Orhan Erinç'ten 3 ismin iddiasına sert yanıt: İtibar etmiyorum, hınç almaya çalışıyorlar
Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik soruşturma kapsamında Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve gazetenin İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, savcıya ifade verdi.
Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, gazetesine yönelik operasyon kapsamında 3 saat ifade verdi. erinç, Mustafa Balbay’ın tweeti ve Alev Coşkun’un da aralarında bulunduğu kişilerin tanık anlatımları ve Aydınlık Gazetesi yazarı Mehmet Faraç’ın iddiaları soruldu. Erinç, Faraç’ın iddiaları için “Adı geçenin ifadesini itibar edilemez buluyorum. Çünkü kendisi CHP Parti Meclisi’ne seçilmek için Cumhuriyet’in bir töreninde CHP Genel Sekreteri’nin elini öpmüş bir kişidir. Gazeteciliği tartışmalıdır” dedi.
Cumhuriyet’ten Canan Coşkun’un haberine göre Erinç, “Bizim vakfımıza FETÖ/ PDY ve PKK/KCK ile bağlantılı grup ve şirketlerden bağış hiç gelmemiştir” dedi.
59 yıllık gazeteci olduğunu vurgulayan Erinç, “Fethullah Gülen’i kişisel olarak tanımam. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Onursal Başkanı olarak bana davetiyeler gönderirdi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı olduğum için bu davetiyeler geliyordu ancak katılmıyordum. Ben kendi çizgime uygun bulmadığım için bu teklifleri kabul etmiyordum. Başkanlığını yaptığım kurumları korumak adına bu davetleri geri çevirdim” dedi.
"O toplantılar gazetecilik örneğidir"
Abant Toplantıları’na yazarımız Aydın Engin’in katılması ile ilgili soru yöneltilen Erinç, “Aydın Engin’in Abant Toplantıları’na, Hikmet Çetinkaya’nın yine bu grubun davetini neden katıldığını bilemem. Kişisel tercihlerinden ve gazetecilik faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Köşesinden o toplantılarda neler olduğunu duyurması tipik bir gazetecilik örneğidir. Özel hayatlarında bu gruba bir yakınlık duyduklarını göstermez. Hatta geçmişleri tam aksine yazılarla doludur” diye konuştu. Cumhuriyet Gazetesi’nde savcılığın “İkinci Cumhuriyetçi” olarak tanımladığı kişilerin olmadığını aktaran Erinç, “Bu dışarıdan yapılmış bir yorumdur. Bedri Baykam’ın tekzip metni yayınlandığı yazısının içeriği de kişisel husumetten kaynaklanmaktadır. Yazıları yayımlanmadığı için Cumhuriyet’e kızmıştır. Parti içi sorunları gazetedeki köşesine taşıdığı için yayınlamadık” dedi. Yazarımız Aydın Engin’in “Hrant’ı da cemaat öldürmüş öyle mi” başlıklı yazısı sorulan Erinç, “Aydın Engin yazısı kanaatimce de söz konusu cinayetin arkasında cemaatin ortağı olarak bazı kamu görevlilerinin de bulunduğunu anlatmaya yöneliktir” dedi.
“Hikmet Çetinkaya’nın Zaman Gazetesi’nde çıkan ‘40 yıldır izliyorum. Gülen hareketi terör örgütü değil’ başlıklı açıklaması o dönemdeki yasal mevzuatın gereği olarak bu grubun terör örgütü olarak değerlendirildiğinde tazminata mahkum olması nedeniyle söylediği bir sözdür” diyen Erinç, Zaman Gazetesi’nin Çetinkaya’nın beyanını çarpıtarak vermiş olabileceğini ifade etti. Gazetenin eski yazarlarından Leyla Tavşanoğlu’nun da eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’dan izin alarak Amerika’ya röportaja gittiğini söyledi.
Davanın reddi istendi
2 Nisan 2013 tarihli seçimin Aydın Aybay’ın vefatı üzerine boşalan yönetim kurulu üyesini belirlemek amacıyla yapıldığını kaydeden Erinç, “Bu seçimle ilgili iki defa inceleme yapıldı. Müfettişlerin raporlarında dahi bazı çelişkiler vardır. Biz vakıf senedindeki 10 maddeyi bu şekilde yorumlayıp yayınladık. Bu seçimde açık oylamada benim oyumun iki oy kabul edilmesi suretiyle Önder Çelik boşalan üyeliğe seçilmiş oldu. Gazetenin çalışanı olduğu için Önder Çelik’i tercih ettim. Özel bir tavsiye ve yönlendirme olmamıştır” dedi. 18 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet Vakfı toplantısında toplantı yeter sayısının oluşmadığına dair bir itiraz olmadığını vurgulayan Erinç, “Zaten bu hususta 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açan kişiler katılmadılar. Bu konuda zaten o dosyaya konulmuş bir bilirkişi raporu da vardır. O dönemde 9 kişi yönetim kurulunda bulunduğu için 6 kişiyi ‘toplantı yeter sayısı’ olarak kabul ettik. Vakıflar Genel Müdürlüğü başmüfettişinin lehimize raporu vardır. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada Vakıflar Genel Müdürlüğü davalı olarak yer almıştır. Davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu ve reddinin gerektiğini belirtmiştir” diye konuştu.
"Haber, haberdir; kabul etmiyorum"
Tanık Nevzat Tüfekçioğlu’nun beyanları gösterilen Erinç, “Cumhuriyet’te her görüş yayımlanabilir ancak Atatürkçü, laik bir çizgide olmamız esastır. Ayrıca haber haberdir. Bölücü gruplarla ilgili olması ya da FETÖ ile ilgili olması fark etmez. Tüfekçioğlu’nun kendi siyasi anlayışını yansıtan beyanına katılmıyorum, kabul etmiyorum” dedi.
"Okurlarımızı temsil etmez"
Alev Coşkun’un beyanları gösterildiğinde ise, “Alev Coşkun’un bu beyanları vakıf meselesini hukuki mecradan çıkarıp cezai bir soruşturmaya konu etmek amacıyla yapılmıştır” dedi. CUMOK Koordinatörü Mustafa Namık Kemal Boya’nın beyanları gösterildiğinde de, “Cumhuriyet okuru olup olmadığı bile tartışmalıdır. Kendisini Aydınlık Gazetesi’nin yazarıdır. Okurlarımızı temsil etmez” dedi.
"İtibar etmiyorum"
Tanık sıfatıyla ifade veren Aydınlık Gazetesi yazarı Mehmet Faraç’ın beyanları gösterilen Erinç, “Adı geçenin ifadesini itibar edilemez buluyorum. Çünkü kendisi CHP Parti Meclisi’ne seçilmek için Cumhuriyet’in bir töreninde CHP Genel Sekreteri’nin elini öpmüş bir kişidir. Gazeteciliği tartışmalıdır” dedi.
"FETÖ ile paralellik izlemedim"
Erinç, “Hiçbir şekilde, hayatımda ve gazetemin yayın politikasında FETÖ ile bir paralellik izlemedim. 15 Temmuz öncesinde de yani grup henüz terör örgütü olarak tanımlanmadan önce de kesinlikle reklamlarını kabul etmeme yönünde bir kanatimiz vardı” dedi.
"Kişisel hırsı sebebiyle..."
Gazetenin yayın yönetmenine müdahalesinin olmadığını kaydeden Erinç, “Sorduğunuz, ‘Fakirhaneme malikane diyorlar’ başlıklı haberden kişisel bir rahatsızlığım olmadı. Olsaydı dile getirirdim. Mustafa Balbay’ın köşe yazarlığına siyaseti tercih etmesi sebebiyle son verilmiştir. Kendisi seçilmediği seçime kadar bu tarz beyanlarda bulunmadı. Kişisel hırsı sebebiyle bu paylaşımı yaptığını düşünüyorum. Cumhuriyet Vakfı’na aday olmak hem de bir siyasi parti genel başkanlığına aday olmak, meslek etiği ile bağdaşmaz. Sunduğum evraktan görüleceği üzere Can Dündar’ın genel yayın yönetmeni olmasına kendisi imza atmıştır” dedi.
"O yazı tesadüftür"
Can Dündar’ın başarılı bir gazeteci olduğu için genel yayın yönetmeni olarak düşünüldüğünü belirten Erinç, Dündar’ın oy birliğiyle, ortak kararla seçildiğini aktardı. Balbay’ın, Can Dündar yazısını ‘kendi hıncını çıkarmak için’ yazdığını düşündüğünü söyleyen Erinç, Aydın Engin’in ‘Cihanda sulh peki yurtta ne’ başlığıyla kaleme aldığı köşe yazısıyla ilgili ise şöyle konuştu:
“Gazetemizin devletin önceden bilmediği bir şeyi bilmesi mümkün değildir. Yazının darbe teşebbüsünden iki gün önceye denk gelmesi tesadüftür.”
Erinç, Zaman gazetesiyle iki ortak manşetin de rastlantı olduğunu belirtti.
"Haberlere karışmam"
Erinç, savcılık sorgusunda gösterilen Cumhuriyet’in manşetleriyle ilgili, “O günkü durumumuzu yansıtmaktadır. İnsanların can güvenliğinin olmadığı belirtilirken, ikinci darbe teşebbüsü olabilir denilirken halkın sokağa çağrılmasını eleştirmiştik. İlk darbe teşebbüsü asker, polis ve kısmen halkın katılımıyla bastırılmıştı. Sonrasında halkın hedef haline getirilmesini normal bulmadık. “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar’ başlıklı haber, genel yayın yönetmeni Can Dündar’ın yaptığı haberdir. Önemli bir haberdir. Bu haber yapılıncaya kadar kısmen aleniyet kazanmıştır. Ben gazetenin yazı işlerinin işini hiçbir şekilde karışmam. Gazetede neler çıktığını baskı sonrasında görürüm. Haberin çıkmasından sonrada gazete içinde bir rahatsızlık yaratmadı” dedi.
Erinç, Charlie Hebdo dergisinde çıkan karikatürler sorulunca, “Karikatürlerin yayımlanmasını uygun bulmadım, bunun üzerine Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan, köşelerinde yayımladılar. Utku Çakırözer’in görevinden alınmasının bununla ilgili olduğunu zannetmiyorum” yanıtını verdi.
Can Dündar’ın, savcı Celal Kara ile nasıl kontak kurduğunu bilmediğini söyleyen Erinç, “Akın Atalay’ın Zaman gazetesine kayyum atanmasına ilişkin tweetleri kendi görüşünü yansıtmaktadır” dedi.
Vakfın satışları soruldu
Erinç, vakfın gayrimenkul satışıyla ilgili ise şunları söyledi:
“Satış kararlarını vakıf yönetim kurulu alır. Bilinen, gayrimenkul alanında güvenilir kurumlardan değer tespitine yönelik rapor alınır. Ankara’daki villa, Doğan Holding’e hatırlamadım bir bedelle satıldı. Alıcılarla normal pazarlık usulü izlenmektedir. İzmir’deki binanın kime satıldığını hatırlamıyorum. Eski merkez binası zaten hissedarların bir araya gelmesi üzerine satılmıştı. İstanbul’daki dairenin satışı da hatırladığım kadarıyla o aynı yöntemle Doğan Grubu’na oldu.”