12 Eki 2010 08:12 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:42

ORAY EĞİN HEM YENİ RADİKAL'İ YAZDI HEM DE HANUT GEZİ SUÇLAMASINA YANIT VERDİ!

Yeni Radikal tıpkı eski Radikal gibi tirajda kafa üstü çakılacaktır...Bu haliyle Radikal'in tek umudu promosyon bilgisayardır.

Yeni Radikal’i ben size anlatayım

Bu haftanın son gününde Radikal yeni boyutu, yeni tasarımı ve yeni içeriğiyle bayilerde olacak. Belki ilk günün merakıyla ve pazar günleri gazete tirajlarının genellikle yüksek olmasından dolayı biraz satar, ama birkaç gün sonra gerçek tiraj rakamları gelmeye başlar ve Doğan Grubu yöneticileri paniğe kapılır. Çünkü yeni Radikal tıpkı eski Radikal gibi tirajda kafa üstü çakılacaktır.

Hürriyet Medya Towers’da önce suratlar asılır, ardından olağanüstü icra toplantıları yapılır ve hemen Yeni Radikal’le beraber ’bilgisayar’ verme kararı çıkar. Uzakdoğu’dan dandik bir bilgisayar, cep sözlüğü ya da bir benzeri ’kültürel ürün’ promosyon olarak verilerek tiraj pompalanır. Bir ara tiraj 150 bin civarına oturur ve gazetenin yeni yöneticisi Eyüp Can Sağlık da büyük başarıya ulaşmış dahi çocuk olarak medya sitelerinde gazlanır, hatta birkaç söyleşi bile yapılır kendisiyle.

Yanlış anlamayın, bu çizdiğim tablo temenni değil. Yeni bir gazetenin başarılı olmasını, tutmasını, çok satmasını en çok isteyenlerden biriyim. Her yeni gazete biz gazeteciler için bir umuttur.
Ancak eldeki veriler Radikal’in ölü doğmaktan başka bir seçeneği olmayacağını gösteriyor. Bunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok...

Bir kere ’Yeni’ diye sunulan Radikal’in sunduğu yeni hiçbir şey yok: Zaten pazar ekinde yazı yazan ve fikirleri fazlasıyla bayatlamış, televizyonlarda falan ha bire tekrarlanan Ahmet İnsel’e köşe yazdırılması mı yeni?
Radikal’in mevcut yazar kadrosu zaten aynı ideolojik çekirdeğin yan ürünleri: Akif Beki, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar...

Oysa basında ’yeni’ demek risk almak, yeni isimler üzerine oynamak değil mi?

Taraf gazetesi bu açıdan bir başarıdır: Bünyesinde ismi bilinen bir tek Ahmet Altan olmasına rağmen yeni isimler, yeni imzalar yaratabilmiştir...
Aynı şekilde İsmail Küçükkaya da Akşam’ın başına geldiğinde Ahmet İnam, Nihal Kemaloğlu gibi yeni isimleri köşe yazarı yaptı.
Beğenin beğenmeyin, iki gazetenin de yaptığı en azından ’yenilik’ çalışmaları, yeni bir şeyler yapma arayışları.

Oysa Radikal mevcut kadro ve mevcut ideoloji üzerine ’yeni’ bir şey inşa ederek, bir pazarlama yöntemiyle okurun aklını çelerek başarabileceğini düşünüyor.

Ne yazık ki başaramayacak...
Yapılmak istenen belli aslında... 1994 yılında Yeni Yüzyıl gazetesi canlandırılmaya çalışılıyor: Sözde liberal, kentli, Beyaz Türk, özgürlükçü... Ama derininde müthiş bağnaz, faşist, ayrımcı. ’Hayır’ oyu verenleri ’Ruh hastası’ ilan eden Cengiz Çandar’ı baş tacı eden bir zihniyet.
Liberal bir gazete de olabilir elbette, ama her şey bir yana 1994’teki iklim yok Türkiye’de artık. Bugünkü liberalliğin ihtiyaçlarını da Taraf fazlasıyla karşılıyor.

Sadece siyasi iklim değil, 1994 yılına hakim olan ’kanaat önderleri’ de prim kaybetti bu değişim sürecinde. Artık onların da düşünce hayatında bir egemenlikleri yok.

Bugün nitelikli okur, evine gazete giren kesimler, aynı zamanda para harcayan ve reklamverenin ulaşmak istediği kitle Sinan Çetin’den, Sezen Aksu’dan nefret ediyor artık.

Ne yazık ki Eyüp Can anladığım kadarıyla Türkiye’deki bu dinamikleri okuyamıyor. Oysa Sözcü’nün tirajı bile incelenmesi gereken bir durum. O ise hala yakın çevresinin fazlaca etkisinde ve Türkiye’nin kendi yakın çevresini oluşturan Ergun Özen-Sinan Çetin-Serdar Erener üçlüsünü önemsediğini düşünüyor. Ne yazık ki o çevrenin havası da, etkisi de çok geride kaldı ve epey demode oldular.

Ne köşe yazarının ölümü... Ne ’sokak yazarlığı’ diye Eyüp Can’ın ortaya attığı bir tür... Ne de liberal papağanlar...

Gazete okuru tercihini çok net bir kritere uygun olarak yapıyor: Gazeteci muhalif mi değil mi? Muhalif kalemler okunuyor, muhalif duruş sergileyen gazeteler tiraj kazanıyor.
Bu haliyle Radikal’in tek umudu promosyon bilgisayardır, şimdiden söyleyeyim.

Cemaat karşı saldırıda
Dört gazetecinin Fethullah Gülen’le görüşmesinin masraflarını kimin karşıladığını sordum... Gazeteciler yanıt vermiyor, Cemaat devreye girerek kafa karıştırmaya çalışıyor... Şimdi de benim ’hanutçu’ olduğumu yaymaya, Kamboçya’ya ’hanut’ geziye gittiğimi yazmaya başladılar...
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, beni ve birkaç gazeteciyi Kamboçya’ya davet etti zamanında.

Ortada bir gazetecilik vakfı var... Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği gibi gazetecilik vakıflarının davetlerine katılırım ben. Nitekim Kamboçya’daki gezinin uçak biletini de kendim hallettim.
Hatta oradaki yemek paralarımı, masraflarımı da ödedim.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yine aynı şartlarda beni bir yere çağırsa gazeteci olarak giderim. Ama Fethullah Gülen beni davet ederse biletini, otelini kendim öderim... Başbakan çağırırsa biletimi, otelimi kendim öderim.

Nitekim en son Kemal Kılıçdaroğlu’yla röportaj yaptım, bunun da masraflarını gazete karşıladı.
Benim sorum çok basit.

Şimdi kafa karıştırmaya çalışıyorlar.
Ben bir geziye kimlerin katıldığını sormuyorum. Fethullah Gülen’le görüşmeye giden dört gazetecinin masraflarını kimlerin ödediğini merak ediyorum.

Ortalığı bulandırmayın... Soru basit... Bu ardından övgüler düzülen özel görüşmenin parası kimden çıktı?


Oray Eğin / Akşam