25 Ağu 2011 06:08 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:43

ÖZKÖK'TEN MUHTEŞEM YAZI! ''BAŞKANIN KÜLOTU, BEDİÜZZAMAN, ERGENEKON!..''

Özkök, tecavüzden, IMF eski başkanının külotundan girdi, Bediüzzaman'dan ve Ergenekon'dan çıktı...

MEDYARADAR - Ertuğrul Özkök bu, ne zaman ne yapacağı kestirilemiyor. Birgün birşey yazıyor, ertesi günü o yazdığını bambaşka bir olayla ilişkilendirebiliyor. Tecrübesi ve zekasıyla mesleğin duayenlerinden...

Son günlerde oral sekse kafayı takmış durumda. Bugün yazdığı yazıda da "ne derseniz deyin, evet oral sekse taktım." dedi.

Ancak Özkök’ün bugünkü yazısı tam bir şaheser. Tek bir yazıda, aynı konu örgüsü içinde bir çırpıda; IMF’nin tecavüz suçlamasıyla yargılanan Başkanı, başkanın boxerı, tecavüz mağdurunun külotu, Bediuzzaman Said-i Nursi, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan ve Ergenekon zanlılarını ard arda dizdi... Bunların hepsini birbirine şaşırtıcı bir şekilde bağlayıp, kördüğüm etmeden gayet selis bir şekilde müthiş bir kompozisyon oluşturdu.

Liselerde edebiyat öğretmeninin 3 sözcük verip: "çocuklar bu 3 sözcüğü kullanarak bir öykü yazın" demesi gibi birşey olsa gerek bu.

İŞTE ÖZKÖK’ÜN O MÜTHİŞ KOMPOZİSYONU

Davacının külotlu çorabı, davalının boxer’ı

LÜTFEN bazı meslektaşlarımın yazdıklarına bakıp, “Adam oral sekse taktı” deyip yine bana kızmayın.

Evet, inatla, ısrarla şu malum “oral seks” meselesine devam edeceğim.
Kuran kursuna gittiğini söyleyen Müslüman bir kadının, bütün dünyanın karşısına geçip, neden “spermin tadını” tarif etme ihtiyacını duyduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Bazıları bunu benim arka odalarımdaki “takıntılarıma” bağlamıştı.
Takmadım, takmamaya devam ediyorum.
Hazırlıklı olun.
Bugün oral seks olayının daha da derinlerine gideceğiz.
Gideceğiz, çünkü, demokratik bir hukuk devletinde, bir ileri demokraside, kamuoyunun neredeyse yüzde 100 ikna olduğu bir davanın nasıl yürütüldüğünü anlatmak istiyorum.

SEDAT ERGİN GİBİ YAPTIM 25 SAYFA METNİ OKUDUM

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) eski başkanı Dominique Strauss-Kahn hakkındaki “tecavüz suçlamaları” önceki gün itibariyle resmen düştü.
Üstelik davanın düşmesini, bizzat bu davayı açan savcı talep etti.
Önceki gece oturup savcının davanın düşürülmesi talebi için hazırladığı 25 sayfalık belgeyi okudum.
Anlayacağınız tam anlamıyla Sedat Ergin titizliği ile çalıştım.
Buyurun size bir tecavüz davasından ilginç sahneler.

ASKERLER TECAVÜZ EDERKEN BAŞIMI MASANIN ALTINA SOKTU

Savcının belgesi şu ifade ile başlıyor:
“Başlangıçta elimizde olan deliller, ‘davacının’ haklı olduğu konusunda bizi tatmin etmişti.”
Başta tecavüz konusunda ikna olmuş olan savcıların görüşü, “davacının” ilk yalanlarını keşfetmeleri ile değişmeye başladı.

İLK YALAN “Davacı”, ilk ifadesinde, Gine’de bulunduğu sırada isyancı askerlerin tecavüzüne uğradığını söyledi.
İki hafta sonraki ifadesinde, “2 yaşındaki kızının gözü önündeki” tecavüzü bütün ayrıntıları ile anlattı. Kaç kişi olduğunu, kollarından tutup nasıl yere yatırıldığını bütün detayları ile verdi.
Her iki ifadede her şeyi çok içten ve inanarak söyledi. Ağladı, hatta askerlerin başını nasıl masanın altına soktuklarını göstererek izah etti. Vücudunda bazı izler gösterdi.

İFADE DEĞİŞİYOR Ancak 8 ve 9 Haziran’daki ifadesinde, “Gine’deki tecavüzü kendisinin uydurduğunu” söylemek zorunda kaldı.
Savcı, “Biz senden dürüst olmanı istemiştik. Neden böyle bir yalan söyledin” deyince verdiği cevap şu olmuştu:
“Amerika’dan sığınma hakkı alabilmek için böyle bir hikâye uydurdum.”

YAKALANIYOR İşte bu noktada daha kötü bir şey ortaya çıktı.
Savcılar boş durmamış, onun ABD’ye sığınmak için yaptığı başvurunun bütün belgelerini incelemişlerdi.
Başvuru belgesinde böyle bir tecavüzden söz etmemişti.
Bu yalana da şu gerekçeyi vermişti:
“Sığınma başvurusu sırasında bir arkadaşım bana bu hikâyeyi uydurmamı söyledi. Ama ben kullanmadım.”
Savcılar yine de şu varsayımdan hareket ederek son noktayı koymadılar.
Eski bir yalan, yeni bir gerçeği ortadan kaldıran delil olamazdı.
O nedenle, 14 Mayıs 2011 günü Sofitel Otel’in 2806 numaralı odasında neler olduğunu bilmek gerekiyordu.

ODALARIN ÜZERİNDE ‘RAHATSIZ ETMEYİN’ KARTI MI VARDI

Bu olayın, “mağdur” dışında tanığı yoktu. Dolayısıyla onun anlattıkları dinlendi. O gün 28’inci katta olanlarla ilgili 3 ayrı versiyon anlattı.

BİRİNCİ VERSİYON Davacı, olaydan hemen sonra odadan kaçtığını, 28’inci kattaki koridorun sonuna gittiğini ve orada bağlı olduğu görevlinin gelmesini beklediğini belirtti.
Savcılar, “Niye başka bir odaya girip kendini kurtarmaya çalışmadın” diye sorunca, “Öteki odaların hepsinin üzerinde ‘Rahatsız etmeyin’ kartı vardı” cevabını verdi.

İKİNCİ VERSİYON 28 Haziran’da ise olayı farklı anlattı.
Buna göre, Strauss-Kahn’ın odasından kaçtıktan sonra 2820 numaralı odaya gidip orayı temizlemeye başlamıştı.
Daha sonra, katta örtülerin konduğu odaya gittiğinde, müdürüyle karşılaştığını ve birlikte 2806 numaralı odaya gittiklerini söyledi...

ÜÇÜNCÜ VERSİYON 27 Temmuz’da ise yeni bir versiyon daha geldi. Buna göre “davacı”, sabah erken önce 2820 numaralı odayı temizlemiş, sonra Strauss-Kahn’ın odasına girmiş, olaydan sonra son temizliği yapmak üzere yeniden 2820 numaralı odaya girmişti.
Tecavüze uğrayan bir kadın için çok soğukkanlı bir davranış değil mi.

KAMERA KAYITLARINDAKİ ÇOK İLGİNÇ AN: SAAT 12.26

Oteldeki kamera kayıtlarına gelince...
Davacı, 2820 numaralı odaya, saat tam 12.26’da girmişti.
Ancak, Strauss-Kahn’ın bulunduğu odaya girdiği saat de çok ilginçti.
Çünkü o da tam 12.26’ydı.
Tabii ki savcılar soruyu sordular:
Tecavüzden sonra, 2820 numaralı odada bu kadar kısa süre içinde söylediği onca temizliği nasıl yapmıştı?
60 BİN DOLAR “Şikâyetçi”, sadece Sofitel’den aldığı maaşla geçindiğini söylediği halde, kendi hesabından, Amerika’nın 4 ayrı yerinde yapılan 60 bin dolarlık harcamayı izah edemedi.

TECAVÜZ MAHALLİNDEKİ 5 AYRI YERDE NELER BULUNDU

Olay yeri inceleme ekipleri, tecavüz iddiasının geçtiği oda ve koridorda 5 ayrı bölge tespit etti.
Buralardan sperm ve tükürük örnekleri alındı. Ayrıca koridor ve odanın halıları ile duvar kâğıtları sökülüp adli tıbba teslim edildi.

BİRİNCİ DELİL Şikâyetçinin, tecavüzün geçtiği yer olarak tarif ettiği yerin 2 metre ötesinde sperm ve tükürük örnekleri bulundu.
Bunlar, davacı ve davalının DNA’larına uygundu.

İKİNCİ DELİL Davacının o gün giydiği üniformanın üst kısmından alınan örneklerin üçünde sperm; ikisinde sperm, tükürük ve vajinal sıvı tespit edildi.
Bunlardan sadece biri “davalı”nın DNA’sıyla uyuştu.

VÜCUT ÖRNEKLERİ Buna karşılık “davacının” vücudundan alınan örneklerin hiçbirinde, “davalınınki” ile uyuşan DNA’ya rastlanmadı.

TIRNAK ALTI BULGULARI Davalının, sol elinin tırnak altından alınan örneklerde sadece kendi DNA’larına rastlandı. Sağ elinden alınan örneklerde ise DNA izi yoktu...
Sonuç: Saldırı veya zorlama olduğuna dair bir iz yoktu.

BANYODAKİ KÂĞIT MENDİLLER

Davalı yakalandıktan hemen sonra, giydiği boxer külottan alınan örneklerde kendi sperminin izleri bulundu.

KAN İZLERİ Aynı külodun üzerinde bulunan kanın ise davacıya değil, kendine ait olduğu saptandı. Ancak bu kanın, bir deri sorunundan kaynaklandığı tespit edildi.

ÇORABIN İÇİ VE DIŞI Davacı olay günü iki çift külotlu çorap giyiyordu. Bunlar üzerinde yapılan incelemede çorabın dış tarafında davalının DNA’larına rastlandı. Bunlar deriden gelen DNA’lardı. Ancak iç tarafında DNA’ya rastlanmadı.
Sonuç: Davacı, davalının iç çamaşırlarına dokunduğunu gösteriyor. Ancak bu deliler, davalının davacının genital organlarına dokunduğu veya dokunmadığını gösterecek nitelikte değildi.

BANYODAKİ MENDİLLER Olay yeri inceleme ekibi, 16 Mayıs günü tekrar 2806 numaralı odaya gidip banyodaki bütün kullanılmış kâğıt mendilleri ve yerdeki delilleri topladı.
Davacı, orada, ağzındaki spermi yere tükürdüğünü söylemişti.
Alınan örneklerde sperme rastlanmadı. Bulunan tükürük örneklerinden ise bir DNA profili çıkarılamadı.

SERTİFİKALI HEMŞİRE DAVACININ VÜCUDUNDA NELER GÖRDÜ

Davacı olaydan hemen sonra sertifikalı bir hemşire tarafından muayene edildi. Gövdesinde, zorlamaya bağlı bir iz veya travmaya rastlanmadı.
Genital bölgedeki kızarıklığın nedeni ise tam olarak teşhis edilemedi. Aynı kızarıklık daha sonra yine sertifikalı bir doktor tarafından kontrol edildi. Kızarıklığın, her hangi bir irritasyon veya iltihabi bir durumdan kaynaklanmış olabileceği sonucuna varıldı.
Omzundaki ağrı ise herhangi bir zorlamadan kaynaklanmıyordu.
Sonuç: Davalının davacıyı ilişkiye zorladığına dair somut bir bulgu yoktu.

KÜLOTTAKİ DELİKLER Davacının o gün giydiği külotlu çorapta iki delik vardı. Bunlar incelendi. Ancak külotlu çorapların sık sık kaçtığı dikkate alındığında, bunun nedenini tam olarak tespit etmek mümkün olmadı.

HER ŞEY 7 DAKİKADA OLDU, AMA NE OLDU

Davacı, 2806 No’lu odaya saat 12.06’da girmiş. Saat 12.13’te Dominique Strauss- Kahn kızıyla kısa bir telefon konuşması yapmış. Bu durumda davacının içeride kalma süresi sadece 7 dakika.
Ancak fiziki temasın ne kadar sürdüğü konusunda kesin bir bilgiye ulaşılamadı.
25 sayfa tecavüz raporunun ayrıntıları işte bunlardı.

SAVCININ BELGESİNDE BEDDİÜZZAMAN’IN BİR CÜMLESİ

Dominique Strauss-Kahn hakkındaki davayı düşüren belgede şöyle bir cümle dikkatimi çekti:
“Suçsuz bir insanı mahkûm etmek, suçlu bir insanı serbest bırakmaktan çok daha kötüdür.”
Bu cümlenin aynısına, Said-i Nursi’nin, Divan-ı Harb-i Örfi’sindeki “dördüncü sual”inde de rastlamış ve iki defa yazmıştım.
DEMEK Kİ Biz bugüne kadar sadece, insanları suçlayan, özensizce yazılmış, davalıların lehindeki delilleri hiç dikkate almayan, hatta saklayan iddianameler görüyoruz.
Meğer savcılar, insanlar hakkındaki davaların düşmesi için de çok ayrıntılı ve özenli sunumlar hazırlıyorlarmış.
DEMEK Kİ İnsanlar; haklarındaki iddialar kanıtlanıncaya kadar suçlu değilmiş.
DEMEK Kİ İnsanlar hakkındaki iddialarla ilgili deliller çok dikkatle araştırılmalıymış. Aynı zamanda sanığın lehindeki deliller de aynı özenle toplanmalı ve sunulmalıymış.
DEMEK Kİ Yukarıda size aktardığım çok ayrıntılı belgede bir şey herhalde dikkatinizi çekmişti. 25 sayfalık yazının hiçbir yerinde “davacı” ve “davalının” ismi yok.
DEMEK Kİ İnsanlar mahkûm oluncaya kadar isimlerinin başına suçlu sıfatı eklenmiyormuş.
DEMEK Kİ Olay 14 Mayıs 2011 günü meydana geldi. Dava 22 Ağustos günü düştü.
Yani takriben 70 gün sürdü...
Ve Strauss-Kahn, bu kısa süreyi bile tutuklu olarak geçirmedi.
HADİ ŞİMDİ YİNE

‘BU ADAM ORAL SEKSE TAKTI’ DEYİN

Hadi şimdi yine “Bu Ertuğrul Özkök kafayı yedi. Oral sekse taktı” deyin, “O, Kürt meselesiyle değil, Strauss-Kahn meselesiyle ilgilensin diye dalga geçin.”
Bunları yazıyorum, çünkü ülkemde 3 yıldan beri insanları neyle suçladığını anlatmayan, lehindeki delilleri karartan, tutukluluğu cezadan beter hale getiren davaları görüyorum.
Ve Türkiye’de de böyle, hızlı, özenli, tarafsız bir adalet istiyorum...
Yani bir gün herkese lazım olabilecek bir adalet...

Ertuğrul Özkök/Hürriyet