Özgür Mumcu'dan Hüseyin Gülerce'ye yaylım ateş: Fethullah Gülen'in ibrikçibaşı! Bukalemun!
Cumhuriyet davasının iddianamesinde tanık olarak yer alan Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce ile Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu arasında patlak veren polemik sertleşti.
Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu ile bir dönem Gülen cemaatine
yakınlığıyla bilinen Star yazarı Hüseyin Gülerce arasında başlayan
tartışma devam ediyor. Mumcu, son olarak bugün yayımlanan yazısında
"Hayatını Gülen’e yanaşarak kazanmış, kursağına geçen her akçe
Gülen’den gelmiş, gerçekten itirafçı mı yoksa Gülen’in talimatıyla
itirafçı taklidi mi yaptığı belli olmayan bu bukalemunu iddianameye
tanık diye sokuşturan nasıl bir iradedir?" ifadesini kullandı.
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal
düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz
yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları
hakkındaki davaya ilişkin iddianamede Gülerce, "tanık" sıfatıyla
yer almıştı. Mahkemenin ara kararı sonrası sosyal medya hesabında
duruma tepki gösteren Mumcu, Gülerce'ye yönelik olarak "Bana dava
aç yiğidim. Hüseyin Gülerce. Gözlerinin içine baka baka seni
ağlatmayan Ahmet Şık'ın arkadaşı, Uğur Mumcu'nun oğlu değildir"
demişti.
Mumcu, Gülerce'nin "Babanın hatrına cevap vermiyorum" karşılığı
üzerine de "Babamın hatrı sana kadar düşmedi" ifadesini
kullanmıştı.
Özgür Mumcu'nun "Tarihin doğru yeri" başlığıyla
yayımlanan yazısı şöyle:
Tarih göstermiştir ki siyasi davaların kazananları o davaların
sanıklarıdır. Tarihte böyle bir davanın savcısı olup da sonradan
hayırla yâd edilen kimse yoktur. Bu tarz davaların iddianameleri
birer hukuki ucube olarak kayıtlara geçer. Ne delili delildir ne de
akıl yürütmesi akıl yürütme.
Cumhuriyet davası da böyle bir dava. Bırakalım Akın Atalay, Murat
Sabuncu,Kadri Gürsel ve Ahmet Şık’ın tahliye edilmemesini, bu
iddianamenin mahkeme tarafından sanki hukuki bir metinmiş gibi
kabul edilmiş olması bile anlaşılır değil.
Geçen hafta tarihi savunmalar izledik. Bir siyasi dava
iddianamesinin nasıl delik deşik edildiğine, gücünü haklılığından
alanların nasıl dimdik durduğuna şahit olduk.
Bu davaların bir özelliği daha vardır. Siyasi iradeyi sanık
koltuğuna oturttukları savunmalarıyla aslında savcı konumuna gelir
ve o iddianamenin sahiplerini yargılar. Cumhuriyet davası bu açıdan
da müthiş önemliydi. “FETÖ”den müebbetle yargılanan savcının
başlattığını, Gülen’e hakaret edemezsin diye Mine Kırıkkanat
hakkında iddianame düzmüş savcı sürdürdü. Tarih, vicdan ve adalet
önünde aslında kimin sanık kimin savcı olduğunu söylemeye herhalde
gerek yoktur.
Sanıkların durumu bu. Peki, ya tanıklara ne demeli?
Fethullah Gülen’in ibrikçibaşı Hüseyin Gülerce’nin tanık, Kadri
Gürsel’in sanık olduğu bir davayı kim, nasıl izah edebilir?
Hayatını Gülen’e yanaşarak kazanmış, kursağına geçen her akçe
Gülen’den gelmiş, gerçekten itirafçı mı yoksa Gülen’in talimatıyla
itirafçı taklidi mi yaptığı belli olmayan bu bukalemunu iddianameye
tanık diye sokuşturan nasıl bir iradedir?
Zamanında Gülen’in kumpas davalarının sözcülüğünü yapmış, yazıp
çizdikleriyle ordudaki subay tasfiyesine ve yerlerine darbecilerin
gelmesine yardımcı olmuş bu şahsın lafıyla Cumhuriyet’e saldıranlar
kime hizmet etmektedir?
Kimler, hangi amaçla parkeci, pideci, oto tamircisini delil diye
yargıya yutturma azmindedir?
Cumhuriyet davasının Gülencilerle mücadeleyi sulandırmak haricinde
nasıl bir faydası var?
Ne oldu? Korktuk mu? Eleştirilerimizi yazmaktan mı çekindik?
İçeridekiler boyun mu eğdi?
Aksine mahkeme salonu ve adliyenin önü adalete susamış kararlı
kalabalıklarla dolmadı mı?
Bu tuhaf davayı kim “dizayn” ettiyse bilmelidir ki ne amaçladıysa
ters tepmiştir. İçeride kalanların derhal tahliye edilmesi ve Türk
yargısına Hüseyin Gülerce lekesini sürenlerin amaçlarının tespiti
sağlanmalı.
Tahliye olanlara gazetenize hoş geldiniz diyoruz. İçeridekilerle
kucaklaşacağımız günü bekliyoruz. Hepsiyle gurur duyuyoruz.
Savunmalarıyla tarihin doğru yerinde durduklarını ispat ettiler.
Yanlış yerinde duranlar ise gülümseyebilirler, tarih fotoğraflarını
çekiyor.