06 Haz 2011 11:15
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:25
ORAY EĞİN, MUSTAFA KARAALİOĞLU'NA HANGİ ÇAĞRIYI YAPTI?
Akşam yazarı Oray Eğin, Karaalioğlu'nun dünkü köşe yazı ile ilgili olarak ne dedi ve yaptığı çağrıda nelerden söz etti?
işte Oray Eğin’in bugünkü köşe yazısının ilgili bölümü
Mustafa Karaalioğlu’na çağrı
Başbakan’a yakın olabilir, kendisini defalarca ’yandaş’ diye eleştirdiğim de olmuştur ama Mustafa Karaalioğlu hiç değilse gazetecidir. Bir misyoner, bir tetikçi, bir özel yetkili, bir görev adamı değildir. Benim onda edindiğim izlenim şu: Bu iktidara da destek veriyorsa inandığı için veriyor. Başka seçeneği olmadığı için değil.
Dünkü yazısında ’iktidar ve muhalefet’in demokrasinin olmazsa olmazı olduğundan bahsetmiş.
Ancak son yıllarda Türkiye’de muhalefetin düşmanlıkla karıştırıldığını vurgulamış. Belli bir kesimin AKP’ye ve Başbakan’a ne olursa olsun, iyi işler yapsalar da ’düşman olduklarından’ şikayet etmiş.
Olabilir; bu Başbakan’da da zaman zaman gözlemlediğimiz bir hissiyat. ’Bu kadar çok şey yapıyorum, neden hala beni sevmiyorlar’ diye özetleyebileceğimiz bir ruh hali.
Karaalioğlu’na göre ’düşmanlar’ muhatap dahi alınmamalı, Başbakan zaman zaman onlara yanıt veriyormuş, vermemeli.
Sahiden öyle mi?
Demokrasilerde düşmanında var olma hakkı olmalı halbuki. Demokrasi, herkesi ve her şeyi kabul eden bir sistem değil mi? İnsanların saçmalama özgürlükleri olduğu gibi körü körüne düşmanlık yapmaları, nefret etmeleri doğal değil mi?
Demokrasilerde düşmanlığa karşı iki seçeneği var insanın: Ya bunu kabullenmek ya da düşmanlığın nedenini araştırıp insanları aksine ikna etmek.
İktidarın ihmal ettiği nokta da bu işte: Karşı tarafı dinlemek, anlamak, empati kurmak, ikna etmeye çalışmak, ikna olmadığı noktada da, inat etse bile saygı göstermek. ’Neden bana düşmanlar’ diye onlarla savaşmak değil.
Epey düşmanı olan biri olarak bu konuda tecrübeliyim.
Karaalioğlu gibi ’iletişim’ sektöründe çalışan birinin bunu anlaması, anlatması gerek.
Mustafa Karaalioğlu’na çağrı
Başbakan’a yakın olabilir, kendisini defalarca ’yandaş’ diye eleştirdiğim de olmuştur ama Mustafa Karaalioğlu hiç değilse gazetecidir. Bir misyoner, bir tetikçi, bir özel yetkili, bir görev adamı değildir. Benim onda edindiğim izlenim şu: Bu iktidara da destek veriyorsa inandığı için veriyor. Başka seçeneği olmadığı için değil.
Dünkü yazısında ’iktidar ve muhalefet’in demokrasinin olmazsa olmazı olduğundan bahsetmiş.
Ancak son yıllarda Türkiye’de muhalefetin düşmanlıkla karıştırıldığını vurgulamış. Belli bir kesimin AKP’ye ve Başbakan’a ne olursa olsun, iyi işler yapsalar da ’düşman olduklarından’ şikayet etmiş.
Olabilir; bu Başbakan’da da zaman zaman gözlemlediğimiz bir hissiyat. ’Bu kadar çok şey yapıyorum, neden hala beni sevmiyorlar’ diye özetleyebileceğimiz bir ruh hali.
Karaalioğlu’na göre ’düşmanlar’ muhatap dahi alınmamalı, Başbakan zaman zaman onlara yanıt veriyormuş, vermemeli.
Sahiden öyle mi?
Demokrasilerde düşmanında var olma hakkı olmalı halbuki. Demokrasi, herkesi ve her şeyi kabul eden bir sistem değil mi? İnsanların saçmalama özgürlükleri olduğu gibi körü körüne düşmanlık yapmaları, nefret etmeleri doğal değil mi?
Demokrasilerde düşmanlığa karşı iki seçeneği var insanın: Ya bunu kabullenmek ya da düşmanlığın nedenini araştırıp insanları aksine ikna etmek.
İktidarın ihmal ettiği nokta da bu işte: Karşı tarafı dinlemek, anlamak, empati kurmak, ikna etmeye çalışmak, ikna olmadığı noktada da, inat etse bile saygı göstermek. ’Neden bana düşmanlar’ diye onlarla savaşmak değil.
Epey düşmanı olan biri olarak bu konuda tecrübeliyim.
Karaalioğlu gibi ’iletişim’ sektöründe çalışan birinin bunu anlaması, anlatması gerek.