13 Nis 2010 13:45 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:13

"ÖZEL HABER" SIZDIRILMANIN BEDELİ "YÖNLENDİRME HABERLER" İLE ÖDENİR!

Mehmet Emin Karamehmet hakkında yazdığı yazının sebebini açıklayan Fehmi Koru, köşe yazarlığındaki farkını ortaya koydu.Koru "komplocu" denilmeyi göze alarak neler yapmış?

En zayıf halka

Kendinden başkasıyla ilgilenmez bazıları, etrafına bakmaz... Bazıları etrafına bakar, fazla meraklı olmadığı için görülebileceği göremez... Bazısı etrafa bakar, fark etmesi gerekeni görür de, ancak önemsemez... Bazısı bakar, görür, önemser, ama "Başkalarına ne?" deyip geçer...

Ben bu tiplerden farklıyım: Etrafıma dikkatle bakarım, görmem gerekeni görünce önemserim ve... "Benim ilgimi çekiyorsa okurlarımın da bilmesinde yarar vardır" der, pek çok kişinin görmediği, çok kişinin görse de umursamadığı, az kişinin umursadığı halde kendine sakladığı konuları buraya taşırım.

Ergenekon soruşturması ilk başladığında, birileri, "Bu ne derse oluyor" diye bir iddia atmışlardı ortaya. İddiaları şuydu: Ergenekon savcıları kendilerindeki ’kozmik’ belgeleri benimle paylaşıyor, dolayısıyla her hamlelerinden önceden haberim oluyordu benim... İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasından 24 saat önce burada çıkan yazıda kendisinden söz etmem tesadüf olabilir miydi hiç?

Meslek hayatımda haber kaynaklarına çok yakın durduğum, istesem bilgilere ilk elden ve herkesten önce vakıf olabileceğim pek çok dönem yaşadığım halde, bu tür bir ilişkiyi tek taraflı olarak kendime yasaklamış biriyim ben. Önemli makamlarda oturan siyasetçi tanıdıklarım da var, savcı-yargıç dost ve ahbaplarım da; ancak hiçbirinden özel haber koparmaya çalışmadım.

Tersini yapsaydım, ’özel haber’ sızdırılmanın bedelini ’yönlendirme haberler’ ile ödemek zorunda bırakılacağımı biliyorum çünkü...

Hep farklı bir gazetecilik çizgisi izledim; ’haber kaynağı’ sayılacak çevreler yerine, zihinlerinin açıklığına güvendiğim dostlarım ile yakın olmayı, kulak vereceksem akıllı tanıdıklarımın fısıltılarına kulak vermeyi tercih ettim. Hepsinden önemlisi de kendi birikimime ve ’gri beyin hücrelerime’ güvendim...

Uğur Mumcu ve Çetin Emeç suikastlarından sonra yazılan senaryoların sayısı 10’a yaklaştı; bazen aynı kalem aynı suikastla ilgili birbiriyle çelişen birden fazla senaryoya imza atmaktan geri durmadı. Prof. Muammer Aksoy’un 1990 yılı ocak ayında öldürülmesiyle Doç. Necip Hablemitoğlu’nun 2002 yılı sonlarında uğradığı suikast arasında hayatlarını kaybetmiş aydınlara yönelik yazılan-çizilenlerin yekunu bir tren katarına ancak sığdırılabilir...

Neredeyse bütünüyle yanlıştı yazılan-çizilenler; sızdırma haberlerin karşılığı olarak kulaklara fısıldanan yönlendirici bilgilere dayalı senaryolardı...

O tuzağa hiç düşmedim. 1990’dan 2002’ye uzanan çizgide işlenen suikastların bildik bir adresle irtibatlı olabileceğini yazıp durdum. Sadece yazmakla da kalmadım, başkalarının bakmadığı yönlere doğru iz sürdüm, görseler bile anlamadıkları ayrıntılar arasında irtibatlar kurdum ve başka ülkelerdeki benzer olaylarla bizdekiler arasındaki paralelliklere işaret ettim...

’Komplocu’ denilmeyi göze alarak...

Türkiye’nin en büyük medya patronuyla medyası da olan ülkemizin en zengin işadamının başlarına gelenleri de daha meydana gelmeden yazma cesaretini gösterdim. Bana birileri "Bunları bitireceğiz" dediği için mi? Aydın Doğan ile Mehmet Emin Karamehmet’e husumet beslediğim için mi? Ya da bazılarının sandığı gibi, onlardan maaş alan birilerine kızıp hıncımı patronlardan çıkartma kolaycılığına saptığım için mi?

Elbette hayır, hayır ve hayır...

Gazetecilik benim mesleğim. Özünde rekabetçi bu meslekte çok-sesli bir ortam olmasını isterim. Etik ile tetik arasında mesafe bulunmasını arzu ederim. Bunların varolduğu ortamın sağlıklı olacağına inanırım. Birbiriyle dayanışarak ayakta kalmayı okurlarına karşı sorumluluğa tercih eden çetecilerin egemenliğinde, tetikçiler üreten bir medya ortamı beni üzer...

Bir gazetenin yayın yönetmeni veya yazarının yaptığı yanlışların bir patronu zor duruma düşürebileceğini nereden çıkartıyorum peki? Aydın Bey’in başına gelenler Maliye’yle ilgili; Karamehmet ise küçük ayrıntıları gözden kaçırabilecek kadar büyük dertlerle başetmek zorunda kalan bir patron... Bazılarının ileri sürdüğü gibi Maliye Doğan Grubu’nun üstüne yayın politikası veya yazarları yüzünden mi gidiyor? Karamehmet’in petrolde, Dijitürk’te, Türkcell’de karşılaştığı sorunlar gazetesinde çıkan yazılarla mı ilgili?

Tabii değil. Ancak gazete ve televizyonlarında vahim değerlendirme hataları yapabilen bir patronun başka işlerinde başının derde girebileceğini tahmin etmek çok kolay... Cılız bir dalın üzerine ağır siklet birinin tünediğini görünce "Bekleyin, o dal kırılacak" demenin hiçbir mahzuru yok...

En sağlam zincirin kırılması için sadece bir halkasının zayıf olması yeterlidir. Zincirin bütününün sağlam olmasına dikkat etmeyen, bir halkasının zayıf olmasına izin veren bir siyasetçinin, işadamının, medya patronunun, ülkemizin en zengininin, "Zora düşeceksiniz" dediğimde kulak kabartmasını beklerim.

Kulak kabartıp kabartmamak, gereğini yerine getirip getirmemek herkesin kendi bileceği iş...

Taha Kıvanç/Yeni Şafak