun!
Zonguldak’ta, taşeron bir firmanın işlettiği işyeri, yine maden işçilerine mezar oldu. Bu tür olaylarda hep aynı şeyi tekrarlamak zorunda kalıyorum. Üç kuruş peşinde canlarından olanların başına gelenler başlı başına bir felaket! Ancak, daha kötüsü, bu insanların ‘sahipsizliği’! Kuzuların sessizliği!
Artık, iş güvenliği, işçinin, emekçinin hayat koşulları, hakkı, hukuku, siyasal tartışmanın konusu olmaktan çıktı. Asıl sorun burada! Yeraltı veya üstündeki iş yerlerinin, çalışanlarına sıkça mezar olması, o olmazsa sağlıksız koşullar, düşük ücret, sosyal güvencesiz çalışma koşulları adına ses seda kesildiği oranda, ‘iş mezarlıkları’, işyeri adı altında işleyen ‘işkence haneler’ artıyor, artacak! O halde, böylesi olaylar karşısında kıyametler kopmalı, sebep olanların iki cihanda hesap vermeye mecbur oldukları hatırlatılmalı!
Maalesef durum bu değil, bu türden facialar sıradan gündem olmanın ötesine geçemiyor, üstü kapatılıyor, kimse ‘sorumlu’ arayışına girmeye hevesli değil! Son dört-beş ay içinde art arda yaşanan benzer olayların araştırması ne oldu, hatırlayanınız var mı?
Siyaset sahnesinde, lafla olsun, ‘güçlüye karşı güçsüzden yana’ olan kimse kalmadı. Solcular, emekçilerden, onlar adına ses vermekten çoktan vazgeçtiler. Onlar şimdi ‘demokrat’! İnsanca yaşama hakkının esamesi okunmayan, emek sömürüsünü sorun etmeyen, kâr hırsı adına insan canının tehlikeye atılabildiği bir düzeni sorgulamak gibi bir derdi olmayan, bir ‘demokrasi’ kalesi kurdular, içine saklanıp yeni türküler tutturdular, geçinip gidiyorlar!
‘İslamcılar’, ‘muhafazakâr’ adı altında iktidar oldu, insanlık gibi bir dertleri kalmadı! Kapitalist olmanın keyfini çıkarmaya koyuldular, dünya yansa bir kalbur samanları yanmıyor! Kalemi eline alan, tüm maharetini müteahhit firmalara mazeret bulmak için kullanıyor. Bunu yapmaya gönlü razı olmayan, hiçbir şey olmamış gibi, emekçilerin mezarlarından ıslık çalarak geçiyor. Sıkıysa, taşeron sistemini, bu sistemden sermaye büyütenleri dillerine dolasınlar! Benzer bir şey, tüm medya çevreleri için geçerli! Sıkıysa, iktidarın dağıttığı rant sistemine ‘kışt!’ desinler!
Öteden beri tezgâhını sermayenin çıkarları istikametinde kuranlar bir yana, yazıklar olsun, olanlara seyirci kalıp hâlâ, kendilerine solcu deyip ortalarda gezenlere! Yazıklar olsun, içinde emek sömürüsü, sosyal hak/hukuk derdi olmayan ‘demokrasi’nin sahtekar havarilerine! Yazıklar olsun, iş emekçiye gelince, ‘Karadır bahtımız kara’ diye manşet atarak, işi kaderciliğe dökmekten sıkılmayan, Taraf’tarlara! Güneydoğu’da çatışmalarda ölen her iki taraf için de ‘kara bahtlı’ deyip geçebilir miyiz?
Yazıklar olsun, ‘dini değerler’ üzerinden iktidar olup, insanlıktan çıkmış yeni sermaye azgınları ve onların borazancılığına soyunanlara! Yazıklar olsun, konu iş kazası olunca ‘kaderci’, ihale peşinde koşmaya gelince, en acımasız kul düzenine esir olmakta beis görmeyenlere!
Solcusunun, demokratının, dindarının güçlünün yanında hizalanmakta tereddüt etmediği, vicdansızlıkta buluştuğu bir ülkede, dünyada, güçsüzlerin sesini duyuracak kimse kalmamış demektir. Kimse kendini kandırmasın, ‘öfkeden çılgına dönmemek’, ‘sessiz kalmak’, ‘isyan etmemek’, güçlüye boyun eğmektir!
Ünlü İtalyan siyaset kuramcısı Norberto Bobbio, “Zenginle fakir, güçlü ile güçsüz arasındaki muazzam farkı dert edinmek’ siyasal tavrın en belirleyici eşiğidir” diyor. Aklı, vicdanı, imanı kararmamışlar için ölçü bu olmalı. Kanmayın boş laflara, akla kara, güçlü ve zayıfa karşı mesafe ile belirlenir. Partiniz değil, ruhunuz, vicdanınız, alnınız AK olsun istiyorsanız, yaşadığınız ülkede olan bitene bu açıdan bakın, ses verin, daha fazla insanı kurban vermeyelim.
Nuray Mert/Radikal
Zonguldak’ta, taşeron bir firmanın işlettiği işyeri, yine maden işçilerine mezar oldu. Bu tür olaylarda hep aynı şeyi tekrarlamak zorunda kalıyorum. Üç kuruş peşinde canlarından olanların başına gelenler başlı başına bir felaket! Ancak, daha kötüsü, bu insanların ‘sahipsizliği’! Kuzuların sessizliği!
Artık, iş güvenliği, işçinin, emekçinin hayat koşulları, hakkı, hukuku, siyasal tartışmanın konusu olmaktan çıktı. Asıl sorun burada! Yeraltı veya üstündeki iş yerlerinin, çalışanlarına sıkça mezar olması, o olmazsa sağlıksız koşullar, düşük ücret, sosyal güvencesiz çalışma koşulları adına ses seda kesildiği oranda, ‘iş mezarlıkları’, işyeri adı altında işleyen ‘işkence haneler’ artıyor, artacak! O halde, böylesi olaylar karşısında kıyametler kopmalı, sebep olanların iki cihanda hesap vermeye mecbur oldukları hatırlatılmalı!
Maalesef durum bu değil, bu türden facialar sıradan gündem olmanın ötesine geçemiyor, üstü kapatılıyor, kimse ‘sorumlu’ arayışına girmeye hevesli değil! Son dört-beş ay içinde art arda yaşanan benzer olayların araştırması ne oldu, hatırlayanınız var mı?
Siyaset sahnesinde, lafla olsun, ‘güçlüye karşı güçsüzden yana’ olan kimse kalmadı. Solcular, emekçilerden, onlar adına ses vermekten çoktan vazgeçtiler. Onlar şimdi ‘demokrat’! İnsanca yaşama hakkının esamesi okunmayan, emek sömürüsünü sorun etmeyen, kâr hırsı adına insan canının tehlikeye atılabildiği bir düzeni sorgulamak gibi bir derdi olmayan, bir ‘demokrasi’ kalesi kurdular, içine saklanıp yeni türküler tutturdular, geçinip gidiyorlar!
‘İslamcılar’, ‘muhafazakâr’ adı altında iktidar oldu, insanlık gibi bir dertleri kalmadı! Kapitalist olmanın keyfini çıkarmaya koyuldular, dünya yansa bir kalbur samanları yanmıyor! Kalemi eline alan, tüm maharetini müteahhit firmalara mazeret bulmak için kullanıyor. Bunu yapmaya gönlü razı olmayan, hiçbir şey olmamış gibi, emekçilerin mezarlarından ıslık çalarak geçiyor. Sıkıysa, taşeron sistemini, bu sistemden sermaye büyütenleri dillerine dolasınlar! Benzer bir şey, tüm medya çevreleri için geçerli! Sıkıysa, iktidarın dağıttığı rant sistemine ‘kışt!’ desinler!
Öteden beri tezgâhını sermayenin çıkarları istikametinde kuranlar bir yana, yazıklar olsun, olanlara seyirci kalıp hâlâ, kendilerine solcu deyip ortalarda gezenlere! Yazıklar olsun, içinde emek sömürüsü, sosyal hak/hukuk derdi olmayan ‘demokrasi’nin sahtekar havarilerine! Yazıklar olsun, iş emekçiye gelince, ‘Karadır bahtımız kara’ diye manşet atarak, işi kaderciliğe dökmekten sıkılmayan, Taraf’tarlara! Güneydoğu’da çatışmalarda ölen her iki taraf için de ‘kara bahtlı’ deyip geçebilir miyiz?
Yazıklar olsun, ‘dini değerler’ üzerinden iktidar olup, insanlıktan çıkmış yeni sermaye azgınları ve onların borazancılığına soyunanlara! Yazıklar olsun, konu iş kazası olunca ‘kaderci’, ihale peşinde koşmaya gelince, en acımasız kul düzenine esir olmakta beis görmeyenlere!
Solcusunun, demokratının, dindarının güçlünün yanında hizalanmakta tereddüt etmediği, vicdansızlıkta buluştuğu bir ülkede, dünyada, güçsüzlerin sesini duyuracak kimse kalmamış demektir. Kimse kendini kandırmasın, ‘öfkeden çılgına dönmemek’, ‘sessiz kalmak’, ‘isyan etmemek’, güçlüye boyun eğmektir!
Ünlü İtalyan siyaset kuramcısı Norberto Bobbio, “Zenginle fakir, güçlü ile güçsüz arasındaki muazzam farkı dert edinmek’ siyasal tavrın en belirleyici eşiğidir” diyor. Aklı, vicdanı, imanı kararmamışlar için ölçü bu olmalı. Kanmayın boş laflara, akla kara, güçlü ve zayıfa karşı mesafe ile belirlenir. Partiniz değil, ruhunuz, vicdanınız, alnınız AK olsun istiyorsanız, yaşadığınız ülkede olan bitene bu açıdan bakın, ses verin, daha fazla insanı kurban vermeyelim.
Nuray Mert/Radikal