Örgüt üyelerine bireysel başvuru tazminatı
- Anayasa Mahkemesi, örgüt üyeliğinden hüküm giyen Yusuf Karakuş, Hasan Kılıç ve Mehmet Şahin'in adil yargılanma ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verdi- Başvuruculardan Karakuş ve Şahin'e 10'ar bin, Kılıç'a 18 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedilirken, ihlalin ve.
ANKARA (AA) - Anayasa Mahkemesi, örgüt üyeliğinden hüküm giyen Yusuf Karakuş, Hasan Kılıç ve Mehmet Şahin'in adil yargılanma ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verdi.
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, İstanbul Emniyet Müdürlüğünce 17 Ocak 2000'de Hizbullah terör örgütüne karşı düzenlenen operasyonlarda örgüt lideri öldürüldü ve evinde yapılan aramada, örgüt hakkında bilgiler içeren çok sayıda hard disk ele geçirildi.
Elde edilen bilgiler üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Karakuş, Kılıç ve Şahin, 6 Mayıs 2000'de yakalandı.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde müdafileri olmadan ifadeleri alınan Karakuş, Kılıç ve Şahin, gazeteci Uğur Mumcu'nun öldürülmesi olayıyla ilgili görülerek Ankara'ya gönderildi.
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcılığının 11 Temmuz 2000 tarihli iddianamesiyle bu kişiler hakkında "Anayasa'yı ihlal" suçundan 2 No'lu DGM'de dava açıldı.
- Beyanları reddettiler
Sanıklar duruşmalarda, soruşturma evresinde ikrar içeren beyanlarının baskı altında alındığını iddia ederek, bunları reddetti.
Bu arada, yargılama sırasında Mehmet Şahin, kendisine işkence yapıldığı iddiasıyla kolluk görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu nedenle muayene edilen Şahin'de darp ve cebir izine rastlanmadığı bildirildi. Bunun üzerine ilgili kolluk görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Yargılama sonunda Mehmet Şahin ve Yusuf Karakuş," anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeyi amaç edinen silahlı çetenin sair efradı olma" suçundan, Hasan Kılıç ise "silahlı çetede özel görevli yöneticilik" suçundan 7 Ocak 2002'de cezalandırıldı.
Karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12 Kasım 2002'de bozuldu. Bozma üzerine davaya DGM'lerin kapatılması nedeniyle özel yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edildi.
Bu mahkemenin 28 Temmuz 2005 tarihli mahkumiyet kararları da Yargıtay 9. Ceza Dairesince 8 Kasım 2006'da bozuldu.
Yeniden yapılan yargılamada aynı mahkemenin 17 Ocak 2013 tarihli kararıyla Mehmet Şahin ve Yusuf Karakuş "silahlı örgüt üyesi olma" suçundan, Hasan Kılıç ise "silahlı suç örgütü kurma" suçundan hapse mahkum edildi.
Gerekçeli kararda, Kılıç'ın Hizbullah örgütünün ilim grubu lideriyle görüşmeler yaptığı, İran'dan İstanbul'a gelen yasa dışı Kudüs Ordusu üst yöneticilerinden Vahidi ile tanıştığı, Tevhid dergisi ve Selam gazetelerini çıkardığı, İran'daki eğitim kamplarına bazı kişileri göndererek, bu kişilere siyasi ve askeri eğitim aldırdığı, Hizbullah operasyonunda ele geçirilen hard disklerde Tevhid-Selam örgütünü meydana getiren 5 kişiden biri olduğunun belirtildiği anlatıldı.
Karakuş'un ise Tevhid-Selam grubuna mensup kişilerle eylemlere katıldığı, bu gruptan koparak öz geçmiş raporu vermek suretiyle Hizbullah örgütünün ilim grubuna girdiği, bu örgütlerin amaçları doğrultusunda yoğun ve sürekli faaliyette bulunduğu belirtildi.
Şahin'in de İran'a giderek örgüt üyelerinin yasa dışı Kudüs Ordusu'na ait kamplarda siyasi ve askeri eğitim almalarını organize ettiği, Bosna-Hersek ve Afganistan gibi ülkelere elemanlar göndererek buralardan derlenen anıları kitap haline getirip Selam gazetesinin eki olarak dağıttığı bildirildi.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 31 Mart 2014'te onandı.
- Tazminat ve yeniden yargılama
Kılıç, Karakuş ve Şahin, onama kararı üzerine, yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediği, gözaltında avukata erişim imkanı sağlanmadan baskı ve işkence altında verdikleri ifadelere dayanılarak mahkum edildikleri iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Yüksek Mahkeme, başvurucuların müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Başvuruculardan Karakuş ve Şahin'e 10'ar bin, Kılıç'a 18 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi kararlaştırıldı.
Başvurucuların diğer iddiaları ise zaman bakımından yetkisizlik ve başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulundu.
Kararda, savunma hakkının sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemeyeceği belirtilerek, şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa'nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması gerektiği ifade edildi.
Avukat yardımının da bunlardan biri olduğu aktarılan kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine göre, bir suçla itham edilen herkesin seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma, buna imkanı yoksa resen atanacak bir avukat yardımından ücretsiz faydalanma hakkına sahip olduğu kaydedildi.
Buna karşın, söz konusu hakkın mutlak olmadığı ve sınırlandırılabildiği anlatılan kararda, yine de böyle bir kısıtlamanın adil yargılanma haklarına zarar vermemesi gerektiği, avukata erişim yönünden getirilen kısıtlamanın sonraki aşamalarda telafi edilmesi halinde savunma hakkının ihlal edilmiş sayılmayacağı vurgulandı.
Başvurucuların avukatları olmadan verdikleri beyanların delil kabul edildiği belirtilen kararda, şöyle denildi:
"Sonraki aşamalarda sağlanan müdafi yardımı ve yargılama usulünün diğer güvencelerinin soruşturmanın başında başvurucuların savunma hakkına verilen zararı gideremediği anlaşılmaktadır.
Yargılama devam ederken yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanun'un 148. maddesi, hakim veya mahkeme önünde doğrulanmayan müdafi yardımı sağlanmadan alınan kolluk beyanları bakımından kovuşturma aşamasında savunmanın etkinliğini sağlayacak niteliktedir. Ancak mahkemece bu husus gerekçede tartışılmamış ve temyiz aşamasında da bu eksiklik telafi edilmemiştir. Gözaltında avukata erişim imkanı sağlanmaması ve bu sırada elde edilen ifadelerin mahkumiyet kararına esas alınması müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmuştur."
Kararda, yargılamanın 13 yıl 10 ay 25 gün sürdüğü belirtilerek, sürenin makul olmadığı da kaydedildi.