ÖZKÖK 28 ŞUBAT'LA İLGİLİ EZBER BOZDU! BU YAZI ÇOK KONUŞULACAK!
O 28 Şubat için “darbe” diyor. Bense bir sol aydının gözüyle yazılmış bu kitabı okuyunca “Hani nerede darbe” diyorum.
Çok iyi gidiyor Bican, rahatladık
ÇİLLER çok neşelidir ve coşkuyla konuşur:
“Toplantı iyi gidiyor Bican” diyor ve aynı hızla devam
ediyor:
“Askerlerin bazı istekleri vardı. Benim de hemen imza koyacağım
istekler. Bu bildiri rahatlatır.”
Çiller’in o dönemdeki en yakın çalışma arkadaşlarından biri o günü
işte böyle anlatıyor.
Yıllar sonra bazı çevrelerce “darbe” olarak nitelenecek olan 28
Şubat gününün, “O darbenin mağduru” sayılan kişi tarafından
değerlendirmesi böyle.
Darbenin “mağduru” son derece keyifli, coşkulu. Halinden
memnun.
Basın danışmanının yazdığına göre o gece Bilkent’teki evinde
Amerika’dan getirttiği filmleri seyrediyor.
Birkaç gün sonra Kadir Çelik’in programına çıkıyor ve aynen şunları
söylüyor:
“MGK anayasal bir kuruluştur. Her ay toplanıp Türkiye’ye yönelik iç
ve dış tehditlere bakıyor, değerlendiriyoruz. 28 Şubat’ta da farklı
bir şey olmadı. MGK bildirisinde bizi rahatsız eden bir şey
bulunmamaktadır. Kaldı ki orada alınan kararlara biz uyarız.”
YA ÖTEKİ ‘MAĞDUR’ O GÜN O NE DEMİŞ
Peki öteki “mağdur” yani dönemin Başbakanı Erbakan?
Vallahi o da şen şakrak şunu söylüyor:
“Duyduğum büyük bir sevinci ifade etmek istiyorum. Bütün konularda
tam bir görüş birliği içinde olduğumuzu gördük. Hükümetiyle
askeriyle devletin zirvesi birlik ve beraberlik içindedir.
Bildiride her şey çok mükemmel şekilde ortaya konmuştur”.
Bunları bize aktaran o günlerde Çiller’in en yakınındaki
insanlardan biri.
İNSAN SORUYOR, EE HANİ NEREDE O DARBE
Geçen cumartesi-pazar günü 28 Şubat döneminde Tansu Çiller’in
basın danışmanlığını yapan Mehmet Bican’ın “28 Şubat’ta Devrilmek”
(*) adlı kitabını altını çize çize okudum.
430 sayfalık kitabın 156 sayfasını çizmekten okunmaz hale
getirmişim.
Bütün kalbimle söylüyorum. Bugüne kadar yazılmış en düzgün ve
dürüst 28 Şubat kitabı. İçinde çok renkli anekdotlar var.
Türkiye’nin yakın tarihini merak eden herkese tavsiye ediyorum.
Bunları söylüyorum ama Mehmet Bican’la aynı teşhisi
paylaşmıyorum.
O 28 Şubat için “darbe” diyor. Bense samimi ve cumhuriyetçi bir sol
aydının gözüyle yazılmış bu kitabı okuyunca “Hani nerede darbe”
diyorum.
Tabii değerlendirme size ait...
O günlerde Türkiye’nin hali neymiş, kimler ne oyunlar oynamış,
“mağdurlar” çok mu masummuş; mağrurlar çok mu kabahatliymiş; bugün
demokrasi lafını ağzından düşürmeyenler, o günlerde hangi şerefli
davalar için kurşun atılmasını övüyorlarmış?
Okuyun görün, karar verin.
(*) Mehmet Bican, “28 Şubat’ta Devrilmek”, Truva Yayınları, 2012
Vay canına! Bakın neleri unutmuşuz
- Erbakan’ın, Başbakanlık’ta tarikat üyelerine verdiği
yemeği öğrenen Çiller’in ilk tepkisinin, “Televizyonlarda
Erbakan’ın iftar yemeğini görünce utandım” dediğini.
- Önce bu yemekle ilgili bir açıklama yapmayı planladığını,
ama sonra vazgeçtiğini; onu kimin vazgeçirdiğinin bugüne kadar
bilinmediğini.
- Fethullah Gülen’in, davetli olduğu halde o yemeğe
katılmadığını; aynı şekilde Esad Coşan, Kemal Kaçar, Haydar Baş ve
Şeyh Nazım Kıbrısî’nin de katılmayı reddettiğini,
- Çiller’in Susurlukçuları desteklemek için kullandığı, “Bu
devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözünü ona,
Mümtazer Türköne ve Hüseyin Kocabıyık adlı danışmanlarının
söylettiğini...
- Aczmendi Şeyhi Müslüm Gündüz’ün, 28 Aralık 1996 günü,
nikâhlı eşim dediği kadınla yakalandığı Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki
evin, Hüseyin Üzmez’e ait olduğunu.
- Yine Çiller’in, Sincan’da düzenlenen Kudüs gecesi için
“Vahim bir olay, yok farz edemeyiz, küçümseyip geçemeyiz””
dediğini,
- Tanklar Sincan’dan geçerken, Çevik Bir’in Washington’da bir
toplantıda yaptığı konuşmanın ayakta alkışlandığını, alkışlayanlar
arasında Refahyol Partisi’nin bakanı Abdullah Gül’ün de
bulunduğunu.
- “28 Şubat kararlarını görüşmek üzere toplanan Bakanlar
Kurulu’nun MGK’nın hükümete önerilerini kabul ettiğini”, bu
toplantıdan sonra Hükümet Sözcüsü RP’li Lütfü Esengün’ün “hükümetin
irtica ve irticai tehlikelerle mücadelede kesin kararlı olduğunu”
belirterek, “İlgili kanun ve kararnameleri bir an önce çıkaracağız
ve konuyu dikkatle takip edeceğiz” dediğini.
- UBA Ajansı’nın, Tansu Çiller, Bilkent’teki evinde
giyinirken tül perde arkasından resmini çektiğini, bunu 12 bin
liradan bir gazeteye pazarlamak istediğini, ancak bunun son
dakikada mahkeme kararı ile önlendiğini...
Öyle geçmiş ki zaman ve ne kolay unutmuşuz...
Hangi gazeteciyi, ‘kim kafaya alacak’ brifingi
Yanİ siz, gazetecileri sadece askerler mi “kafaya almaya
çalışır” sanıyorsunuz? Buyrun size o dönemden bir örnek.
Cumhurbaşkanı Demirel, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na Oramiral
Güven Erkaya’yı getirmeye çalışıyor. Çiller ise onu tehlikeli
buluyor. Bunun üzerine gazetecileri yanına çekmek için bir çalışma
başlatıyor. Ekibini topluyor ve gazetecilerle ilgili şöyle bir
işbölümü yapıyor: “Güneri Cıvaoğlu ile ben konuşacağım. Yurtdışında
ama bu akşam gelecek. Taha Akyol’la da konuşacağım. Hasan Cemal’le
siz.”
“Siz” dediği Büyükelçi Yalım Eralp.
Benimle, Sedat Ergin, Yalçın Özer ve Behiç Kılıç’la konuşma
görevini de Basın Danışmanı Mehmet Bican’a veriyor. Ne diyorum
Güneri Bey, ne kadar uğraşsam sizi yakalayabilmem mümkün
değil...
Ertuğrul ÖZKÖK/ HÜRRİYET