Ortadoğu uzmanı ünlü gazeteci Medyaradar'a konuştu: "Erdoğan'ın üstünü çizdiler, yeni bombalar patlayacak"
Ortadoğu konusuna en hâkim gazetecilerden biri olan Yurt Gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli Medyaradar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. Mahalli’nin dış politikadan tutun, siyaset ve medyaya kadar birçok çarpıcı açıklaması vardı.
Gece gündüz dış politika ile yatıp kalkınca, bu kez dış politika
konuşmak icap etti. Konuyu da “Kiminle konuşalım” diye beyin
fırtınası yaparken aklımıza direkt o geldi. Çünkü Ortadoğu’yu sular
seller gibi bilen bir isim o. Konusuna da, o coğrafyaya da
çok hâkim. Kalemi keskin, sözleri sert… Bir dönem iktidarın
yanındaydı, öyle ki Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a bile bölge ile
ilgili brifingler verir, hatta ikili ilişkilerde etkin rol üstlenir
olmuştu. Şimdiler de ise o yol ayrılmış, kendisi iktidarın dış
politikasına adeta meydan okuyor, “Yanlış yapıyorsunuz” diye isyan
ediyor. Gazeteci Hüsnü Mahalli’den bahsediyorum. Aslen Suriyeli
olan Mahalli, yıllar önce Türkiye vatandaşlığına geçti. 18 yaşından
bu yana da Türkiye’de ikamet ediyor. Tüm düzenini burada kurmuş,
burada evlenip barklanmış. “Bu ülkeyi çok seviyorum” diyor,
Türkiye’nin Suriye konusunda izlediği politikayı baştan sona yanlış
buluyor, “Türkiye bataklığa sürükleniyor” diyor, oldukça karanlık
ve karamsar bir tablo çiziyor. “Suriye’deki duruşumuz bu
olmamalıydı” diye de ekliyor. Ona göre Esad’ın karşısında değil,
yanında olunmalıydı. Kendisine yönelik “Suriye ajanı, hain”
yakıştırmalarına ise sitem ediyor: Madem ajandım, Cumhurbaşkanı’nın
en yakının da ne arıyordum diye soruyor? Kendisine dair;
iktidara yakın medya organlarının “Bu ülkede yaşayıp, bu ülkeye
ihanet ediyor” şeklindeki söylemlerine ise çok kızıyor “ben
onlardan çok daha fazla vatanseverim, hepsinden daha fazla bu
ülkeyi düşünüyorum” diyor. AK Parti’nin dış politika konusunda
sınıfta kaldığına vurgu yapıyor, Türk medyasının büyük bir kısmını
ise “Tetikçi” olarak nitelendiriyor. Değerli yalnızlığımızla ilgili
ilginç kelamlar ediyor, stratejik derinliğimizi ise yerden yere
vuruyor. Hüsnü Mahalli aslında bundan çok daha fazlasını da
söylüyor ama ben daha fazla uzatmadan ve içim daha fazla kararmadan
sizleri kendisiyle ve Ortadoğu’nun derinliklerinde baş başa
bırakıyorum. Sizlere de güneşli güzel günler diliyorum… Sevgiyle
kalın…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Fotoğraflar: Emrah Yeşilduman
“BATAKLIĞIN EN DERİN
NOKTASINDAYIZ”
Hüsnü Bey; gece gündüz ülkenin ahvalini konuşmaya başladık.
Siyaset dünyası da sokak da hep gerilen dış ilişkileri konuşuyor.
Başkentin göbeğinde tam da kalbimizde bombalar patlıyor. Uçurumun
Kenarında Dış Politika diye bir kitap okumuştum yıllar önce. Durum
şu an tam olarak ne?
Bir Onur Öymen kitabıydı ve ben de okumuştum. Ama şu an durum çok
daha vahim uçurumun da ötesinde. Bataklıktayız dersem tam da yeri
olur. Hatta bir tık ileri götüreyim ve daha iddialı konuşayım
bataklığın en derin noktası.
“ARAP BAHARI PALAVRASI YÜZÜNDEN BOŞ
HAYALLERE KAPILDIK”
Peki, bu noktaya nasıl gelindi?
Buraya beş yıl önce geldik, Arap Baharı denilen palavra üzerine
büyük hayaller kurduk. ‘Kral olacağız, halife olacağız,
sultan olacağız’ dedik ama tutmadı…
“AK PARTİLİLER BUNU
BİLMİYOR”
Niye tutmadı?
Tutmaz çünkü Arap İslamcıları, kralları, emirleri, şeyhleri, sana
bunu yedirmezler. Mesela Mısır’daki Müslüman Kardeşler “Tamam sen
de Müslüman kardeşsin ey AKP ama gerçek Müslüman benim” diyecek.
İslam Arap, Müslümanlık Arap, peygamberlik Arap, dolayısı ile bunu
düşünüyorlar. Allah aşkına bugün AKP’de kaç kişi var; Kuran’ı,
hadisleri, İslam tarihini bilen? Bilmiyorlar…
“ARAP MUHAFAZAKÂR İLE AKP’Lİ MUHAFAZAKÂR
ARASINDA BÜYÜK FARK VAR”
Yapmayın, muhafazakâr bir partiden bahsediyoruz. Elbette
biliyorlardır!
Hayır, yanlış biliyorsun. AK Parti’deki muhafazakârlık Türkiye
standartlarında bir muhafazakârlık. Arap ülkelerindeki gibi değil.
Arap toplumlarında ve bu ülkelerde ilkokuldan itibaren liseye kadar
Kuran, din dersi mecburidir. Burada öğrenciler Kuran’ı hem
din olarak okur hem de dil olarak ve hatta tarih olarak okur.
Dolayısı ile bir Arap vatandaşı ile bir AKP’li muhafazakâr arasında
bir milyon derece fark var.
“İLKOKUL ÇAPINDA DIŞ POLİTİKA
İZLENİYOR?”
Şu sıralar stratejik derinlikten anladığınız
ne?
Derinlik uzaya çıktı ve buharlaştı. Öyle bir derinlik yok, çok
büyük hatalar yapılıyor. Derinliği bırak ilkokul çapında bir dış
politika yürütülüyor ve ben bu konuda oldukça karamsarım. Çok büyük
hatalar yaptık dedim ya; işte o hataları büyüterek yapmaya devam
ediyoruz.
“DIŞ POLİTİKAYI BİLEN YOK, BEN BİLE
ONLARDAN DAHA ÇOK BİLİYORUM”
Türkiye dış politikada nereye yürüyor?
Büyük bir çıkmaza ve kaosa yürüyor. Türkiye bataklığın dibinde,
duvara tosladı ve çok büyük sersemlik var. Dış politikayı da
maalesef bu ülkede bilen yok. Emin olun ben hepsinden daha hâkimim
dış politikaya. Bu coğrafyayı kimse bilmiyor, işin kötü yanı
ise bildiklerini zannetmeleri. Karanlık ilişkilerle bu işler
yürümez. Krallarla, şeyhlerle, emirlerle el ele, kol kola,
omuz omuza, yanak yanağa, dış politika mı yürür? Ben bunu hep
söyledim; Körfez ülkelerin kralları, emirleri, şeyleri Türkiye
Cumhuriyeti'nden nefret eder, bizleri de sevmezler. Laiklik ve
demokratlık karşıtıdır onlar, bizde olan ne varsa onlar hepsinden
nefret ederler. Hatta Osmanlı’dan bile… 1700’lü yıllardan bu yana
Osmanlı’ya ayaklanan da yine bu tiplerdi.
“DEĞERLİ YALNIZLIK DİYE BİR ŞEY YOK ÇÜNKÜ
DEĞER DEĞİLİZ”
“Değerli yalnızlık” ile baş başayız? Komşularla sıfır
sorundan sıfır komşuya nasıl gelindi?
Değerli yalnızlık diye bir şey yok. Bu söylem bir züğürt tesellisi.
Onlar kendilerince kendini avutuyor. Değerli yalnızlık diye bir şey
olamaz çünkü biz bugün dış politikada bir değer değiliz. Bugün ne
ABD ne de bir başka ülkenin gözünde bir değer değiliz. Somut bir
kanıt vereyim sana; bugün Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor, adama diyor
ki “Ya ben ya PYD” Şimdi sen eğer Türkiye gibi 80 milyon nüfusu
olan, büyük bin yıllık tarihi olan bir ülkeyi bir terör örgütü ile
alternatifli tartışıyorsan bittin, kendini harcadın. Kendin
değerini kendin belirlersin. ABD baktı ki sen de iş yok ve
çuvalladın. Hani Suriye’ye üç saatte giriyordu, Esad’ı deviriyordu,
Emevi Camii’nde namaz kılınıyordu hep palavra. Hiçbirini yapmadı,
yapamadı çünkü yanlıştı. Çuvalladık.
“SURİYE’Yİ İYİ
OKUYAMADILAR”
Yanlış olan neydi mesela, nerede yaptık o bahsettiğiniz en
büyük hatayı?
Bir kez terör örgütlerine güvenilmez, İslamcılara, Müslüman
Kardeşlere güvenilmez. İşin kötü yanı Esad’ı da iyi okuyamadılar.
Zannettiler ki diğerleri gibi birkaç ayda devrilir ama Suriye
gerçeklerini bilmiyorlardı, o kadar zayıflardı ki bu konuda! Çünkü
Suriye halkı asla Esad’a karşı ayaklanmaz. Esad için Alevi dediler
ama Sünni olanlar da Esad’ı çok seviyordu bunu da bilemediler.
Hatta öyle ki yüzde 80’i Sünni olan ordu da asla Esad’dan
vazgeçmez, çünkü ordu da onu çok seviyor; bunu da okuyamadılar.
Ayrıca Suriye vatandaşı şunu düşündü diyelim ki; Esad’dan
vazgeçtik; kim getirecek ülkeye demokrasiyi? Türkiye, Suudi
Arabistan, Körfez ülkeleri mi? Şimdi Suriye vatandaşı buna güven
duyabilir mi? İlkel bulduğu kişilere! Katar’da nasıl bir demokrasi
var ki Suriye’ye de götürsün? Suriye halkı bunu yemedi ve “Bu işte
bir pislik var” dedi.
Suriye konusuna bu kadar müdahil olmamızdaki ısrarın nedeni
neydi sizce?
Onu Sayın Cumhurbaşkanı’na sormak lazım. Cumhurbaşkanı diyor ki
“Ben gittim Esad’a dedim ki, demokrasi yap, reform yap” Esad da
diyor ki “Bana geldi demokrasi yap derken iktidarı Müslüman
Kardeşlerle paylaş, ben de dedim ki; kardeşim biz bunları biliyoruz
bunlar katil, bunlar terörist! Zamanında bunu denedik ve tutmadı.
Sen 90 yıllık Cumhuriyetsin, demokrasisin sen hala 90 yılık problem
yaşıyorsun ve ülkende dört ayrı darbe olmuş. Ve benden de hemen
demokrasi bekliyorsun." Olayın özü işte bu. Suriye’nin bize yaptığı
iyiliği de kimse yapmadı.
“KENDİSİNİ PADİŞAH, SULTAN OLACAK ZANNETİ
VE HAVAYA GİRDİ AMA…”
Peki, buralara nasıl gelindi? Kardeş Esad’dan diktatör
Esed’e geçiş sürecini merak ediyorum?
Sayın Cumhurbaşkanı, Arap Baharı ile birlikte Mısır, Tunus, Libya
gibi ülkelerde Müslüman Kardeşler iktidara gelince yeniden Osmanlı
padişahı olabilirim, sultan olabilirim havasına girdi. Herkesin
kendisine bağlı olacağını sandı. Yavuzlaşacağını düşündü! Neden 3.
Köprü’nün adını Yavuz koydu sence? Bunlar tesadüf değil. Çünkü
kendini Yavuz gibi görüyordu. İran’a kafa tut, Suriye’ye, Rusya’ya
kafa tut. Ama sonunu hiç düşünme… Dış politika Allah’a emanet
yürütülmez. Yüzlerce kez çıktı Esad “Alevi” dedi. Ama bu ülkede de
20 milyon Alevi var, bunu niye göz ardı etti? Onu bırak çıktı Kemal
Kılıçdaroğlu için defalarca “Alevi, onun için Esad’ın yanında”
dedi. Şimdi bu söylenecek lafı mı?
Alevi açılımı yapan, Alevilerin sorunlarını dinleyen de bu
iktidardı ama… Bu ülkede Alevi sorunu değil, Alevilerin sorunları
var sadece sanırım!
Hepsi yalan. Açılım vs. hikâye. Kanmayın lütfen! 13 yıldır
iktidardalar, biz hala Cemevi meselesini tartışıyoruz neden bir
adım atmadılar? Atmazlar çünkü öyle bir dertleri yok. Aleviler
yurtsever insanlar, ülkesini herkesten daha çok seven insanlar. Ama
daha tek sorunlarına el atılmadı.
“ESAD’IN YANINDA DURMALIYDI
TÜRKİYE”
Suriye konusunda nasıl duruş sergilemeliydik
peki?
Çok net söylüyorum: Esad’ın yanında olmalıydık. Çünkü Esad senin bu
bölgede en sevdiğin kişiydi. Tatillere gittiğin, kolkola girdiğin.
Sana Suriye’nin kapılarını koşulsuz açmış bir liderden söz
ediyoruz. 2007’de Suriye ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi
yaklaşık 300 milyon dolardı. 2010 yılında 3 milyara dayandı. Daha
birçok konu var.
“ÖSO’YU KURANLAR…”
Suriye'de kadın çocuk demeden bombalar yağdıran binlerce
kişinin katili Beşar Esad’ın yanında yer almak akıllara zarar
geliyor Türkiye açısından.
Peki, 2011’den önce, Arap Baharı başlamadan önce Esad kimseyi
katlediyor muydu? Hayır… Ama sen Türkiye olarak daha hiçbir şey
yokken Suriye’de, birkaç gösteri başlamış, ne öldürme ne bir şey…
Mayıs ortalarında geldin Antakya’da Özgür Suriye Ordusu’nu kurdun,
silahlandırdın. Suriye’ye soktun ve insanları öldürdün.
“ARTIK GERİ DÖNÜŞ YOK, DÜZE ÇIKIŞ
YOK”
Ama bu çok vahim iddia ve bunu iktidar asla kabul
etmiyor…
Bunu kabul etmelerine gerek yok. Tarih, belge her şey ortada. Hatta
CHP milletvekilleri Antakya’ya gitti, teftiş için ve o kampa
alınmadılar. Hiçbir şey gizli değil. Bütün bu terör örgütleri bugün
dâhil Türkiye’de sık sık toplanıyorlar. Hatay, Antakya, İzmir,
Kilis, İstanbul gibi yerlerde ve kendi sosyal medya hesaplarından
fotoğraf paylaşıyorlar. Bunlar her zaman için MİT, CIA, Katar
istihbaratı, İngiliz istihbaratı ile birlikte toplanıyorlar.
Dolayısı ile bugün hiçbir şey sır değil… Onun için Türkiye sıkıştı
çünkü bütün sırları CIA’nin elinde. Bu kirli oyun birlikte
oynanıyor. Türkiye’nin sorunu da aslında bu; o karanlık ilişkilere
girdi, bütün pis sırlarını o insanlarla paylaştı, artık geri dönüş
yok, düze çıkış yok. IŞİD bile senin sırlarını biliyor çünkü
bir dönem onlarla da toplanıyordun. Nusra da terör örgütü ve sen
onlarla da toplanmışsın.
“TÜRKİYE SURİYE POLİTİKASINI 5000 DERECE
DEĞİŞTİRMELİ”
Siz çok vahim iddialarda bulunuyorsunuz ve karanlık
senaryolara dalıyorsunuz.
İddia değil herkesin bildiği ama bilmezden geldiği gerçekler
bunlar. En kötü senaryom Türkiye karanlığa gidiyor. Eğer bu iktidar
aklını başına toplamazsa, Suriye politikasını 5000 derece birden
değiştirmezse bizi çok ciddi sorunlar bekliyor. Çünkü ABD ile Rusya
anlaştı. Orada Türkiye’ye rağmen ateşkes olacak…
“HALK TV’DE SUUDİLERE İKİ LAF ETTİM VE
…”
Şu an yanımızda olan ülkeleri merak ediyorum… Türkiye’nin
gerçek manada dostu var mı?
Hiç kimse dostu değil. Hatta şöyle söyleyeyim o dost gibi görünen
Suudi Arabistan ile Katar hiç değil. Orada karanlık ilişkiler var.
Milyar dolarlık akçeli ilişkiler var. Bunları biliyoruz ama
yazamıyoruz. Halk TV’de Suudilere iki laf ettim. “Aptallar,
akılsızlar, ilkel, çağdışı” tarzında… Düşünün ceza verdiler bize.
Suudilere laf ediyorsun ve RTÜK sana ceza veriyor. Türkçe’ye
layık değilmiş bu laflar, şaka gibi…
“SÜREKLİ TEHDİT
ALIYORUM”
Bu ülkede yaşayıp bu sözleri kurmak cesaret ister. Biraz da
insafsızlık, sürekli bir eleştiri bombardımanı… Hiç çekinmiyor
musunuz bu sözleri sarf ederken?
Elbette korkuyorum zaman zaman. İnsanız neticede… Bir sürü tehdit
alıyorum. Benim ne korumam var, ne şoförüm ne silahım. İstesem
talep de bulunur alırım ama almıyorum. Şimdi sizinle çıkalım çarşı,
pazarda rahatça gezerim. Korkarak yaşanmaz.
“ARAP BAHARI ÖNCESİ HERKES BENİ İSTERDİ
AMA ŞİMDİ…”
Demek ki neymiş yine de şanslıyız ve gayet özgür bir
ülkedeyiz ki; herkes düşündüğünü rahatça dile
getirebiliyor.
Hiç de öyle değil. Neden bir sürü arkadaşımız Silivri toplama
kampında o zaman? Çoğu içeride… İçeride olmayanlar da dışarıda.
Dışarıda derken çalıştıkları gazetelerden kovulmuşlar,
televizyonlardan atılmışlar yani işsizler. Çok da özgür değiliz!
Sınırlı özgürlük diyoruz buna… Bakın ben Arap Baharı'ndan önce
TRT’de program yapıyordum, Akşam’da yazı yazıyordum, SKY’da,
TVNET’te program yapıyordum, hemen hemen bütün kanallardan
çağrılıyordum şimdi hepsi kesildi. Şu an diyorum ki o kanallara
“Kardeşim sen o kadar yandaş çağırıyorsun ben de orada çıkayım
sadece iki kelime söyleyeyim bakalım halk kime inanacak, kime
güvenecek” asıl mesele bu. Bugüne kadar ben ne dediysem yüzde yüz
benim dediklerim doğru çıktı, yüzde yüz onların dediği palavra
çıktı.
Sizin için bu ülkeden beslenip bu ülkeye ihanet eden biri
olarak bahsedenler var. Hatta “Ajan” deniyor sizin
için.
Niye ajanmışım? Nereden bu kanıya varmışlar? Bu ülke benim… Ben 18
yaşında bu ülkeye geldim, bir üniversite öğrencisi olarak ve 45
yıldır da burayım.
Niye Suriye’den Türkiye’ye yerleştiniz?
Çünkü bu ülkeyi çok sevdim, burası benim topraklarım, memleketim.
Burada evlendim ve kaldım.
“BANA AJAN VE HAİN DİYENLERDEN DAHA ÇOK
SEVİYORUM BU ÜLKEYİ”
Ajanlık ifadesini kabul etmiyorsunuz yani?
Asla. Ben bu ülkeyi sonsuz seviyorum. Hatta bana o lafı söyleyen
insanlardan bin kat daha çok seviyorum ben bu ülkeyi. Ülkemin
geleceği için doğruları söylemek ne zaman ajanlık olmuş? Zaten
haber yaparsın ajan, hain olursun, gerçekleri söylersin ajan
olursun. Bu ülkede en kolayı insanlara hiç yakışmayan ceketleri
zorla üzerlerine giydirip, yaftalamak. Ben ajan ya da hain olsam ve
bu ülkeyi sevmesem, bu duyarlılığı zaten göstermem. Bana ne ülkenin
canı cehenneme der, gerçekleri gizler ve en büyük yandaş olurdum
ama olamam çünkü ben dertli bir adamım, bu ülke için
dertleniyorum.
“EĞER BUGÜN BEN YANDAŞ
OLSAYDIM…”
Yandaş olsaydınız hayatınızda ne değişirdi
bugün?
Bir elim yağda diğer elim balda olurdu. Kanallar beni konuk etmek
için yarışırdı. Gazeteler köşe yazdırmak için sıraya girerdi.
Paraya para demezdim, kafam rahat olurdu. Ben zamanında bu Arap
Baharı öncesinde Sayın Cumhurbaşkanıyla da Başbakanla da birçok
bakanla da gayet iyi dosttum. Hatta Türkiye- Suriye ilişkilerinde
büyük katkılar sağladım. Irak, İran, Libya ilişkilerinde de keza
yine öyle oldu. Bana şimdi çıkmış ajan gibi ipe sapa gelmez aptal
saptal sözler ediyorlar. Kendileri bile aslında bu söylediklerine
inanmıyorlar.
“AJANSAM EĞER CUMHURBAŞKANI’NIN YANINDA NE
ARIYORDUM?”
Sizin için Suriye istihbaratının adamı da dendi sık
sık…
Ben burada duruyorum. Bu devletin de istihbarat örgütleri, güvenlik
örgütleri var, telefonlarım dinleniyor. Neden gelip de almıyorlar
ya da ajanlığımı tescillemiyorlar? Demek ki bunlar boş
iftiralar. Eğer ajansam ben 2012’ye kadar Sayın
Cumhurbaşkanı’nın yani Abdullah Gül’ün en yakınındaki adam olarak
nasıl bulunuyordum? Hatta şu anki Cumhurbaşkanı ile yine öyle…
Bakanlarla yine öyle… Sayın Davutoğlu ve Türkiye’deki AKP’nin
yöneticileri ile neden bu kadar yakındım? Bunu bir
sorgulasınlar…
“AKP’NİN YANINDAYDIM, SONSUZ
DESTEKLİYORDUM AMA…”
Evet, çok ilginç… Bir dönem AK Parti iktidarının kayıtsız
şartsız destekçisiydiniz… Sayın Erdoğan ile seyahatlere
giderdiniz…
Evet, yanlarındaydım ve doğru söylüyorsun sonsuz destek
veriyordum.
“AK PARTİ DOĞRU İŞLER YAPIYORDU
AMA…”
Ne değişti de bu keskin dönüşünüz gerçekleşti?
Çünkü yanlışlar başladı, çuvalladılar. Ezbere yürümeye başladılar.
O dönem doğru iş yapıyorlardı Ortadoğu’da. Suriye’de ilişkiler
güzeldi. Suriye ile dosttuk, Irak ile dosttuk… Şimdi bir tek
dostumuz yok yanımızda. Düşünün Sünni bir Erdoğan, Esad’dan dolayı
Şii’lerle dost oluyordu. Sınırlar kalkıyordu, 900 kilometre sınır
var Suriye’de. Türklerle Araplar, Araplarla Türklerle, Süryaniler,
Süryanilerle hepsi dost, kardeşti. İnsanlar bir aradaydı. Arada tel
örgüler yoktu. Vize kalkmıştı, biraz daha sabretseydik pasaport da
kalkacak ve biz kimlik kartları ile girip çıkacaktık.
Türk vatandaşlığına geçişinizde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
desteği olmuştu değil mi?
Eee tabii ki öyle oldu. Bakanlar Kurulu kararı ile oldu. Ben
tutup da yalvarmadım!
“ONUNLA BİR DAHA GÖRÜŞMEDİM ÇÜNKÜ BÜYÜK
YANLIŞLAR YAPTI…”
Bu yaşananlardan sonra hiçbir araya gelme şansınız olmadı
mı Sayın Cumhurbaşkanı ile?
Hayır, hiç görüşmedim. Çok ters şeyler yaptı çünkü. En başında
söyledim ben “Yanlış yapıyorsunuz, çevrenizde kimler varsa hepsi
sizi yanıltıyor, hatta o danışmanların bile birilerine bir şeyleri
danışmaya muhtaç, bilgisizler” dedim. Geçen gün Yeni Şafak yazarı
Yusuf Kaplan’ın bu konudaki çıkışı çok doğruydu.
“IŞİD’DEN SÜREKLİ TEHDİT
ALIYORUM”
Yeni Şafak demişken bir haber vardı o aklıma geldi,
“Sultanahmet bombacısı Hüsnü Mahalli’nin akrabası çıktı” şeklinde
bir haber yapmıştı Yeni Şafak. Ondan da bahsedelim
isterim.
Bak İbrahim Karagül ile biz Arap Bahar öncesi TVNET’te birlikte
program yapıyorduk ve aynı şeyleri düşünürdük. Kafası da çalışan
bir arkadaş ama şu an öyle ayrı noktadayız ki! Adamın attığı
manşetler en komik fıkralardan bile daha komik. Bu kadar komik
manşetleri midem de aklım da kaldırmıyor. Neymiş efendim bombacı
benim akrabam çıkmışmış! İbrahim, bunu manşete çekiyor. İyi de ben
bunu zaten bir gün önce kendim söylemiştim; ‘Bu adam Cerabluslu,
uzaktan bizim akraba olur “ diye anlatmışım. Bunu çok büyük haber
yakalamışlar gibi tutup manşet yapıyorlar. Diyelim ki senin akraban
hırsız çıktı, sen de mi hırsızsın? Ya da akraban tecavüzcü çıktı,
sen de mi tecavüzcüsün? Kaldı ki bu ülkede en çok IŞİD’i eleştiren
benim. IŞİD’den de tehdit alıyorum sürekli.
“IŞİD KAFAMI KESMEK İÇİN FETVA
VERMİŞ”
Nasıl tehditler alıyorsunuz, ürperdim bir anda, insan
korkuyor! İnsan sureti olan bir canavardan bahsediyoruz
adeta.
Sürekli hem de. Hatta hakkımda fetva bile vermiş. Kafamın kesilmesi
için emir buyurmuşlar.
İnsan sokağı bırak evinin içinde odadan odaya gidemez yahu
bu şartlarda?
Korkunun ecele faydası yok. Hayat bir risk değil mi? Hiç de
korkmuyorum. Ben Suriye’ye de gidiyorum, Lübnan’a, Irak’a da
gidiyorum bu şartlar altında. Ben yerimde durmuyorum ki savaşın
içine de gidiyorum.
Esad ile görüşüyor musunuz?
Hayır, şu son zamanlarda görüşmüyorum. Ama gittiğimde elbette
görüşürüm. Ben Irak’a da gidiyorum Talabani ile görüşüyorum,
Libya’ya gidiyorum oradakilerle de görüşüyorum.
“ESADCI DEĞİLİM, HATTA BABASI DÖNEMİNDE
ÜLKEYE GİRİŞİM YASAKTI…”
Esadcı mısınız peki?
Niye Esadcı olayım? Akıl var mantık var! Esad’ı daha hiç kimse
eleştirmezken ben eleştiriyordum. Esad’ın ideal ve dört dörtlük
demokrasi olmadığını ama buna niyetinin olduğunu söylüyordum çünkü
birebir tanıyorum onu. Babası asla demokrat değildi. Ben onun
babasının döneminde Suriye’ye giremezdim, girişim yasaktı ülkeye
nasıl ajan olabiliyorum şimdi ben? Ama Esad geldiğinde baktım, Batı
eğitimi almış, kendisi eğitimli eşi yine öyle kültürlü. Uzun süreli
sohbetlerimiz oldu ve umut olduğunu gördük ve dedik “Destek
verelim.” Burada nasıl Erdoğan’a Gül’e destek verdiysek ona da
verdik.
“ONLARA GÜVENMİŞTİM TA Kİ ONLAR O BOŞ
HAYALE KAPILMAYANA KADAR ”
Şu an ne hissediyorsunuz?
Bakın ben Erdoğan’a, Gül’e, Davutoğlu’na da inanmıştım,
güvenmiştim. Ortadoğu’da bir şeyler yapabileceklerine
inanmıştım. 2011’e geldiğinde o Arap Baharı olduğunda bu
rezalet ortaya çıkınca bunlar bir hayale kapıldılar. Ben Sultan
olacağım ben halife olacağım diye.
Ama Türkiye’nin de Ortadoğu’da bir birleştirici güç olma
özelliği yok muydu? Biraz da bunu istedi
Cumhurbaşkanı…
Vardı, doğru ama yapamadılar. İşte diziler hatırlasana, nasıl
rekorlar kırıyordu. Aşk-ı Memnu dizisi mesela. Şimdi diziler niye
seviliyordu oralarda? Türkiye İslamcı olduğu için sevilmiyordu,
Türkiye seviliyordu. Çünkü o dizilerin hiç birinde İslami
motif yok, insanlar merak ediyordu burayı. Türkiye büyük bir devlet
sonuçta kim ne derse desin. Tarihi, coğrafyası, Cumhuriyeti,
insanı… Çünkü sen Müslümansın ve AKP Müslüman parti diye
algılanıyor. Müslüman bir partinin Türkiye’si diye bakıyorlar.
Müslüman bir partinin Türkiye’sinde nasıl yaşanıyor bunu merak
ediyorlardı. Örneğin Aşk-ı Memnu dizisinde yaşananları gerçek
gibi algılıyorlardı. Lübnan’da bir gün hiç unutmuyorum bir arkadaş
ortamında kadınlar-eşler vardı. Kadınlardan birisi bana dedi ki
‘Hüsnü Bey bu Aşk-ı Memnu ’da hani kimin eli kimin cebinde belli
değil, bu gerçek mi’ dedi. Yani Türk toplumu bu mu? Şimdi ne cevap
verirsin! Hadi buyurun! Evet, Türkler böyle, kimin eli kimin
cebinde belli değil, herkes herkesle yatıyor, böyle mi dersin yoksa
gerçeği mi söylersin. Ben de dedim ki ‘Ya sonuçta bu bir film, öyle
düşünmeyeceksin ama Türkiye bir Arap ülkesi değil.’ Örneğin Arap
ülkelerinde evlenirken eşinizi hiç göremezsiniz evlenmeden. Sadece
fotoğrafını görebilirsiniz. Şimdi bu nasıl bir evlilik? Türkiye’nin
farkı burada. Yani ille git yatakta yat filan demiyorum ben. Ama en
azından çıkacaksın, konuşacaksın, kim ne düşünüyor bileceksin…
İkincisi de daha acı olan sosyolojik açıdan söylüyorum, kadın-erkek
ilişkilerinde bir sıkıntı var orada. Kadının adı yok değeri yok,
hiçbir şeyi yok. Arap toplumlarında kadınlar bu filmleri
gördüklerinde kendini o filmlerdeki artistlerle karşılaştırmaya
başlıyor. Örnek vereyim, Aşk-ı Memnu dizisinde o kızcağız onunla
yatıyor, şununla yatıyor filan yeğeni ile bilmem ne… Oradaki genç
kızlar izleyince etkileniyor. Düşünsene nasıl bir şey bu oradaki
kadınlar için… Sokağa çıkamıyor kadıncağız, vazgeçtik sevişmeyi,
öpmeyi, el ele tutuşmayı… Yani sokağa çıktığında kadın özellikle
Suudi Arabistan’da tek başına çıktığında fetva vardır: O bir
orospudur diye. Ya babası olacak, ya kardeşi ya da eşi olacak. O
toplumların Türkiye’yi görmesi, algılaması, olumlu olarak bakması
sosyolojik ve kültürel olarak ondan çıkan bir siyasi bakış. Tabii
ki Türkiye o zaman çok seviliyordu. İşte bundan dolayı seviliyordu.
Sen farklı bir ülkesin diyor sana. Suriyeli, Mısırlı, Arap filan
neyse. Hele hele Suriye toplumunun yüzde yüz Türkiye’ye benzemesi
ayrı bir avantajdı. Sen git Suriye’ye ye-iç, gez kimse sana
karışmaz, laf atmaz, asla kimse kimseyi rahatsız etmez… Laik,
çağdaş bir Suriye var karşınızda. Sınır boyunca 900 km boyunca
akraba hepsi ya…
“MÜLTECİLER ESAD’DAN DEĞİL TERÖRİSTLERDEN
KAÇTI!”
Her gün bir kente bombalar yağıyor, katliamlar
yapılıyor. Çocuklar bile ölüyor. Yaşanmaz bir ülke gibi
geliyor Suriye akla. Orada gerçekte neler oluyor?
Bak şimdi sen bu cümleyi kullanıyorsun, IŞİD, EL Nusra terör örgütü
değil mi? Şimdi Türkiye’yi ele alalım. Türkiye Sur’u neden
bombalıyor? Orada terör örgütü var. Hangi devlet olursa olsun
dünyada sana karşı silahlı bir kalkışma olduğunda ne yapar
bastırır. Suriye’deki biraz daha farklı, tamam seni birileri
silahlandırmış demin söylediğim gibi Türkiye’de Özgür Suriye Ordusu
kuruluyor. Onlara silah veriliyor. Libya’dan silah geliyor, adam
geliyor. Destekliyor, Suriye’ye sokuyorsun bu başka bir
tarafı. Peki, hangi devlet kendi vatandaşı dışında dünyanın
dört bir tarafından 50 bin teröristin toplanmasını ve kendi
ülkesine girmesine göz yumar? Yani şimdi diyelim ki Türkiye, Sur’da
vs. kavga ediyor PKK var diyor bilmem ne var diyor. Şimdi diyelim
ki 50 bin yabancı 80 ülkeden Suriye üzerinden Irak üzerinden İran
üzerinden Sur’a gelseydi, Cizre’ye gelseydi, IŞİD gibi Nusra gibi…
Türkiye ne yapardı? Kendi vatandaşı değil bak… Diyorlar ki
mülteciler Esad’ın zulmünden kaçtı. Peki, kaçanlara bak, harita
olarak söylüyorum, kaçanlar hep Suriye-Türkiye sınırında yakın olan
bölgelerden kaçtılar. 900 km olan sınırdan. Suriye devletinin ne
askeri, ne polisi hiçbiri yok. Burada IŞİD, ÖSO, El Nusra gibi
örgütler var. Demek ki bu mülteciler bunlardan kaçtı. Devletten
kaçmadılar.Demek ki yanlış bir algı var…
Çünkü yalan söylüyorlar. Hem de başından itibaren yalan
söylüyorlar. Kobani olayları sırasında geçen yıl 150-200 bin insan
kaçtı değil mi? Kimden kaçtı, IŞİD’den …
“IŞİD’İ TÜRKİYE, ABD GİBİ DEVLETLER
BÜYÜTTÜ!”
IŞİD’i kim büyüttü? IŞİD nereden ortaya çıktı bir
anda?
Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Amerika, İsrail, Fransa,
İngiltere, Almanya, İtalya hepsi… Başlangıçta böyle kuruldu. Evet,
böyle bir canavarı yarattılar. “Esad’ın gitmesi için her şey
mubah” diyorlardı. Ama şimdi geldi yarattığın canavar seni
ısıracak. Akrep cebe konulmaz. Akrebi cebine koyduğun zaman illa
bir yerini ısıracak. Bunun şakası yok.
“YENİ BOMBALAR
PATLAYACAK”
En son kalbimizin tam orta yerinde Ankara’da bombalar
patladı, bu dehşet vericiydi…
Daha da patlayacak. Göreceksin bu işin sonu gelemeyecek. Her an,
her saat patlama olabilir bu ülkede. Devamı da gelecek. Bunun
müneccimlikle alakası yok, bu coğrafyayı bilirsen, bu ruh
hastalarını tanırsan, ben birebir tanıyorum bu adamları, ne kadar
ruh hastası, sapık, ilkel, çağdışı, aptal! sadece göstermiyorlar.
Bu adamla sen nasıl baş edersin? Bu adamın ruhu böyle. Ben bunları
gittim gördüm. Savaştım. Ben palavra sallamıyorum. Ben bilmediğim
bir şeyi asla konuşmam bilgi veririm sadece. Hepsinin kafaları
yıkanıyor. Eğitim veriliyor hepsine o yüzden bu iş çok zor.
“TERÖR ÖRGÜTLERİ ERDOĞAN’I
SEVİYOR”
7 Haziran seçimleri öncesi çok çarpıcı bir yazı yazmıştınız
Yurt Gazetesi’nde ‘AK Parti iktidarda kalırsa IŞİD, El Nusra, ÖSO
gibi ruh hastası örgütler ilerler, yüzde 100 artar demiştiniz.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak gücüne güç katarsa bu örgütler moral
olarak güç kazanır, katliamlar da devam eder demiştiniz…Ne alaka,
bu acımasız bir itham değil mi?
Hiç de acımasız bir itham değil. Doğru, yüzde yüz aynı düşünüyorum.
Ankara katliamının hemen ardından El Nusra açıklama yapıyor, Türk
medyası vermiyor onu, Nusra açıklamasında; “Erdoğan’ın
arkasındayız“ diyor. Nasıl bir açıklama bu ya? Sen bir terör
örgütüsün. BM kararı ile terör örgütü. IŞİD, El Nusra gibi 160 tane
daha örgüt var o listede. Ve bunların hepsi Erdoğan’ı seviyor.
“PUTİN HAZIRLIK YAPIYOR TÜRKİYE’Yİ
MAHVEDECEK”
Ama Erdoğan’ın da dış politikada öyle bir cesur duruşu var
ki ister istemez kapılıyorsunuz. Adam çıkıyor Rusya’ya kafa
tutuyor. İran’a kafa tutuyor, ABD’ye kafa tutuyor. Ve ister istemez
Ortadoğu’da da bir kahraman gibi görenler var onu…
Dış politika atara atar, gidere giderle yürütülmez. Eee kafa tuttuk
da ne oldu? Rusya’ya bir şey mi oldu? Türkiye mahvoldu. Turizm
sıfır, ithalatı sıfır, ihracatı sıfır, şirketler sıfır. Daha bir
şey yapmıyor Putin, henüz harekete geçmedi. Ama hazırlanıyor emin
olun. Daha neler yapacak, Putin öyle kolay adam değil böyle kalmaz.
Daha hazırlık yapıyor çünkü bir takım kararlar anında alınmaz.
Örneğin doğalgaz meselesi, doğalgazı kapatmadı ama ben yüzde yüz
inanıyorum günü ve saati geldiğinde tak diye kapatır vanayı.
“RUSYA’DAN DOLAYI BAŞI ÇOK AĞRIR
DAHA”
Tezek yakarız!
Tezek yakarız demekle bu işi atlatamayız (Gülüyor) Devlet
ilişkileri böyle değildir. Rusya’dan bahsediyoruz sonuçta. İran
üzerinden seni sıkıştırır, Avrupa Birliği üzerinden seni
sıkıştırır, Kıbrıs üzerinden seni sıkıştırır, Yunanistan üzerinden
seni sıkıştırır… Onlar Ortodoks çünkü kilise üzerinden seni
sıkıştırır, Çin üzerinden seni sıkıştırır öyle durmaz. Yaz bir
kenara eğer barış olmazsa dostluk tekrar kurulmazsa Rusya’dan
dolayı başı çok ağrır. Vazgeçtik Rusya’dan Amerika mahvediyor
seni…
“ARTIK ERDOĞAN’A
GÜVENMİYORLAR”
Hakikaten Amerika biz ne dersek tam tersini söylüyor. NATO
“Bize güvenmeyin” diyor. BM durmadan bizi uyarıyor… Neler
oluyor?
Biz sevmiyorlar. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı’na güvenmiyorlar artık.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Türkiye içi politikalarından gıcık
oluyorlar. Dışarıda bir sürü olay olurken sen kardeşim tutturmuşsun
Anayasa’yı değiştirip devlet başkanı olacağım diye, olmaz
diyorlar.
Ama bu politikalarından dolayı Obama’ya da çok büyük bir
güven yok. Kırmızı çizgileri hep ihlal oldu.
Yoo, Obama ilk günden itibaren Esad’a karşı tavır almadı.
“SURİYE’DE TÜRKMENLER ÇOK
MUTLU”
Niye Suriye konusunda her zaman Türkiye’nin yanında değil
miydi?
Konuşmaya bakmayın siz, herkes konuşur. Şimdi dış politikada
özellikle herkes her gün bir şey söyler. Türkiye’de bir ay önce
gündem neydi? Suudi Arabistan’la birlikte Suriye’ye girecektik. Ne
oldu, attık bir palavra ben de çıktım bir TV kanalında ‘nah
girersin’ dedim. Ne oldu bugün konu kapandı gitti. Bayırbucak
salladın, bir ay iki ay millete salladın Bayırbucak, Bayırbucak! Ya
dedim ki orada Bayırbucak Türkmenleri diye bir şey yok. Orada
Türkmen yok. Suriye’de Türkmenler çok mutlu. Genelkurmay Başkanı
Türkmen. Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı Türkmen. Suriye’nin ikinci
Cumhurbaşkanı Türkmen.
“MİT TIRLARI EL NUSRA’YA
GİTTİ”
MİT TIR’ları da Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu
ama…
Bak ne güzel söyledin! Yalan. Çıktı söyledi “Suriye’de 4
milyon Türkmen var.” Türkmen kardeşlerimiz mülteci olarak geldi.
Kaç mülteci Türkmen var burada. 21 bin toplam Türkmen mülteci var.
Ben söylemiyorum Yalçın Akdoğan çıktı söyledi parlamentoda.
Bunların 9 bini Cereblus, Azez bölgesinden geldi ki biliyorum ben
oralıyım. 10 bini de Bayırbucak’tan geldi.
MİT TIR’larında Bayırbucak Türkmenlerine gittiği iddia
edilen silahlarla ilgili Can ve Erdem Gül tutuklanmışlardı
yaptıkları haberden dolayı…
El Nusra’ya gitti işte silahlar. Ne gizli bilgisi ne ifşası yahu bu
yayınlanmış. Sen o adamları tutuklamışsın. Hâkimi tutuklamışsın,
generali tutuklamışsın… Bir gazeteci olarak, birisi gelse sana dese
ki bak bir görüntü geldi, seve seve yayınlarsın. Ben de her hangi
bir konu hakkında emin olduğumuz kanıt varsa yayınlarım. Bunlar
mahkemede zaten, Aydınlık Gazetesi beş ay önce yayınlamış zaten
bunları.
“İLK SANİYESİNDEN ŞU SANİYESİNE KADAR
HEPSİ YANLIŞ.”
Ama Aydınlık’a bir şey olmadı…
Bunu bana değil hükümete sor. Bunun cevabı yok. O günkü koşullarda
Sayın Cumhurbaşkanı Can Dündar hakkında bir şey söylememişti. Can
Dündar’a sen vatan hainisin, şen şusun, sen busun dediği an mahkeme
devreye girdi. Çünkü özel şikâyeti var biliyorsun
Cumhurbaşkanı’nın. İşte şimdi Cumhurbaşkanı şikâyet edince akan
sular durur yani. İsterse tutuklamasınlar. Bir kez daha söylüyorum
Türkiye’nin dış politikası Arap Baharı sonrası ilk saniyesinden şu
saniyesine kadar hepsi yanlış. Hepsi terk edilmelidir. Bunun vebali
çok büyüktür.
DAHA KARANLIK BİR DÖNEM BİZİ
BEKLİYOR!
Bundan sonrası için bir öngörünüz var mı?
Bundan sonra daha karanlığın da karanlığı diyorum…
“ONLAR ESAD’LA O RÖPORTAJA GİDEMEDİ
ÇÜNKÜ”
Hüsnü Bey siz aracı olmuştunuz Suriye’ye bir röportaja
gidilecekti Esad’la. Birand, Ertuğrul Özkök, Amberin Zaman, iptal
oldu bir anda. Ve sadece Cumhuriyet’ten Utku Bey gitti, niye iptal
olmuştu?
İptal oldu çünkü bunlar vazgeçti. Birand, Ertuğrul Özkök, Amberin
Zaman, İsmail Küçükkaya, Utku Çakırözer bunlar başvurmuşlar.
Rahmetli Birand ile Ertuğrul Özkök dediler ki “Biz başvurduk ama
zor gibi görünüyor, araya sen girersen olur!” Ben de aradım
ofisini, basın danışmanı da benim çocukluk arkadaşım. Böyle bir
durum var, eğer Cumhurbaşkanı konuşmak istiyorsa iyi olur dedim.
Bir iki gün sonra “Tamam gelin” dedi. Birand ve Ertuğrul’a telefon
açtım. “Tamam” dediler, biletler alındı. Beyrut üzerinden gidiliyor
çünkü ambargo var. Beyrut’tan Şam’a taksi kiralandı. Her şey
yapıldı. Ben de oraya bildiriyorum şu saatte sınırdan geçecekler
vs. karşılansınlar şeklinde. Ertesi gün saat 11’de gidilecek o gece
beni aradı Birand “Hüsnü bazı nedenlerden dolayı
gidemeyeceğim”dedi. 10 dakika sonra Ertuğrul da aradı. O da
aynısını tekrarladı. İsmail daha önce aramıştı bir sağlık
probleminden dolayı gelemeyeceğini iletmişti. O iptal etti, bu
iptal etti. Allah Allah ne oluyor dedim ya. Bir tek Utku giderim
dedi. Ben yetkili merci değilim dedim arayıp sordum gece, bunlar
iptal etti bir tek dedim Cumhuriyet’ten Utku gelebiliyor dedim.
Yarım saat, bir saat sonra aradılar tamam Utku Bey gelsin dediler.
Utku gitti görüştü ve dünyaca popüler oldu. Ondan dolayı da ödül
aldı. Uğur Mumcu ödülünü aldı.
Neden iptal ettiler, neticede gazeteci herkesle
görüşebilir. Birand ki Öcalan’la bile röportaj yaptı. Nereye
gittiğin değil ne sorduğundur aslolan değil mi?
Neden ortada değil mi? Konuşturmayın beni… Ben bütün savaşlarda
gittim, herkesle görüştüm. Biz Esad ile gittik görüştük,
görüşemeyen arkadaşlar için söylüyorum, Esad’a zor sorsalardı,
karşıt sorsalardı. Gittiler diye Esadcı olacaklar diye bir kaide
yoktu ama işte insan bazen korku duvarına hapsolabiliyor. Sayın
Cumhurbaşkanı, Başbakan, AKP yöneticileri olarak her gün Esad’a
küfür ediyorlar. Esad’ı gidip dinlemek suç mu olurdu?
“ESAD’IN DERDİ TÜRK HALKI
DEĞİL”
Bu ülkede yaşayıp Erdoğan’a diktatör deyip Esad’ı savunmak
da çok yanlış değil mi, bunu yapanlar çok?
Sen de Esad için zalim katil diyorsun! Sen günde 5 bin defa
söylüyorsun, o bir kere röportajda senin için diktatör demiş çok
mu? Ayrıca diktatör, gaddar gibi kelimeleri Esad asla kullanmaz.
Esad Türkiye ve Türk halkı için hiçbir zaman kötü bir şey
söylemedi. Onun derdi Türkiye ile değil, yanlış politika izleyen AK
Parti ile…
Suriye de yaşamak zor mu? Şehre bombalar mı yağıyor,
insanlar sokaklara çıkamıyor mu?
Yok, öyle bir şey. Gidin bakın şu anda Şam’da, Halep’te her şey
normal.
Dışarıya yansıtıldığı gibi değil mi?
Hayır, değil. IŞİD’in işgali altındaki Rakka, Nusra’nın işgali
altında İdlip ve bir iki kasaba dışında hayat Suriye de çok
normal bir şekilde devam ediyor. Suriye nüfusu 23 milyon, bu
nüfusun 4 milyonu dışarıya kaçtı, geri kalan tüm insanlar Suriye’de
yaşıyor. 5 milyonu da bu terör örgütlerinden kaçarak daha güvenli
olan devletin kontrolü altındaki bölgelere taşındılar.
Oradaki Esad algısı bizdeki gibi değil mi?
Yok hayır. Buyursunlar seçim yapsınlar. Esad dedi “Gelin tekrar
seçim yapalım.” Demokrasi demiyor musunuz? Yıkılamaz. Tarihi
bilmiyorlar.
Yıkılamaması da enteresan tabi bunca olan şeylere rağmen.
Kaddafi’yi düşünün, Mübarek’i düşünün?
Tarihi bilmiyorlar. Arap tarihinde herkes bilir ki; Suriye toplumu
politik bir topluluktur. Bütün uygarlıklar şu veya bu şekilde
Suriye’de olmuştur. Hititler, Haramiler vs… Peygamberler İsa, Musa,
Muhammed. O topraklar kutsal topraklardır. Allah bile Şam’ı
kutsamıştır. Kuran-ı Kerim’de bile Şam geçmektedir. Şimdi sen
Allaha inanıyorsan, o arkadaşlara söylüyorum Müslüman geçiniyorlar
ya. Allah-u Ekber diyerek kafa kesiyorlar. Biraz Kuran okusan
göreceksin ki sevgili peygamberimiz, peygamber olacağını Şam'da
öğrendi. Hristiyanlık bütün dünyaya Şam’dan yayıldı. Kur'an'da der
ki; 3 tane şeyin adı dolaylı olarak geçmektedir. Birisi Şam,
ikincisi Sina ve üçüncüsü Filistin dördüncüsü de Mekke’dir. Şimdi
sen eğer Allah’a inanıyorsan diyeceksin ki Allah bu şehri kutsamış
ise bu şehir yıkılmaz, bu şehir yenilmez. Bir Suriye vatandaşı şu
soruyu sorar: “Esad kötü, Esad diktatörse karşılaştırma yapacak
Esad mı, IŞİD mi? Esad mı Nusra mı? Ve elbette ki Esad’ı tercih
edecek…
O kadar çok örgüt türemiş ki, nasıl oluyor bu?
Başlangıçta 1600’dü, Şimdi 200’e düştüler. 10 kişi varsa örgüt
kuruyorlardı. Örgüt dediğin nedir? Şu yolu tutuyorlar, Beşiktaş
senin, gelen arabanın içindekileri indirerek arabayı alıyorlar. Ya
da seni kaçırıyorlar, alıyorlar cep telefonunu telefon açıyorlar
annene, babana ver 4 milyon dolar bırakırız ya da kafasını keseriz
diye tehdit ediyorlar. Bazen de veriyorsun 4 milyon doları;
kafasını gönderiyorlar. Neler yaşandı Suriye’de bunları anlatmakla
bitmez.
“VE O BAKAN İKEN BAŞARILIYDI
AMA…”
Süreçte bu olayların başlangıcından bugüne gelene kadar en
başarılı dışişleri bakanımız kimdi? Olaylara daha hâkim, aklıselim,
önünü görebilen? Mesela Abdullah Gül’den başlayalım?
Abdullah Gül dönemi farklıydı. 2002’den 2007 yılına kadar Abdullah
Gül Dışişleri Bakanı’ydı. Evet, Gül başarılıydı. Bu altyapıyı,
dostlukları Suriye ile Irak ile Araplarla hepsini Gül yaptı. Ama
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olduktan sonra tavır koyamadı. İsteseydi
bu süreci durdurabilirdi. Gül Arapları tanıyor çünkü Arabistan
İslam Bankası’nda çalıştı.
“DAVUTOĞLU’NU BİLİYOR SANIYORDUK
ÇÜNKÜ…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politika analizi
nasıl?
Dış politika ile ilgili bir bilgisi olduğunu sanmıyorum.
Davutoğlu’nun Profesör olmasından, kitabının olmasından dolayı dış
politikayı bildiğini sanıyorduk. Ancak bildiğimiz şey bu kadar
çıktı.
“SIFIRIN ALTINDA BİR DIŞ
POLİTİKA”
AK Parti’nin dış politikasına 10 üzerinden bir puan verecek
olursanız, ne olur o puan?
Sıfır puan veriyorum sıfır, sıfır, sıfır. Yani sıfırın altında bir
puan varsa onu da verebilirim.
Çok acımasızca buldum sizi bugün. Neyse devam edelim,
Amerika’nın son tavrı ne anlama geliyor bunu merak ediyorum. PYD’ye
bizi tercih mi etmiş oldu müttefikimiz?
Direkt olarak bilgi veriyorum. Ben bilgi olmadan konuşmam.
Obama’nın özel temsilcisi gitti PYD ile Kobani’de şehitlikleri
ziyaret etti. Silah verdi, aldı, gitti. Nereden gitti peki?
İncirlik üssünden gitti. Neden engellemedin? ABD Dışişleri Bakanı
sözcüsü çıktı dedi ki, Beyaz Saray sözcüsü çıktı dedi ki “PYD bizim
dostumuz kusura bakma, sen ne yaparsan yap.” Daha ne söylesin. Sen
istediğin kadar konuş… Sürekli yalan söylüyorlar, onların medyası
sürekli yalan söylüyor. 24 saat yalan söylüyorlar. Hiçbir konuda
doğru söylemiyorlar. Tıpkı Ankara intihar eyleminde olduğu gibi! 5
dakika sonra bulduk. Ne kadar güzel paramparça olmuş o ceset parmak
sağlam sanki adam ölmeden önce parmağını kesmiş, poşete koymuş bir
kenara koymuş, işte PYD’li Suriyeli bilmem kim dediler. Yemin
billah dediler, Kuran’a el bastılar. Ne oldu neden çıkıp şimdi özür
dilemiyorsun halktan. Neden halka yalan söylüyorsun. Sonra
topluyorsun ertesi gün Büyükelçileri elimizde yüzde yüz deliller
var. Elimizde bir sürü dosya var. Adamlar bu dosyalara bakıp
gülüyorlar. Bunların hepsi palavra diyorlar. Zaten Beyaz Saray
açıklama yaptı. Türkiye’nin açıklamalarının hiçbiri doğru değil
diye. 3 gün sonra da doğrusu ortaya çıktı. E adamın kim olduğu
ortaya çıktı.
“SADDAM MEDYASI, KADDAFİ MEDYASI, HAFIZ
ESAD MEDYASI BİLE BUNLAR KADAR DEĞİLDİ”
Rusya PYD’nin terörist olduğunu zaten kabul etmiyor değil
mi?
PYD Suriye’nin bir parçasıdır, Türkiye’nin bir parçası değil. PKK
terörist diyor sana Amerika. Avrupa Birliği de söylüyor bunu. Ama
PYD Suriye’nin bir partisidir, seni ilgilendirmez. Önce bir Suriye
ile konuşalım, Esad terörist diyor mu, bir başkası diyor mu? Neden
karıştırıyorsun PYD ile PKK’yı? Sen bundan bir yıl öncesine
kadar Salih Müslim ile burada çayda kahvede sokakta birlikte değil
miydin? Sen gidip Erbil'de onlarla görüşmedin mi? Adama demedin mi
“Sen Esad’a karşı ayaklan sana istediğini verelim.” Dedin mi
demedin mi? Bunları ben söylemiyorum, Salih Müslim söylüyor. Peki,
vazgeçtim PYD’den onlar terörist oldu. Peki, sen bundan 1 yıl
öncesine kadar Abdullah Öcalan ile görüştün. HDP ile gidiyor
geliyordunuz, fıstık gibi ilişkilerimiz var diyordun, ne oldu şimdi
peki? Neden anlaşamadılar. Bunları halka söyleyeceksin, işin ilginç
tarafı medya elinde olduğu için bu iktidar 24 saat yalan söylüyor.
Böyle bir medya dünyada yok. Saddam medyası böyle değildi! Hafız
Esad medyası, Kaddafi medyası böyle değildi.
Çok iddialı?
Bilgi var bende bilgiyle konuşuyorum ben.
“TETİKÇİ… YALANCI… PALAVRACI…
SAHTEKÂR…”
Siz Türk medyasını bayağı sorunlu buluyorsunuz anladığım
kadarıyla?
Sen ne diyorsun, böyle bir medya olmaz ki. Tetikçi, yalancı,
sahtekâr, palavracı bir medya.
Çok ağır oldu bu…
Az bile… Bu medya ile olmaz. Bunlarla sen, senin kendi vatandaşını
en azından sana oy veren insanları aşağılamış oluyorsun. Geri
zekâlı konumuna koyuyorsun. Bunların zaten kafası çalışmıyor, ben
bunlara ne sallasam onlar inanıyor der gibisin.
“24 SAAT YALAN
SÖYLÜYORLAR”
Size göre Suriye’de yanlış bir politika izleniyor ama
iktidara yakın medyaya göre de doğru bir politika
izleniyor!
E tamam o zaman sonuca bakalım. Hani şöyledir, Televizyonda yemek
yarışmaları var ya gidiyorsun bir eve sen yemek yapıyorsun değil
mi? Ben de bir yemek yapıyorum. Oradaki insanlar da yemek yemek
için bekliyorlar. Kimse de ne seni tanıyor ne de beni tanıyorlar.
Senin yemeğini yiyorlar süper. Benim yemeğimi yiyecek bu ne
diyecek? Bu işlerde sonuca bakarlar. Senin yaptığın yemek her
anlamda çok güzel, benim yaptığım yemek berbat, bu tartışılabilir
mi? Tartışılamaz. 24 saat yalan söylüyorlar her konuda aklınıza
gelen her şeyde. Bu vatandaşımıza insanımıza hakaret ve
aşağılamadır. Çünkü sen, seni okuyan; seni dinleyen insanlara yalan
söyleyerek saygısızlık yapıyorsun. Gariban vatandaş senin
bombardımanın altında beyni şişiyor normal olarak. Sayın
Cumhurbaşkanı doğru söylüyor. Dünyanın neresinde şöyle bir şey
olabilir ki açıyorsun televizyonu; karşına Cumhurbaşkanı çıkıyor,
kapatıyorsun Başbakan sonra tekrar açıyorsun AKP’li bakanlar
çıkıyor. Dünyada böyle bir örnek yok. Saddam zamanında bile böyle
bir şey olmadı. Mesela Saddam gitti şurada açılış yaptı şeklinde
bir haber dahi yok.
Erdoğan’ın medyaya bakışını nasıl
buluyorsunuz?
Erdoğan’ın medyaya karşı bakışı falan yok. Bana bağlı olacaksınız o
kadar diyor. Tüm gazeteler de aynı manşet çıkmıyor mu? Bu bir
tesadüf mü? Bir defa televizyonda şunu dedim “Ben bir vatandaş
olarak merak ediyorum, AKP’ye oy verenlerin kafasını açacağım!
Onların kafası nasıl, algıları nasıl çalışıyor bir bakacağım’’
dedim. Burada bir şey var mı hakaret var mı? Bütün medyada manşet
yaptılar beni. Sabah, Takvim, Yeni Şafak fotoğraflarımla birlikte
manşet yaptılar. Sosyal medyada bana ağzı alınmayacak sözler,
hakaretler edildi.
“KELLEMİN GİDECEĞİNİ BİLSEM BİLE
KONUŞURUM”
Bunlara rağmen hala konuşabilmeniz çok güzel değil
mi?
Konuşurum. Çünkü ben hiçbir şeyden çekinmem. Benim böyle garip bir
huyum var, inandığım şeyden asla geri adım atmam. Kellemin
gideceğini bilsem bile konuşurum. IŞİD veya başka bir örgüt hiç
fark etmez hiç kimseden korkum yok. Korku ile yaşanmaz.
“ONE MİNUTE’UN DEVAMI
GELMEDİ”
Sular nasıl durulur?
Durulmaz, Türkiye çok kötü bir duruma geldi. Geri dönüşü yok!
Türkiye’nin geleceği çok karanlık, daha da karanlık olacak. Bunun
bir tek çıkış yolu var. Cumhurbaşkanı ve AKP, bir 10 gün oturup;
dağda, bayırda, nehir kenarında sakin sakin düşünüp, “Ben yanlış
yaptım her insan yanlış yapar.” demeli… Yanlış yaptığını kabul
etmek bir erdemdir. Eğer bunu yaparsa gidip orda elinden öperim.
Mesela One minute’nin devamı gelmedi. Orada doğru bir kararlılık
vardı. Oradan devam etseydin, ben o zaman desteklerdim
Erdoğan’ı.
“HEMEN AK PARTİ’Yİ
DESTEKLERİM”
AK Parti’nin dış politikadaki tutumu değişirse destekçi
olur musunuz?
Kesinlikle anında destek olurum. Bana desin ki terör örgütlerini
desteklemiyorum, vazgeçtim. Suriye ile Mısır ile dost olmak
istiyoruz desin hemen destek veririm.
Terör örgütlerini destekleme kelimesi ağır değil mi,
iktidar kabul etmiyor?
İstedikleri kadar kabul etmesinler. Ben de gazeteci olarak sana
kanıtları veriyorum. Ben kendimden değil sosyal medyadaki
paylaşımlarından kanıtlar veriyorum.
Sosyal medyada bilgi kirliliği var, oradaki her şey gerçek
değil.
Fotoğraf var. Fotoğraf olmasa dediğin kesinlikle doğrudur. Adam
geldi, çekiyor. Kilis’teyiz. 20-30 kişi Suriye konusunu konuştuk
diye…
“BEN CHP’NİN YERİNDE
OLSAM…”
Muhalefetin dış politikadaki duruşunu nasıl
buluyorsunuz?
Zayıf buluyorum. Bir söylem var ama adım atılmıyor. Ben CHP’nin
yerinde olsam Suriye’ye de Irak’a da, Rusya’ya da, İran’a da
giderim.
CHP gittiği zaman hain ilan ediliyor. Mesela Suriye
konusundaki duruşu çok tartışıldı.
Gidip de şunu mu yapacak? Diyelim ki Rusya’ya gitti. Rusya’ya gidip
Ey Putin ben senin emrindeyim, öyle bir şey mi yapacak? Hayır.
Gitmeliler…
Deniliyor ya Erdoğan düşmanlığı öyle bir boyut aldı ki
Putin hatalı bile olsa insanlar sırf Erdoğan düşmanlığı yüzünden
Putinci oluyor, böyle bir algı da var.
Tamam da ben şunu araştırmayacak mıyım. Sen gittin bu uçağı
düşürdün. Batı seni oyuna getirdi. Sen başına bela aldın mı almadın
mı? Bu kadar zarar gördün mü görmedin mi? Gördün. Hain miyim şimdi
soru sordum diye? Ya da Erdoğan düşmanı…
Angajman kuralı var.
Yalan, orda bile yalan söylüyorlar. Angajman kuralı dediğimiz şey
bu değil.Türkiye tek taraflılığını ilan etti. Suriye uçakları
sınıra 5 mil 10 km yaklaştığında vururum dedi.
Biz birkaç yıl sonra neler yaşayacağız?
Şu anda gel sokağa çıkalım herkese soralım hangisi mutlu ekonomik
olarak. AKP’ye oy veren vatandaş da mutsuz. Bu medya ile yüzde
90’ına hâkim olduğun medya ile yalan söyleye söyleye insanları
inandırmış oluyorsun.
“HEP MEDYA YÜZÜNDEN…”
Bu kadar kötüyse, bir iktidar %47 oyu nasıl alıyor? Tek
başına nasıl iktidara geliyor?
E medyanın etkisi ile alıyor. 7 Haziran, Cumhurbaşkanı ne dedi? 400
milletvekili verin bana istikrar gelsin. 1 Kasım'da insanlar
Erdoğan’a inandı oylarını verdi. 1 Kasım’dan bu yana ölmüş 2 binden
fazla insan var, PKK’lı polis, asker vs. Hani nerde istikrar? Neden
sorgulamıyorsun ey vatandaş. Bana sen istikrar dedin, e ne oldu
neden diyemiyor? Çünkü medyadan dolayı medya vatandaşların
sorgulamasına izin vermiyor. Medya o kadar güçlü ki sen bu soruları
soramıyorsun.
Nur topu gibi yeni bir krizimiz var. Bulgaristan ile de
ilişkilerimiz gerildi en son.
Hepsi geriliyor. Rusya rahat durmaz. Onlarda Ortodoks dinsel olarak
söylüyorum. Balkan ülkelerinin hepsi Ortodoks orada da bir sorun
olacak. Eğer Türkiye geri adım atmazsa Rusya da Suriye de her yerde
ilişkiler bozuk olacaktır.
“ERDOĞAN’IN ÜSTÜNÜ
ÇİZDİLER”
En büyük risk şu anda nerede?
En büyük risk şu anda Avrupa’da. Yani Amerika ve Batıda. Çünkü
orada Erdoğan’ın üstünü çizdiler. Artık sıkıldık sizden
dediler.
Neden?
Sen içeride de kötüsün dışarıda da kötüsün bunu net bir şekilde
söylüyorlar. Açın bakın Amerikan medyasını televizyonunu hepsi
böyle yazıyor. Sen eski Erdoğan değilsin. Tekrar söylüyorum AKP
oturup sakin bir şekilde biz yanlış yaptık demesi gerekir. İnanın
ki bunun hesabını hiç kimse sormaz.
Mülteciler ne olacak?
Döner hepsi döner. Sen mülteci olsan dönmez misin? Senin evin,
komşun, sokağın orada dönmek istemez mi. Suriye halkı bizim Anadolu
gibi, insanlar birbirleri ile çok haşır neşirdir.
100’ün üzerinde bir canlı bombadan
bahsediliyor.
Bence daha fazladır. Ben IŞİD’in Türkiye’de şimdilik uyuyan ama
pusuda olan eylemcisi olduğu düşünüyorum.
“IŞİD'E GÖRE İSTANBUL HENÜZ
FETHEDİLMEDİ”
IŞİD’in Türkiye ile derdi ne?
IŞİD’inTürkiye’deki derdi tarihsel ve dinseldir. IŞİD halifesine
göre İstanbul henüz fethedilmedi. Gelip İstanbul’u kendisi
fethedecek ve buradan Şam’a geçerek halifeliğini ilan edecekler
sözde…
IŞİD kaç bin kişiden oluşan bir örgüt?
Şu anda 50 bin kadar bir savaşçısı olduğu biliniyor.
Ne kadar sürede oluşan bir yapılanma sizce?
2-3 yıl içerisinde oluşan bir yapılanmadır. 2013 yılından itibaren
yapılanmaya başlayan bir örgüttür. Bu kadar kısa sürede
yapılanmasının iki nedeni var. İlki gerçekten insanlar bu örgüte
inanıyor, kendilerini İslamcı olarak gösterdikleri için. İkincisi
de korku bir ilçeyi ele geçirdiğinde insanların iki alternatifi
kalıyor ya onlara katılacaksın ya da kellen gidecek.
İçim karardı… Size teşekkür ediyorum bu röportaj
için…