02 Kas 2011 03:31
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:57
ÖYLEYSE, BUNA DA YAZIK! HÜKÜMETE ÇATTI, TATİLE ÇIKTI...
Milliyet Gazetesi yazarı Hasan Cemal Kurban Bayramı tatiline çıkmadan önce hükümeti sert bir dille eleştirdi...
“Propaganda terörün oksijenidir!”
İnsanın kendisini klişelere, sloganlara kaptırması tehlikelidir. Çünkü düşünceyi öldürür, dumura uğratır klişeler, sloganlar.
Beynini eğer klişelerin, sloganların emrine verirsen doğru dürüst düşünemezsin. Eleştirel düşünce tökezlerken, sen de çıkmaza saplanırsın.
“Propaganda terörün oksijenidir!” sözü de, ilk anda kulağa hoş gelse de, böyle bir klişe ya da slogandır.
Zorluklar, sorunlar karşısında bocalayan, yılan iktidar sahipleri bazen böylesine klişelerden -ya da büyük laflardan- sihirli değnekmiş gibi medet umarlar.
Sorunun köklerine inmek varken, çok yönlü eleştirel düşünmek varken, böyle sloganlara kapılarak çözüm yollarında yürüyebileceklerini sanırlar.
Bir yanılgıdır bu.
Ayrıca denenmiş bir yoldur.
Oysa, soğukkanlı duruştur gerekli olan...
Özellikle bugün Türkiye’de Kürt sorunu, PKK sorunu söz konusu olduğunda yapılacak en son şeydir, kendini klişe ve sloganlara kaptırmak.
Bu ülke 88 yıl önce “Kürt yok Türk var!” sloganlarıyla açılan bir süreçte girmiştir bugünkü çıkmazın içine...
“Vatandaş Türkçe konuş!” sloganlarıyla Kürtçeyi yasaklayan, Kürt diyeni, Kürdistan diyeni hapse atan ve bugünün dünyasında hala “Kürtçe eğitime hayır!” diyebilen bir devlet zihniyetidir, bugünkü derin çıkmazları yaratan...
“Propaganda terörün oksijenidir!”
Nokta mı?..
Hayır değil.
Önce propaganda nedir, bunun tarifi gerekiyor.
Çünkü dikta rejimlerinde, otoriter rejimlerde ya da ikinci sınıf demokrasilerde propaganda tarifi çok geniştir, sınırları belirsizdir, her tarafa çekilebilir.
İktidar sahipleri bunun böyle olmasını isterler. Çünkü tarif, eski deyişle ne kadar muğlak olursa, her türlü muhalefet kolayca onun sınırları içine sokulup susturulabilir.
Sorunlardan kaçmak isteyen, siyaset meydanını dikensiz gül bahçesine dönüştürmek isteyen iktidar sahipleri, propaganda tanımını istedikleri gibi yaparlar.
Bizim Terörle Mücadele Kanunu bu bakımdan çarpıcı bir örnektir.
Bu kanun sayesinde her şey kolayca terör ve terör örgütü propagandasının içine sokulabiliyor, demokrasinin kolu kanadı kırılabiliyor.
Türkiye bunu çok yaşadı.
Komünizm propagandası diyerek, bölücülük propagandası diyerek, irtica propagandası diyerek yaşadı.
Anlaşılan o ki, şimdi sıra ‘terör propagandası’na gelmiş durumda.
Çark, acımasız işlemeye başladı.
Terör bitsin diyenler için de, savaş değil barış diyenler için de, silah değil siyaset diyenler için de acımasızca işliyor.
Yazık.
Özgürlükler adına çok yazık.
O eski milliyetçi-muhafazakâr dalga galiba yeniden kabarıyor. Sadece kendine demokrasi isteyen o dalgayı özellikle Soğuk Savaş yıllarından biliyoruz.
Sadece ‘benzer sesler’in duyulduğu rejimi demokrasi sanan o milliyetçi-muhafazakâr iklim bize yabancı değil.
Biliyoruz o bunaltıcı ortamı...
Anlaşılan o ki:
Bugün artık kendi seslerini güvence altına aldıkları kanısına varanlar, başka seslere kulak vermeye zahmet etmiyorlar, başka sesleri çatlak ses olarak, terör aleti olarak görmeye meylediyorlar.
Buna da yazık.
‘Teröre alet olanlar’ 1990’larda ‘faili meçhul cinayetler’e kurban gidiyorlardı; bugün hiç olmazsa candan değil, özgürlükten oluyorlar deyip halimize şükür mü edelim istiyorlar yoksa?..
Öyle mi?..
Öyleyse, buna da yazık!
TATİL DUYURUSU
Yıllık iznimin son bölümünü kullanmak üzere bayram sonuna kadar köşeyi kapatıyorum. Okurlarımın Kurban Bayramı’nı şimdiden kutluyorum. HC
İnsanın kendisini klişelere, sloganlara kaptırması tehlikelidir. Çünkü düşünceyi öldürür, dumura uğratır klişeler, sloganlar.
Beynini eğer klişelerin, sloganların emrine verirsen doğru dürüst düşünemezsin. Eleştirel düşünce tökezlerken, sen de çıkmaza saplanırsın.
“Propaganda terörün oksijenidir!” sözü de, ilk anda kulağa hoş gelse de, böyle bir klişe ya da slogandır.
Zorluklar, sorunlar karşısında bocalayan, yılan iktidar sahipleri bazen böylesine klişelerden -ya da büyük laflardan- sihirli değnekmiş gibi medet umarlar.
Sorunun köklerine inmek varken, çok yönlü eleştirel düşünmek varken, böyle sloganlara kapılarak çözüm yollarında yürüyebileceklerini sanırlar.
Bir yanılgıdır bu.
Ayrıca denenmiş bir yoldur.
Oysa, soğukkanlı duruştur gerekli olan...
Özellikle bugün Türkiye’de Kürt sorunu, PKK sorunu söz konusu olduğunda yapılacak en son şeydir, kendini klişe ve sloganlara kaptırmak.
Bu ülke 88 yıl önce “Kürt yok Türk var!” sloganlarıyla açılan bir süreçte girmiştir bugünkü çıkmazın içine...
“Vatandaş Türkçe konuş!” sloganlarıyla Kürtçeyi yasaklayan, Kürt diyeni, Kürdistan diyeni hapse atan ve bugünün dünyasında hala “Kürtçe eğitime hayır!” diyebilen bir devlet zihniyetidir, bugünkü derin çıkmazları yaratan...
“Propaganda terörün oksijenidir!”
Nokta mı?..
Hayır değil.
Önce propaganda nedir, bunun tarifi gerekiyor.
Çünkü dikta rejimlerinde, otoriter rejimlerde ya da ikinci sınıf demokrasilerde propaganda tarifi çok geniştir, sınırları belirsizdir, her tarafa çekilebilir.
İktidar sahipleri bunun böyle olmasını isterler. Çünkü tarif, eski deyişle ne kadar muğlak olursa, her türlü muhalefet kolayca onun sınırları içine sokulup susturulabilir.
Sorunlardan kaçmak isteyen, siyaset meydanını dikensiz gül bahçesine dönüştürmek isteyen iktidar sahipleri, propaganda tanımını istedikleri gibi yaparlar.
Bizim Terörle Mücadele Kanunu bu bakımdan çarpıcı bir örnektir.
Bu kanun sayesinde her şey kolayca terör ve terör örgütü propagandasının içine sokulabiliyor, demokrasinin kolu kanadı kırılabiliyor.
Türkiye bunu çok yaşadı.
Komünizm propagandası diyerek, bölücülük propagandası diyerek, irtica propagandası diyerek yaşadı.
Anlaşılan o ki, şimdi sıra ‘terör propagandası’na gelmiş durumda.
Çark, acımasız işlemeye başladı.
Terör bitsin diyenler için de, savaş değil barış diyenler için de, silah değil siyaset diyenler için de acımasızca işliyor.
Yazık.
Özgürlükler adına çok yazık.
O eski milliyetçi-muhafazakâr dalga galiba yeniden kabarıyor. Sadece kendine demokrasi isteyen o dalgayı özellikle Soğuk Savaş yıllarından biliyoruz.
Sadece ‘benzer sesler’in duyulduğu rejimi demokrasi sanan o milliyetçi-muhafazakâr iklim bize yabancı değil.
Biliyoruz o bunaltıcı ortamı...
Anlaşılan o ki:
Bugün artık kendi seslerini güvence altına aldıkları kanısına varanlar, başka seslere kulak vermeye zahmet etmiyorlar, başka sesleri çatlak ses olarak, terör aleti olarak görmeye meylediyorlar.
Buna da yazık.
‘Teröre alet olanlar’ 1990’larda ‘faili meçhul cinayetler’e kurban gidiyorlardı; bugün hiç olmazsa candan değil, özgürlükten oluyorlar deyip halimize şükür mü edelim istiyorlar yoksa?..
Öyle mi?..
Öyleyse, buna da yazık!
TATİL DUYURUSU
Yıllık iznimin son bölümünü kullanmak üzere bayram sonuna kadar köşeyi kapatıyorum. Okurlarımın Kurban Bayramı’nı şimdiden kutluyorum. HC