Özkök'ün Bugünkü Yazısını Kesip Saklayın! Türk Medyasının Nasıl Ayağa Düşürüldüğünün Kanıtıdır!

Önce hepinizin çok yakından tanıdığı bazı isimleri yazacağım; sonra bu isimlerin bende çağrıştırdıklarını anlatacağım:

Ertuğrul Özkök: Yıllarca Hürriyet Gazetesi’ni yönetti. İki yıl önce Genel Yayın Yönetmenliği’ni bıraktı; halen aynı gazetede yazar olarak görevini sürdürüyor. Ve ne yazarsa yazsın, yazıları hâlâ her gün birinci sayfadan anonslanıyor Kuşkusuz ki; “profesyonel yönetici ve yazar” olarak Türkiye’de gazetecilikten en çok para kazananların ilk iki sırasında yer alıyor.

Mehmet Ali Birand: Posta Gazetesi’nin yazarı; ama daha önemlisi Kanal D Anahaber’in Genel Yayın Yönetmeni… Aynı zamanda 32. Gün programının yapımcısı ve sunucusu… Bir de özellikle bazı belediyelere hizmet veren halkla ve basınla ilişkiler şirketinin perde arkasındaki patronu… Kuşkusuz ki o da bugüne kadar Türkiye’nin en çok kazanmış gazetecilerinden… Servetini tahmin bile etmekte güçlük çekiyorum.

Hasan Cemal: Cumhuriyet Gazetesi’nin efsane Genel Yayın Müdürü… Bu görevden ayrıldıktan sonra Sabah’ta yazarlığa başladı; Halen Milliyet’te yazıyor. O da ülkemizin en çok kazanan gazetecilerinin başında geliyor. Eşi Ayşe Cemal Sözeri de reklam dünyasının çok yakından bildiği bir isim… Kısacası bu ailenin ekonomik bir sıkıntı içinde olması için, dünyanın yıkılmış olması gerekir.

Eyüp Can: Fethullah Gülen’in Türk basınına armağanı… “Staj” dönemini Zaman’da geçirdi; sonra Hürriyet’e tepeden indirildi… Hatta adı, Ertuğrul Özkök’ün yeri için bile geçti. Şu anda Radikal’in Genel Yayın Müdürü. Yazar Elif Şafak’la evli ve ailenin aylık geliri, kendi yaşlarındaki 100 muhabirin toplam kazancına eşit…

Mustafa Karaalioğlu: Başbakan’ın manevi oğlu… Daha doğrusu; o, kendisini böyle tanımlıyor… AKP’nin iktidara gelmesinden sonra yıldızı parladı ve medya iktidarının zorlu yokuşunu hızla çıkmaya başladı. Halen Star Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürlüğü’nü yapıyor. Ayrıca Kanal 24, TRT, TV-8 gibi çok sayıda kanalda program yapıyor. Aylık gelirinin 100 bin lirayı aştığı söyleniyor.

Zafer Mutlu: Sabah Gazetesi’nin, hükümetlere bakan atadığı günlerin, efsane Genel Yayın Müdürü… Daha sonra Vatan’ı çıkardı ve medya patronluğuna geçti… TÜSİAD’ın ilk gazeteci üyesi… Vatan’ı satmış olmasına rağmen Doğan Yayın Holding’de üst düzey danışman olarak görev yapmayı sürdürüyor. Aynı zamanda Türkiye’nin en çok satan kadın dergilerini yayınlayan şirketin sahibi… Ve Bilgi Üniversitesi’nin perde arkasındaki ortaklarından… Medyadan en çok kazanan gazeteci sıralamasında, Ertuğrul Özkök’ü bile geçerek, ilk sıraya rahatlıkla oturuyor.

Durup dururken bu isimleri neden mi yazdım?
Çünkü Ertuğrul Özkök’ün bugünkü (31 Mayıs 2011) yazısını okudum.
“Locadaki 12 Kişi Neler Konuştu?” başlıklı bu yazıyı okuyunca, da…
Türk meydanının bugün neden ve nasıl bu hallere düştüğünü gayet net bir şekilde anladım!
Ertuğrul Özkök’ün 7 sütuna 20 santimi bulan bugünkü yazısı; “sponsora açık teşekkür mektubu” olmaktan başka, çok önemli bir anlam daha taşıyor:
Çünkü bu yazıda; Türk medyasındaki etik erozyonunu, kimlerin, nasıl katlettiğinin itiraf ediliyor!

Olay şu:
Ertuğrul Bey, yukarıda adı geçenlerin de bulunduğu 11 üst düzey medya yöneticisi ile birlikte Wembley’de oynanan Şampiyonlar Ligi finaline gitmiş…
Özkök, Selahattin Duman’lığa soyunduğu bu yazısında, hangi Türk gazeteci, hangi takımı tutmuş, “Türk gazeteciler locası”ndaki hava nasılmış, bunları anlatıyor…
Elbette; kendilerini oraya götüren Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’i de anmadan geçemiyor!

Sözü yeterince uzattım:
Yukarıda isimlerini saydığım bu insanlar ve Özkök’ün isimlerini vermediği diğerleri; kuşkusuz ki Türk basınının en ayrıcalıklı kesimi…
Çünkü hepsi tepe yöneticisi ve Merkez Bankası gibi para basıyor…
Bırakın Şampiyonlar Ligi Finali’ni kendi ceplerinden izlemeyi, servetlerini birleştirseler Wembley’i Türkiye’ye getirirler!
Buna rağmen; bir bankanın davetlisi olarak beleş yurtdışı gezisine çıkmakta, astronomik bedelli locada oturmakta, en lüks lokantalarda banka kesesinden yiyip içmekte beis görmüyorlar…

Herkesin bütün davetlere sorgusuz sualsiz gittiği bir dönemde; benimki aşırı titizlik gibi görünebilir…
Ama unutmayın ki; bu kişilerin hepsi, bizim mesleğin “imamları…”
Görüyoruz ki; zaten kıyısından kenarından geçmedikleri “meslek etiği”, üstelik bir de kendi eğlenceleri söz konusu olunca iyice önemini kaybediyor…
Böyle olunca da yıllardır “bu imam”ların yellendiği mesleğimizde, cemaat, yani onların yanında çalışan genç gazeteciler, her türlü “beleş geziyi ve hediye”yi havada kapışıyor…

Özkök’ün bugünkü yazısını kesip saklayın…
Türk medyasının nasıl ve kimler tarafından ayağa düşürüldüğünün açık bir kanıtıdır.