PAMUK ŞEKERLİ İMPARATOR! TUNA KİREMİTÇİ'DEN HELVA KIVAMINDA RÖPORTAJ!
Hürriyet yazarı Tuna Kiremitçi'ye konuşan İbrahim Tatlıses, sinemadan müziğe, açılımdan ticarete kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.
"En merak ettiğim kişiler" listemde Eric Cantona ile Sevda Ferdağ’ın arasında, nadide bir yeri vardır İbrahim Tatlıses’in. Neslimin her evladı gibi, benim de tarihim bir şekilde kendisiyle kesişmiştir. Bu yüzden Selim Akçin arayıp "Tatlıses’le bayram röportajı yapmak ister misin?" diye sorduğunda havada atladım. Muhabir arkadaşım Ebru Esen Turgud ve fotoğrafçımız Sinan Özbalkan’la tuttuk Seyrantepe’nin yolunu. Kendisini rahat, daha doğrusu rahatlamış bulduk. Sıkıntılı rüyalardan uyanmış insanlara mahsus bir neşeye sahipti. Sonuçta ben soracağımı sordum, o söyleyeceğini söyledi, damağımızda kalan pamuk helva kıvamında bir röportaj oldu.
Bayram denildiğinde çocukluğunuzun koşulları içerisinde aklınıza gelen sesler, kokular var mı?
- Sanatçı olduktan sonra çocuklarla baba-oğul ilişkisi yaşayamadık. Zaten zaman da yok. Her bayram başka bir yerdeyim. Anneleri dışında çocuklarımızı alıp gezdiren olmadı. Bizim çocukluğumuza gelirsek, bayram denildiği zaman dünyaya, aleme, sokaklara ve çarşıya renk gelirdi. Herkes cicisini, bayramlığını giymiş dolaşırdı. Babam ciğerciydi, o zaman bize pek hediye alınmazdı. Şimdiye vurursak yine de keyifli yaşardık. Şimdi çocuklara araba alıyoruz, ters ters yüzümüze bakıyorlar. Babamız bize bir tane "cankurtaran" dediğimiz lastikli ayakkabı aldığında yastığımızın altına koyardık. Benim babam bayram sabahları lahmacun yapardı. Ama benim yaptığım lahmacunun iki kat lezzetlisi. Şıllık denilen kuyruk yağı katardı, tutup yediğimiz zaman şıp şıp alttan akardı. Isırdığın zaman bir lezzetullah koku gelirdi.
"Şıllık" sözü oradan mı geliyor?
- Şıllık diye bir tatlı da vardır. Urfa’da çok meşhurdur. Biz de benzetme yapar, "şıllık gibi" derdik.
Urfa’da yaşanan bayramlar da değişmiştir artık herhalde?
- Urfa’da, tahtalardan yapılan leyli dolaplar vardı, onlara binerdik. Onların yerini artık lunaparklar aldı. Şimdi büyüklerimizi de unutuyoruz.
Siz bu anlamda kendi çocuklarınızdan memnun musunuz?
- Vallahi ara sıra telefon açıyorlar. (Gülüyor) Ama bayramda hiçbiri unutmaz. Eşek gibi aramak zorundalar! (Birden ciddileşiyor) Yoksa ne bir gülücük ne de bir sıcak ilgi görürler. İki elin kanda olsa büyüğünü arayacaksın. Gençler çok harmandalı yaşıyor. Orson Welles bir şarkısında "Ben gençliği biliyorum ama sen yaşlılığı bilmiyorsun" der. Gençler de yaşlandıkları zaman anlayacaklar birileri tarafından ziyaret edilmemenin acısını.
KABADAYILIK PARAYLA ALINMAZ
Bu arada, size Ortadoğu’nun Frank Sinatra’sı diyebilir miyiz?
- Ben hiçbir şeyden gocunmam, o yüzden ne derseniz deyin. Frank Sinatra dünyanın en önemli insanlarından. O kısıtlı ama kadife sesiyle dünyaya nam salmış. Aynı zamanda astığı astık, kestiği kestik bir adam.
Güçlü erkek görüntüsünden dolayı da sizi çağrıştırıyor...
- Sinatra’nın ucu hafiften mafyaya dayanır. Bizimki öyle değil. Ama oradaki mafya burada kabadayı alemidir. Kabadayılık parayla satın alınan bir şey değil. Kabadayı yediren, içiren, sevindiren, korkutmayan adamdır. Vurmakla kırmakla kabadayı olunmuyor.
"My Way" şarkısının sözlerini düşününce bana hep sizin şarkınız da olabilirmiş gibi gelir.
- Sözlerini bilmediğim için soruyorum dinlerken birilerine "ne diyor" diye ama evet, güzel şarkıdır.
Pişmanlıkları aşmış ve geçmişiyle barışmış bir erkeğin şarkısı...
- Öyle mi? Bir de "New York-New York" şarkısı vardır, aynı anda hem çok romantik hem de dramatiktir. Neşeli gider ama melodisi bana hüzün verir.
SOKAK VEKİLİ OLACAĞIM
52 doğumlusunuz ama göstermiyorsunuz.
- 52 mi göstermiyorum yoksa 52 doğumlu mu göstermiyorum? (Gülüyor)
52 doğumlu göstermiyorsunuz. Nedir bu işin sırrı?
- Her gün 9 saat uyumayacaksınız. En fazla 6 saat. Çalışmayan demir pas tutar hesabı. Hiç boş durmam. Şimdi "Tatlıses mavi büfeler" diye 50 tane daha büfe açmak için çalışıyorum.
Bu koşturmada siyasete nasıl zaman ayıracaksınız peki?
- Siyasete zaman ayırmak kolay. Halkın dilini biliyoruz. Siyasi bir platform olduğunda, halkın bir arzusu olduğunda, yapılması gereken bir şey olduğunda sokak sokak dolaşacağım. Şimdiki vekiller mecliste. Ben sokakta olacağım.
Sokak vekili olacaksınız yani.
- Evet. Ben sokak vekili olacağım.
Aklınızda bir parti var mı yoksa bağımsız olarak mı siyaset yapacaksınız?
- Şimdilik aklımda parti yok. Ama ben iktidar olandan yanayım. İstediklerimi gerçekleştirebilmek için böylesi daha iyi. İktidar partisi olursa olur, yoksa bağımsız adaylığımı koyarım.
BAŞBAKAN’IN KULAĞI İYİ
Babanız Kürt, anneniz Arap kökenli, siz Türk vatandaşısınız. Bu üç milletten hangisi size daha fazla muhabbet duyuyor?
- İnsan olan millet benim daha çok dikkatimi çekiyor. Ezilen, haklı olan taraf. Yoksa Kürt’ü, Türk’ü, Arap’ı yok.
Açılımdan dolayı mutlu musunuz?
- Mutluyum ama çomak sokulmaması lazım. Bazı şeylerin bitmesinin son raddesine gelindiğine inanıyorum. Silahla çözülemez. Burada bir tek hedef var; barış. Hedefin özel anahtarı da diyalogdur. Anahtarı kapıya dan diye atarsan kapı açılmaz. O anahtarı deliğe sokup çevirmek gerekir.
Siyasi anlamda size bu konuda çok iş düşecek o zaman. Yani insanların çok büyük bir beklentisi olacak...
- Muhalefet olan partilere de seslenmek istiyorum. Biraz daha yumuşak başlı olmak gerekir. Kuzu gibi değil tabii ama yumuşak başlılık lazım. Ortamı nasıl güzel tutabiliriz, Başbakan’la nasıl oturabiliriz, Başbakan Kılıçdaroğlu ile nasıl oturabilir, Kılıçdaroğlu Bahçeli’yle nasıl oturur, Büyük Birlik Partisi Başkanı’yla nasıl oturur, dördü bir araya nasıl gelir, bunları konuşmak lazım. Şu anda Türkiye için hepimiz muhalefetiz, hepimiz iktidarız. Bunu bir türlü göremedik. O yüzden içim yanıyor.
Başbakan’a albümünüzden bir şarkı dinlettiniz. Nasıl buluyorsunuz kendisinin müzik zevkini?
- Olağanüstü. Onun bir de şiir zevki vardır. Bir gün Kosova’da bir şiirin iki satırına baktı, gerisini ezberden devam etti. Unutkan bir insan değil.
Kulağı iyi yani Başbakan’ın.
- Bence kesinlikle iyi.
"BAYRAM" ADLI BİR HİKAYE YAZIYORUM
Siz sinema endüstrisinin şimdiki kadar gelişkin olmadığı zamanlarda başarılı filmler yaptınız. Üstelik yönetmenliğiniz de genellikle şaşırtmıştır herkesi. Şimdilerde sinemaya yatırım yapma düşünceniz var mı?
- Şu anda "Bayram" isminde bir hikaye yazıyorum. Bir ay içinde bitiririm zannediyorum. Bugüne kadar 16 film çektim, üç tanesini ben yazdım. Yönetmenlik okulu var ama illa oraya gitmekle öğrenilmiyor. Film yönetmek ayrı bir şey. Bu vesileyle sinemaya yakında döneceğim inşallah.
Oyuncular belli mi?
- Hülya Avşar’ı kaçırdık. Ona teklif edecektim ama onun başka bir projesi var. Onun dışındaki oyuncular belli değil. Halen düşünüyorum.
Hayırlı olsun o zaman. Peki Kürtçe kanaldan program teklifi gelse kabul eder misiniz?
- Televizyonda bu işi düşünmem. Çünkü orada Sorani Kürtçesi konuşuyorlar. Bizimki Diyarbakır, Malatya, Urfa Kürtçesi... Hem ben yapınca çok büyür, ağır olur. Mesela bir gün televizyonda açılımla ilgili "ne güzel bir adım atıldı" dedim, gazeteci arkadaşımızın biri bunu "ne güzel bir adım attım. İnşallah ikinci adımım da böyle olacak" şeklinde yazmış. Sonra da Ülkü Ocakları ofise baskın yapmışlar. "Senin öbür ayağını da Taksim’de keseriz!" demişler. O gün ben ofiste yoktum. Programda izah ettim dediğim lafı. Ne demek istediğimi anlatabilmek için. O yüzden Kürtçe kanalda olmayı düşünmem.
Bu nedenle söyledim zaten, siyasette sizden beklenti çok olacak diye...
- Bakın biz Kürtçe biliriz, Kürtçe konuşuruz ama bu ülkeyi bölme anlamına gelmez. Biz ne kadar birlik ve beraberliği sağlayabilirsek o kadar sevinirim. Şehit annelerinin feryatları daha ne kadar sürecek? Böyle yaşamaya mecbur muyuz? Dağda ölenler kimin çocukları? Köyden dağa çıkan çocuklar. Ülkenin gördüğü zararın haddi hesabı yok.
Ciddi bir yatırımcı olarak Kuzey Irak’ı nasıl buluyorsunuz?
- Süper. Toprak altındaki paralar çıkmaya başladı. Erbil’deki arabalar şu anda Türkiye’de yok. Bütün yatırımcılara tavsiye ederim.
Sizce Kürt işadamları Türkiye’nin Güneydoğusuna yeterince yatırım yapıyor mu peki?
- Yapmıyorlar. Bu kavga bitmediği için yapamıyorlar. Orada çok işsiz vatandaşımız var. Gönül ister ki Diyarbakır da İstanbul gibi olsun. Herkesin bir şerefi, namusu var. Ekmeği kazanması lazım, namusu perişan olmasın diye. Bu da çalışmakla olur. Kavga biterse, herkes işine gücüne bakar.
BİR BAKTIM RICHARD GERE KOLLARINI AÇMIŞ GELİYOR
Sesinizi korumanızın sırrını sorsam?
- Dediğim gibi az uyumak. Bir de her senenin 15 Eylül’ünde iğne oluyorum. Altı senedir grip ve nezle olmadım. Allah’ın vermiş olduğu şeyin aslında çok da kıymetini bilmiyoruz. Çünkü böyle bir ses hakikaten yok. Ben de "İbrahim Tatlıses’i dinlerim" diyorum. Bazen turistler çok şaşırdıklarını söylüyorlar dinleyince.
O halde müzikal açılım da bekleyebilir miyiz sizden? Uluslararası platformda yapmayı düşündüğünüz şeyler olmaz mı mesela?
- Ben sevmiyorum öyle şeyleri. Mesela turneye giderdik Zeki Müren’ler, Cüneyt Arkın’lar, Tarık Akan’lar, Kemal Sunal’lar, Erol Evgin’ler... Havaalanında fotoğraf çekerlerdi, ben hep geride dururdum. Fotoğrafçılar "İbrahim Bey, sizi öne alalım" derlerdi, gitmezdim. Bir gece kulübüne ya da açılışa gittiğim zaman yine geride kalırım. Ne kadar geri o kadar ileri, ne kadar alçalmak o kadar yükselmek, ne kadar mütevazı olmak o kadar liderliktir bence.
Bu herhalde sizin özgüveninizin eseri...
- Kesinlikle. Güveni olmayan hiçbir zaman başarılı olamaz. Ben şimdi bir davette önde görünsem ne olur? Rakı içiyorsam, alırım rakımı köşeme geçerim. Kendime güvenim sonsuzdur. Yerimi her zaman biliyorum. Nerede olduğumu bildiğim için yenilmem mümkün değil.
Ben yine de kendi payıma Batılılarla çalışma yapmanız taraftarıyım... Bir Natacha Atlas ya da Yousse N’Dour hesabı...
- Antalya’da bir otelde yabancı şarkıcıların olduğu bir konserde sahnede Mevlevi iki şarkı okudum. Tom Jones, Richard Gere de oradaydı. Sahneden inince bir baktım, Richard Gere kollarını açmış geliyor. "Biz seni neden tanımıyoruz?" dedi.
Ben de onu soruyorum işte, neden tanımıyorlar?
- Dinledikleri zaman müthiş etkileniyorlar ama.
Velhasıl, sizi huzurlu ve mutlu gördük İbrahim Bey...
- Bakın, huzursuz olmak zarardan başka bir şey getirmiyor. Her arayana "süperim" diyorum. Siz de öyle deyin. Her arayan dost değildir. Dost gibi görünür ama ilerlemeni, yükselmeni hiçbir zaman istemez. Ona "kötüyüm" dersen, sevinir ama "süperim" dediğin zaman, belini yedi yerden kırarsın.
URFA’YA LİSE YAPTIRACAĞIM
Siz vefalı bir Urfalısınız aynı zamanda...
- Öyleyim. Urfalılara bir lise yapma sözü verdim. Bu sözümün arkasındayım. Mali anlamda biraz kriz atlatma derdimiz vardı. Atlatmak üzereyiz. Yanlış anlaşılmasın, bu sözümü iki yıl önce vermiştim. Seçimler geliyor diye söyledi olarak algılamasınlar.
EVLAT EDİNMEYİ HİÇ DÜŞÜNMEDİM
Geçtiğimiz günlerde bir konserde "Dört tane daha çocuğum olsun istiyorum" demişsiniz. Sadece espri miydi?
- Çocuk olması hem iyi hem kötü. Kalabalık aile olmak iyi ama çocukların da sorunları hiç bitmiyor. Küçükken çok güzeller de büyüdükçe bazı şeyler çirkinleşiyor. Erkekse, kız peşine düşüyor. Kızsa, erkekler onun peşine düşüyor. Sürekli "neredesin, neden evde değilsin" gibi sorgulamalar...
Çocuk sevginize dayanarak soruyorum, evlat edinmeyi hiç düşündünüz mü?
- Öyle bir şeyi hiç düşünmedim. Kendimize göre baktığımız insanlar var. Beş tane çocuğum var. Elin çocuğuna ne kadar babalık yapabilirsin? O seni ne kadar babası zanneder? Sen onu ne kadar öz evladın görebilirsin?
Ama aile sahibi olmak için her gece dua eden çocuklar var yurtlarda.
- Bence çocuksuz ailelerin bunu yapması daha anlamlı.
2011, ALTIN YILIM OLACAK
Albümünüzün kapağında "İbrahim Tatlıses Altın Yılı" yazıyor. Nasıl bir şey altın yılında olmak?
- Bugüne kadar kendime bir şey demedim. "İmparator" sözü de başkalarına aittir. Ama 2011, İbrahim Tatlıses’in altın yılı olacak, bakın bunu iddia ediyorum.
Yani geçmişten değil, gelecekten dolayı altın...
- Aynen öyle. Plak satışı, konserler, İbo Show, milletvekilliği, hepsinde altın yılım olacak önümüzdeki yıl.
Röportaj: Tuna Kiremitçi/ Hürriyet